15 Temmuz gecesi en az üzüleni, Recep Tayyip Erdoğan’ın üzüntüsünden daha fazladır.
Gelelim şu 250 şehit meselesine…
Ruhları şad olsun!
Katillerinin Allah belasını versin!
Ama nasıl bir vahşete malzeme yapıldıklarını bilseler…
***
Öğretmen Gökhan Açıkkollu gözaltında işkence sonucu öldüğünde AKP tabanı şöyle diyordu: “FETÖ’cü hainler 250 şehide acıdı mı? Onların da anne babası, çoluğu çocuğu vardı. Hiç kimse duyar kasmasın. Acırsak acınacak hale düşeriz.”
Bu argüman, belli bir kesimin elindeki yegane savunma olarak tekrarlanageliyor.
KHK ile atılan yüzbinlerden bahsediyorsun, “Ama 250 şehit…” diyor.
İşkenceden söz ediyorsun; “250 şehit” diyor.
Haksız tutuklamalar, keyfi muameleler, delilsiz yargılamalardan dem vuruyorsun; “250 şehit” diyor.
“Hamileler gözaltına alınıyor”, “Lohusa kadınlar cezaevine konuyor”, Hem annesi hem babası tutuklanan çocuklar ortada kalıyor”, “Cezaevinde 700 bebek var” diyorsun; “250 şehit” diyor.
Cezaevinde hastalanıp ölenlere ağlıyorsun; “250 şehit” diyor.
Haksız yere suçlandığı için intihar edenleri hatırlatıyorsun, cevap; “250 şehit”.
Sokak ortasından siyah minibüslerle kaçırılıp bir daha haber alınamayanları gündeme getiriyorsun, karşılık; “250 şehit”.
Mağdur ailelerle ekmeğini bölüşenler bile tutuklanıyor, savunma yine aynı: “Siz de 250 kişiyi şehit ettiniz”.
Örnekleri sayfalarca çoğaltmak mümkün. Demokrasi katlediliyor, tek adam rejimi kuruluyor, hukuk siyasetin av köpeğine dönüştürülüyor, hepsinin savunması hazır: “250 şehit”
Her türlü acımasızlığın, barbarlığın, utancın, insan dışılığın, hukuksuzluğun üzerine örtülen bir sütre haline getirildi artık o 250 şehit. Maalesef.
***
Madem öyle, gelin şu meseleyi de adamakıllı konuşalım artık.
Kitabın ortasından gireceğim.
İddia ile söylüyorum; yukarıda bir kısmını verdiğim bu haksızlıklara “250 şehit” ile cevap verenlerin büyük bir kısmı yalancı!
Yine iddia ile söylüyorum; bugün 250 şehit öne sürülerek felaketlerine alkış tutulan insanların 15 Temmuz gecesi en az üzüleni, Recep Tayyip Erdoğan’ın üzüntüsünden daha fazladır. (Bakın o gece ağzı kulaklarında gezen Berat Albayrak’ı hiç katmıyorum.)
Bir daha iddia ediyorum: Meriç’te ölenlerin, karşıya geçebilenlerin, hapse girenlerin, onların yolunu gözleyenlerin, KHK ile işine son verilenlerin ve ailelerinin tamamının, ama tamamının 15 Temmuz’daki ve 250 şehitteki sorumluluğunun toplamı, Recep Tayyip Erdoğan’ın sorumluluğunun binde biri bile değildir. Hepsinin toplamı, Genelkurmay Başkanı’nın, MİT Müsteşarı’nın, AKP’li bakanların sorumluluğunun binde biri bile değildir.
***
Bu argümana sarılanların çoğunun derdi gerçekte ne ‘insan’ ne de ‘hayatı’…
Onların tek bir derdi var: Recep Tayyip Erdoğan! Ve onun kendilerine sağladığı kazanımlar…
Nereden mi biliyorum?
Bizzat kendi örneklerinden. Kendi hayatlarından. Kendi tarihlerinden.
Ölümleri yarıştıran, ölüleri karşılaştıran bir adamı kutsallaştırıp bu ülkenin başına bela etmeleri bile tek başına bunu bilebilmemize yeter aslında.
Ama ben yine de bir kaç örnek sıralayayım:
Ankara Gar katliamından biliyorum mesela. Bombalı saldırıda 102 insan hayatını kaybetti. Konya’da bir stadyum dolusu insan, katilleri değil bu şehitleri ıslıkladı, yuhaladı. Hem de milli maçta. Oradan biliyorum.
Bir daha iddia ile söylüyorum; o ıslıklayanların tamamına yakını, bugün ‘250 şehit’ edebiyatı yapanlar…
***
Bugünlerde 3. havalimanı inşaatından da biliyorum. 400 işçi ölmüş ve kamuoyundan gizlenmiş. Lütfen sayıya dikkat edin: 400. Hadi hesap sorsanıza! Bu 400 can için ağıt yaksanıza! Onların aileleri, çocukları yok mu? Adam kalkmış, “Yalan bunlar, 3. havalimanını kıskananların uydurması” diyor. Oradan biliyorum.
Berkin Elvan’ın annesi Gülsüm Elvan’dan biliyorum. 15 yaşında polis kurşunuyla ölen çocuğu ‘terörist’ ilan etmişti Erdoğan. Annesini meydanlara yuhalatmıştı. Oradan biliyorum. O gün acılı bir anneyi yuhalayabilen o kalabalığın neredeyse tamamıdır bugün ‘250 şehit’ edebiyatı yapanlar…
***
Reina’daki yılbaşı gecesinden biliyorum. 2017’nin ilk dakikalarında eğlence kulübüne giren saldırganlar 39 kişiyi öldürüp 70 kişiyi yaraladı. O gece sosyal medyada yapılan yorumların yüzde 90’ı, buraya alamayacağım kadar iğrenç. Sadece bir-ikisini hatırlatayım: “Noldu, Noel babanız hep hediye getirecek değil yaa:))) İçtiğiniz rakı biralar belki öbür tarafta şefaatçiniz olur dermişim, avucunuzu yalayın:)))”, “Reina’da vurulana da üzülemeyiz kusura bakmasınlar”, “Muallim Naci Caddesi, Şehitler Caddesi mi olacak, hadi ordan. Oraya ne içmeye gidenler gavurun gününü kutlayan şehit olur mu”
Ben en naif olanlarını seçtim. Fakat hepiniz hatırlayacaksınız bayağılığın, pespayeliğin, acımasızlığın, ayrımcılığın, insandışılığın ulaştığı boyutları… Oradan biliyorum.
***
Sonra Soma’dan biliyorum… 301 madenci yok yere hayatını kaybetti. O gün “Aman Reis’imize zarar gelmesin, iktidarımız zeval görmesin” diye sessiz kalanlar, bir işçi yerde başbakanlık müşavirince tekmelenirken, Erdoğan’ın kendisi bir madenciyi ‘İsrail dölü’ diye tokatlarken ses etmeyenler bugün ‘250 şehit’ edebiyatı yapıyor.
Başka nereden mi biliyorum?
Üniversite öğrencisi Kemal Kurkut’un Diyarbakır’daki Nevruz alanında polis kurşunuyla öldürülmesinden biliyorum. Hiç bir suçu yoktu. Masumdu. Yargısızca, insafsızca öldürüldü. Neredeyse bütün bir millet izledi. Oradan biliyorum.
***
Başka?
Manisa’da, Gaziantep’te, Muğla’da yüzlerce askerin zehirlenip hastaneye kaldırılmasına sessiz kalanlardan biliyorum.
Bu ülkede onlarca yıldır her türlü ihmal, her türlü cinayet, her türlü felaket karşısında “Tayyibimiz’i devirecekler” diye savunma refleksine giren milyonlardan biliyorum.
Onlarca çocuğa tecavüz edildiği ortaya çıktığında ve bu skandalın üzeri AKP oyları ile kapatıldığında verilen tepkilerden biliyorum.
***
‘İnsan’ diye, ‘insan hayatı’ diye bir derdi yok çoğu kişinin. Kimse kimseyi kandırmasın.
Bunların büyük bölümü için tarih sanki 15 Temmuz akşamı başlayıp 16 Temmuz sabahı biter. Onun dışındaki şehadetler, bir tek içinde tanıdıkları varsa şehadettir. Diğer ölüler ölü değil, layığını bulmuş ve gebermiş hainlerdir.
Bakın yakın tarihin diğer felaketlerini hiç saymıyorum. Sivas katliamına tutulan alkışlara, Güneydoğu’da onyıllardır haksız yere öldürülen Kürtlere, azınlıklara, sürgünlere, kırımlara girsek çıkamayız.
***
Bu işin bir yönü.
Belki bundan önce konuşulması gereken diğer bir vechesi daha var.
Diyorum ki; gerçekten “250 şehit” diye bir derdin olsa, Zekai Aksakallı’ya esatiri kahraman muamelesi yapmazsın arkadaş! Şehidin hesabını sorarsın! “O alnından öptüğün Astsubay Halisdemir’in Azraili olan Mihrali Atmaca’yı niye tebrik edip sırtını sıvazladın be adam!” diye dikilirsin karşısına. Hesap sorarsın. Bugün Semih Terzi yargıya hesap veriyor, Ömer Halisdemir de çocuklarının babası olarak hayatına devam ediyor olabilirdi. Hiç düşündün mü? Bu propaganda selinde akıp giderken bir an için bir kütüğe yaslanıp “Evet ya, başka türlüsü mümkündü” dedin mi hiç? Demezsin. O selde akıp giderken kendini mesafeler alıyor zannediyorsun. Felaketine doğru yol aldığının farkında bile değilsin.
***
Darbeyi ilk ne zaman haber aldığına dair 5 ayrı açıklama yapan Erdoğan’ı, “Çoluk çocuğum sana feda olsun” deyip avuçların kızarıncaya kadar alkışlayacaksın ama 250 şehidin faturasını Bingöl’deki öğretmenden, Gaziantep’teki hayırseverden, Kütahya’daki esnaftan, Mersin’deki kermesçi evhanımından soracaksın, öyle mi!
Bir binbaşı öğlen gidip darbeyi ihbar edecek, MİT Müsteşarı ve Genelkurmay Başkanı üstünü örtecek, darbeye göz yumacak ve sen faturayı Bank Asya Samsun şubesinde mevduat sahibi memura keseceksin öyle mi!
Zekai Aksakallı, “İstese Genelkurmay Başkanı, darbeyi çok rahat önleyebilirdi. Yapması gereken tek bir şey vardı, onu da yapmadı” diyecek, o Genelkurmay Başkanı halen görevde olacak ve sen onu Yenikapı’da kahramanlar gibi alkışlayacaksın; sonra da kalkıp 250 şehidin faturasını Şanlıurfa’da hastanede doğum yapmak üzere olan gariban bir öğretmene keseceksin, öyle mi!
O akşam Cumhurbaşkanı, Başbakan, MİT Müsteşarı, Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları birbirini aramayacak, darbeyi önleyecek hiç bir tedbir almayacak ve sen 250 şehidin faturasını Bursa’daki üniversite öğrencisine keseceksin öyle mi!
Cumhurbaşkanı darbeyi önceden haber alacak, engellemeyecek, askerler kalkışana kadar bekleyecek, sonra milleti sokaklara çağıracak ve sen 250 şehidin faturasını Manisa’daki 80 yaşında bir ihtiyara keseceksin öyle mi!
Hava Kuvvetleri Komutanı “Gençleri fazla yormayın, akşam yorulacaklar zaten” diyecek ve sen 250 şehidin faturasını, yataktan kaldırılıp İstanbul’a götürülen her şeyden habersiz askeri öğrencilere keseceksin öyle mi!
***
Bunun gibi yüzlerce soruyu sormayacak, yalanların, çelişkilerin peşine düşmeyecek, kimseden hesap istemeyecek ve sonra da kalkıp “İyi oldu, onlar da 250 kişiyi şehit ettiler. Oh olsun. Acımak yok” diye bağıracasın, öyle mi!
Öldürülen sivillerle ilgili otopsiler, balistik incelemeleri yapılmayacak; birileri 15 Temmuz’un aydınlatılması için çırpınırken AKP Meclis komisyonunu bile çalıştırmayacak; üzerini örtmek için elinden geleni yapacak; sanıklar darbe davalarının canlı yayınlanmasını isterken hükümet medyası ifadeleri bile vermeyecek; sorulara cevap vermeyecek; ’oldu da bitti maşallah’ edasında pozlar kesip kulağının üstüne yatacak ve sen kalkıp Meriç’te boğulan çocuklar için “250 kişiyi katlettiler. Bunlar da büyüyünce terörist olacaktı” diyeceksin. Öyle mi?!
***
Kusura bakma, yalancısın!
Kötüsün!
İki yüzlüsün!
Senin derdin ne o insanlar ne de şehadetleri…
Bu sadece senin için bir vicdan rahatlatma aracı.
Nereden mi biliyorum?
Senin 15 Temmuz önceni de biliyorum da ondan.
Henüz ortada bir darbe girişimi de 250 şehit de yoktu ama sen yine öyle “Oh olsun! Beter olun!” diye bağırıyordun. Ordan biliyorum.
Hukuksuzca malları gaspedilen insanlara “İninize nasıl girdik” diye tempo tutuyordun.
Haksız yere hapse atılan insanlar için seviniyor, “Bunlar daha iyi günleriniz!” diye bağırıyordun.
Tekbirlerle okul tabelaları söküyor, gaspettiğin müesseseler önünde “Hamdolsun” diye pozlar veriyordun.
“Daha karılarınıza da kayyum atanacak lan şerefsizler” diye tweet atıyordun.
Karakterini biliyorum senin. Cibilliyetini biliyorum. Reis’inin sevdiği tabirle söyleyeyim; ‘cemaziyelevvelini’ biliyorum senin.
***
Bir 15 Temmuz mağduru diyor ki “Ben vuruldum, yeğenlerim şehit oldu”. Ama hiç sormuyor, bunlara hiç gerek kalmayabilir miydi? Başlamadan önlenebilir miydi? 10 dakika mesafedeki 1. Ordu müdahale etmezken neden beni sokağa çağırdılar? O gece İstanbul Emniyeti’nde çeşitli operasyonlar için teyakkuz hali vardı, en az 10 bin polis mesaideydi, neden onlarla bastırmadılar da beni çağırdılar meydanlara?
Çünkü senin kanına ihtiyaç vardı. Senin canına ihtiyaç vardı. Sembollere ihtiyaç vardı. 15 Temmuz’un gerçekten ‘Allah’ın bir lütfu’ olabilmesi için şehitler lazımdı. Senin şehadetin üzerinden yakılacak ağıtlara, televizyonlarda oynatılacak ajitatif filmlere, kürsülerde verilecek nutuklara, tiradlarda, seçim kampanyalarına ihtiyaç vardı. Başkanlığa ihtiyaç vardı.
***
Maalesef tarih de bilmiyorsun. İzmir Suikastı’nı bilmiyorsun. Stalin’in 1929 ‘kendi kendine darbe’ tezgahını bilmiyorsun. Hitler’in Reichstag Yangını’nı bilmiyorsun. Bilmediğin gibi de sürekli oyuna gelip masum insanların celladı oluyorsun. Ders de almıyorsun.
Nereden mi biliyorum?
Bak mesela, Gökhan öğretmenin masum olduğu ortaya çıktı. 1.5 yıl önce onu da 250 şehidin katilleri arasında sayıyordun. Peki ya şimdi? N’oldu? Hala yaşadığına dair bir belirti, bir vicdan emaresi göstermiyorsun. Bak oradan biliyorum.
***
Hadi diyelim ki şimdiye kadar propagandanın etkisiyle onları ‘terörist’, ‘darbeci’, ‘suçlu’ olarak gördün. Peki ya en azından şimdi Gökhan Açıkkollu için bizzat hükümetinin, Milli Eğitim Bakanlığı’nın “Pardon, sen suçsuzmuşsun. Araştırdık, bir şey bulamadık. Buyur, seni geri öğretmenliğe iade ediyoruz” diye resmi yazı yazması karşısında isyan etmen gerekmiyor mu? Ayağa kalkıp “Bir dakika efendi! Sen bize bu genç adamın darbeci, hain, terörist olduğunu söyledin. Biz sana itibar ettik. Ölümüne üzülmeyi bırak, sevindik. Yüreğimizi soğutmaya çalıştık. Hainler mezarlığına gömülmesini istedik. Aile kabristanına gömülmesine izin vermeyen köylülerini alkışladık. Cenaze namazını kıldırmayan Diyanet’e ‘Allah razı olsun’ dedik. Peki bu karar ne manaya geliyor şimdi? Siz bize yalan söylediniz! Hepimizi kullandınız! 15 Temmuz’un duygusal atmosferi içinde duygularımızı sömürdünüz! Hesap verin! Biri veya birileri çıkıp hesap versin! Vermek zorunda!” diye haykırman lazım değil mi?
Hayır, bunların hiç birini yapmıyorsun. Sadece ölü taklidi yapıyorsun.
Peki şuna da hazır mısın: Bugüne kadar ‘250 şehit’ bahanesiyle ölümünü, felaketini, tutuklanmasını desteklediğin o onbinlerce insan var ya; tamamı masum çıkacak. Tıpkı rahmetli Gökhan öğretmen gibi.
Nereden mi biliyorum?
Seni çok iyi bildiğim gibi o insanları da biliyorum da ondan.