AKP'li Meclis Başkanı Yıldırım’ın, İstanbul belediye başkanlığı adaylığına karşın görevini sürdürmesine tepkiler büyüyor. Durumun "Anayasa ihlali" olarak görülmesi, hükümetin Anayasa sicilini bir kez daha gündeme taşıdı.
Muhalefet partileri, hukuk çevreleri, sivil toplum örgütleri ve hatta hükümet partisi AKP’de de TBMM Başkanı Binali Yıldırım’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adaylığı "Anayasa ihlali" açısından tartışma konusu oldu.
Yıldırım’ın belediye başkanlığına adaylığı durumunda istifa edip etmeyeceği konusunda AKP içinde yaşanan tartışmaların "İstifaya gerek yok" şeklinde sonuçlandığı bilgisi Ankara’da siyaset kulislerine çoktan yerleşti.
AKP’de, Yıldırım’ın istifasına gerek olmadığını savunanlar açıkça "Anayasa’da böyle bir yasak var ancak yaptırımı yok" diyor. AKP içinde genel kanı, "yaptırımı olmayan bir yasağa uymanın çok da şart olmadığı" yönünde.
Oysa Anayasa’nın 94'üncü maddesini temel alan muhalefet partileri ve hukuk çevreleri Binali Yıldırım’ın TBMM başkanlığından istifa etmek zorunda olduğu konusunda ısrarlı.
Zira 94'üncü madde, "TBMM Başkanı, başkanvekilleri, üyesi bulundukları siyasi partinin veya parti grubunun Meclis içinde veya dışındaki faaliyetlerine; görevlerinin gereği olan haller dışında Meclis tartışmalarına katılamazlar; başkan ve oturumu yöneten başkanvekili oy kullanamazlar" ifadesini içeriyor.
Tüm muhalefet partileri, Binali Yıldırım’ın istifa etmemesi halinde "AKP’nin bir kez daha Anayasa ihlalinde bulunduğunun tescilleneceği", 31 Mart yerel seçimine giden süreçte AKP’nin meclis başkanlığını da kullanarak 'yine haksız rekabet' yaratacağı görüşünde hemfikir.
Peki, AKP iktidarı döneminde siyaset, hukuk hatta diplomasi gündemine damgasını vuran 'Anayasa ihlali'yle ilgili dikkat çeken en temel gelişmeler neydi?
Anayasa değişikliği, 24 Haziran seçimi
Anayasa hukukçusu Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu DW Türkçe’ye, 7 Haziran 2015 seçimlerinin, 1 Kasım 2015’te tekrarlandığını hatırlatarak sonrasında yaşanan 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından gelen OHAL koşullarının 'Anayasa ihlalleri'nde yeni bir dönem açtığını belirtti.
Kaboğlu 16 Nisan 2017’deki Anayasa değişikliği referandumu ile birlikte Türkiye’nin parlamenter sistemden cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçişinin başladığını belirtirken, bu geçişe uygun yasal düzenlemelerin hiçbirinin yapılmadığına dikkat çekti.
Prof. Dr. Kaboğlu, "Böylelikle Türkiye'de tam anlamıyla bir anayasasızlaştırma harekatı yaşanmıştır. Yasama, yürütme ve yargı üçgenindeki denge tamamen ortadan kaldırılmıştır" dedi.
Anayasa hukukçusu Kaboğlu, yeni sistem gereğince cumhurbaşkanının atamasıyla oluşturulan bakanlar kurulu kararlarıyla, cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle, alınan seçim kararlarıyla 'Anayasa ihlali' yapıldığına işaret etti.
"Tutuklu gazeteciler, vekiller ve davalarda yaşanan adil yargılamayla ilgili ihlalleri bir kenara koyalım, OHAL ortam ve koşullarında gerçekleştirilen Anayasa değişikliği meşru olmayan bir süreçtir” diyen Kaboğlu, Anayasa değişikliğine göre uyum yasaları hazırlanmadığı halde seçim kararı alınmasının (24 Haziran genel seçimi), Anayasa'ya aykırı olduğu gibi, uyum yasalarını kanun hükmünde kararname yoluyla düzenleme yolunun da yine anayasaya aykırı olduğunu söyledi.
YSK'dan "ihlal" sesi
16 Nisan’da düzenlenen Anayasa değişikliği referandumunda Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) mühürsüz oy pusulalarının geçerli kabul edilmesine ilişkin kararı, itirazların yanı sıra 'Anayasa ihlali' açısından da büyük tartışmaları beraberinde getirmişti.
Referandumda usulsüzlük yapıldığına dair itirazların tamamı YSK tarafından reddedilmişti. YSK’daki 11 üyenin 10'u itirazları kabul etmezken, 1 üye ise seçimlerin yenilenmesi konusunda görüş bildirmişti.
Seçimin yenilenmesini isteyen YSK üyesi Cengiz Topaktaş, kararının gerekçesine "Oyların mühürsüz olması referandumu yargı denetiminden çıkarır. 98. ve 101. maddelerde seçmen pusulası ve zarfların mühürlü olması şartı vardır. Anayasa'nın 79'uncu maddesi, seçimlerin yargı denetiminde yapılacağını hüküm altına almıştır. Burada Anayasa'nın ihlali söz konusudur" şeklinde muhalefet şerhi koymuştu. Ancak, itirazlar ve şerh AKP hükümetince hiçbir şekilde dikkate alınmadı.
"Bilanço çok kabarık"
Türkiye İnsan Hakları Vakfı başta olmak üzere Türk Tabipleri Birliği, Eğitim-Sen gibi demokratik örgütler de, AKP hükümetinin 'Anayasa ihalleri'nin takipçisi oldu. Bu örgütlerden gelen verilerle Türkiye’de Anayasa ihlallerini raporlaştıran BM ve Avrupa Birliği, özellikle OHAL döneminde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin (KHK) yarattığı sorunlara dikkat çekti. Örgütler, AKP hükümetinin 'yeni ihlallerin önünü açacak' uygulamalardan uzak durmasını istedi.
Eski Cumhuriyet Savcısı ve yargıçlar sendikası YARSAV’ın eski başkanlarından Ömer Faruk Eminağaoğlu da DW Türkçe’ye açıklamasında "Bilanço çok kabarık" ifadesini kullandı.
Eminağaoğlu, AKP hükümetinin her fırsatta 'Anayasa ihlali'nde bulunduğunu öne sürerken, "Her seçim döneminde bu ihlalleri adeta fışkırıyor. 31 Mart seçiminden sonra ufukta seçim de görünmüyor. Demek ki sonrasında kesintisiz bir ihlal sürecine girmiş olacağız" diye konuştu.
Grev erteleme de ihlal
2018’de yaşanan ve AB raporuna da giren bir 'Anayasa ihlali' örneği dikkat çekti. Öyle ki, AKP hükümetinin sıklıkla başvurduğu grev erteleme kararı Anayasa Mahkemesi tarafından oybirliğiyle 'hak ihlali' olarak değerlendirildi. Mahkeme, Birleşik Metal İş Sendikası’na tazminat ödenmesine karar verdi. Bakanlar Kurulu, sendika tarafından 2015’te alınan grev kararını ertelerken 'milli güvenliği' gerekçe göstermişti. Anayasa Mahkemesi kararı doğrultusunda sendikaya 50 bin lira tazminat ödenmesi hükme bağlandı.
AB raporları
Avrupa Birliği de de sık sık OHAL’den kalan sorunların giderilmesi gerektiği çağrısını yineliyor. AB, Türkiye'ye yönelik 2018 değerlendirme raporlarında, "Türkiye’de hak arama özgürlüğü, savunma hakkı, masumiyet karinesi, adil yargılanma hakkı etkili başvuru yolu ihlal edilmiştir. Anayasa 36'ıncı ve 40'ıncı madde ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 6'ıncı ve 13'üncü maddesi ihlal edilmiştir" tespitiyle dikkat çekti.
Ayrımcılık yasağının, kanun önünde eşitlik hakkının, din ve vicdan özgürlüğünün, düşünce-kanaat özgürlüğünün, örgütlenme özgürlüğünün Anayasa'ya rağmen ihlal edildiğine vurgu yapan AB, yeni yılda Türkiye’den bu özgürlüklerle ilgili reformist adımlar atmasını istiyor.