-Yolsuzluk iddiaları parti içinde 17 Aralık'tan önce gündeme geliyor muydu?
Yolsuzluklar parti içinde zaman zaman gündeme geliyordu. Milletvekilleri, 3'lü 4'lü gruplar halinde oturdukları zaman birtakım huzursuzlukları dile getiriyordu.
-Mesela Kızılcahamam toplantılarında?
Orada çok olmuyordu. Müşahhas örnekler verilmiyordu. Katılımcılar genel bazı hususlara temas ediyordu. Somut bir örnek verilmiyordu. Zaten vermeye de kimse cesaret edemezdi.
YOLSUZLUK ORGANiZE VE SiSTEMATiK
-17 Aralık'tan 2 hafta sonra istifa ettiniz. Karar süreciniz nasıl gelişti, neler etkili oldu?
17 Aralık'tan sonra parti içinde sadece ben eleştiri getirmedim. Diğer arkadaşlarımızın da eleştirileri oldu. Ama bu uzun sürmedi. Yoğun bir baskı vardı. Zaman zaman kısmi olarak gördüğümüz yolsuzlukların, 17 Aralık’tan sonra çok daha sistematik ve organize bir biçimde gerçekleştirildiğine şahit olduk. Bu durum benim istifamdaki önemli bir unsurdu.
-Gözleminize dayanarak soruyorum: Milletvekillerinin ne kadarı yolsuzluğun olduğuna inanıyordu?
O gün için yarısından fazlasının inandığını tahmin ediyorum. Kesin bir şey söylenemez ama tahminim budur.
MiT RAPORU CiDDiYE ALINDI
-İstifanızda başka hangi hususlar etkili oldu?
Yolsuzluk, gelişmiş ve az gelişmiş toplumlarda tamamen temizlenebilmiş değil. Yolsuzluktan ziyade, yolsuzluğa karşı iktidarın ne şekilde tavır aldığı önemli. İktidar yolsuzluğun değil, yolsuzluğu ortaya çıkaranların üzerine gitti. Asıl rahatsız edici bu. Hükümet yolsuzluk yapanları kolladı. Yolsuzluğu örtmek için de toplumu bölme yönünde adım attı.
-Sonrasında yargı ve emniyete baskılar başladı.
Evet, iktidar son derece otoriter, totaliter bir tutum takındı.
-Eski Mali Şube Müdürü Yakub Saygılı'nın "18 Aralık Darbesi" gibi bir ifadesi oldu?
Evet, bu daha doğru bir tabirdir. Sivil darbe olarak da ifade edildi yargı ve emniyete müdahaleler.
-MİT'in Reza Zarrab ile bakanların ilişkisine yönelik raporu vardı?
MİT bu durumu Başbakanlık’a bildirmiş. Başbakan'a ulaşmaması mümkün değil.
-Neden kaale alınmadı?
Ben kaale alındığını düşünüyorum. Alındı ki dershane adımı atıldı. MİT'in raporundan dolayı bu işin istihbarat ve güvenlik biriminde takip altında olduğunu biliyordu hükümet. Bunun bir gün ortaya çıkacağını düşünerek, kendini kurtaracak bir yol izlemeye başladı. Örtülmesi lazımdı. 'Benim düşmanlarım var, paralelciler var. Bunlar yaptı' demesi lazımdı. Dershaneyi hedeflerini gerçekleştirmek için bir araç olarak kullandı. 'Bak dershaneden sonra oldu bütün her şey' demek istiyordu.
ERDOĞAN TELEFON KONUŞMALARINI ASLINDA iTiRAF ETTi
-Yolsuzluk operasyonları sırasında internete düşen tapelerle ilgili kanaatiniz nedir?
Hukuki olarak konuya bakıldığında, bunun yüzde 100 montajdır ya da yüzde 100 gerçektir deme imkanım yok. Ama burada asıl önemli olan Tayyip Erdoğan'ın grup toplantısındaki "Benim kriptolu telefonumu dinlemişler" demesiydi. Bu açıklama, tapelerdeki konuşmanın cereyan ettiğinin açık itirafıdır. Zaman zaman o yazılarda birileri çıktıları alırken bazı kelimeler yerleştirmiş midir bilemem. Ben böyle bir şey fark etmedim. Ama özü itibariyle bu konuşmaların olduğu anlaşılıyor.
-Reza Zarrab'ın bakanlarla ilişkisinden haberiniz var mıydı?
Yoktu. Ben ismini dahi duymamıştım.
ÜLKEYİ BELEDİYE GİBİ YÖNETİYORLAR
-Bakanlar üzerinde bu kadar etkili olmasını neye bağlıyorsunuz?
Bunun arka planını iktidarın devleti yönetme anlayışında görüyorum. Maalesef iktidarın başındaki kişiler, Türkiye Cumhuriyeti'ni, bir belediye yönetir gibi yönetme eğilimi içinde. Yürütmenin başındaki insanların, ne demokrasiyi, ne cumhuriyeti sindirmiş insanlar olmadığını görüyorum. Reza Zarrab gibi bu yaşta bir insanın önünde insanlar nasıl bu tür tuhaf açıklamalar yaparlar anlamıyorum.Nasıl bu kadar sıkı fıkı ilişkiler içine girebilir! Bu devlet yönetme anlayışlarının bir yansımasıdır. Bir ülke ile ticaretinizi bir adamın üzerinden yapmaya kalkarsanız böyle suistimaller olur.
-Yolsuzluk operasyonlarının ardından dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'ın Erdoğan'ı istifaya çağıran bir açıklaması oldu canlı yayında. Bu açıklamayı nasıl okudunuz?
Erdoğan Bayraktar o gün ani bir tepki verdi. Ani tepkiler içsel tepkilerdir. Erdoğan Bey, Sayın Tayyip Erdoğan'la çok yakın çalışmış bir isim. TOKİ'den beri. Bu kadar yakın ilişkisi olan birisi ile ilgili bu sözleri sarf edebilmiş olması, bu işin ciddiyetinin göstergesidir. Açıklama şunu gösteriyor. Kendisi de bazı şeylerden, yapılan işlemlerden rahatsız. Çevre Şehircilik Bakanlığı pek çok imar yetkisi aldı. Bu yetkisini kullanırken direkt ranta müdahale ediliyor. Kanuna uygun olan ama hukuka uygun olmayan pek çok işlem yapılıyor. Bunun rahatsızlığını Sayın Bayraktar da hissediyordu demek ki. Bu yüzden Tayyip Erdoğan'ın "İstifa et" isteğine de böyle bir tepki verdi.
BAYRAKTAR'IN AÇIKLAMASI TAPELERİ DOĞRULUYOR
-Kamuoyunda bu açıklama, 'yolsuzluğun kanıtı' olarak algılandı. Katılır mısınız?
Evet, çok açık kanıtıdır. 'Buyurun benim yaptığım her iş doğrudur, varsa böyle bir haksızlık alnım açık' deseydi tamam. Ama yaptığı açıklamayla, sorunun asıl müsebbibinin o zamanki Sayın Başbakan olduğunu işaret etti. Ben demiyorum, Erdoğan Bayraktar'ın kendisi söyledi.
-Biraz parti içine geçelim. Eski Bakan İdris Naim Şahin, istifa metninde, partideki 'dar oligarşik yapı'dan söz etti. Parti böyle bir yapı tarafından mı yönetiliyor ve yönlendiriliyor?
Ben de bu değerlendirmeye katılıyorum. Sayın Erdoğan'ın 2002'de yola çıktığı kaç kişi var yakın çevresinde? Karar alma mekanizmasında kimlerle istişare ediyor. Ben öyle çok geniş bir ekibin olduğunu sanmıyorum. Geniş bir ekip olsa bu hatalar yapılmazdı. Bu insanların Erdoğan'ın başlangıçta yola çıktığı insanlar olmadığını da görüyorum. Bu demektir ki böyle bir yapı var. Bu sadece ben söylesem çok anlamlı olmaz ama İdris Naim Şahin gibi Erdoğan’ın 40 yıllık yol arkadaşı söylüyor.
ERGENEKON TAHLİYELERİ CEMAAT'E KARŞI CEPHEYİ GENİŞLETMEK İÇİNDİ
-17 Aralık’tan sonra Ergenekon tahliyeleri gerçekleşti. 'Orduya kumpas' şeklindeki açıklamalar oldu. Nasıl karşıladınız?
Dramatik bir süreç yaşanıyor. İnsan anlamlandırmada ve değerlendirmede yetersiz kalıyor. İşçi Partisi Genel Başkanı'nın, "Hizmet Hareketi'ne yönelik mücadelesinde, iktidarın yanındayız" açıklaması manidar. ‘Kumpas’ savı ve Ergenekon tahliyelerinin başka amaçlar için kullanıldığı anlaşılıyor. Şark kurnazlığı yapıldı. Bu yapılanlar, Cemaat'e karşı cepheyi genişletmek için bir yoldu. Ben bu davalarda suçlanan herkesin suçlu olduğunu söylemiyorum. Keşke hiç yanlışlık olmasa. Ama Türkiye'de hukuk sistemimizin işleyişi içinde ne kadar hata yapılıyorsa, bu davalarda da o kadar hata yapıldı.
DERSHANELERİN KAPATILMASI KARARI DÜŞMANLAŞTIRMA AMACI TAŞIYORDU
-Dershanelerin kapatılması süreci nasıl başladı, amacı bir eğitim sorununa çözüm getirmek miydi?
Değildi. Milli Eğitim sistemimizdeki bir soruna çözüm üretmek için ortaya atılmadı. Bu tamamen belli bir kesime yönelik hareketti. Çünkü hiçbir hazırlık yok. Sınav sistemi aynen devam ediyor. Kalkmışsınız ilk olarak dershaneleri kapatmaktan başlıyorsunuz. Dershaneleri kapatma sürecini, aslında hükümet açısından düşmanlaştırma amacına hizmet eden bir adım olarak görüyorum. Ben istifamdan önce de kapatma girişimine usulünce karşı çıktım.
-Tepki oldu mu size?
Tabii ki oldu. Arkadaşlarımızla oturduğumuzda bu dile getirildi.
-Anayasa Mahkemesi'nden nasıl bir karar çıkar?
Dershaneler için olumsuz karar verme ihtimali yok bana göre.
EVLATLARINI TESLİM ETTİKLERİ İNSANLARA 'HAŞHAŞİ' DİYORLAR
-Hizmet Hareketi'ne yönelik iktidar mensuplarının 180 derece dönüşümünü nasıl değerlendirirsiniz?
Akla hayale gelmeyen hakaretler edildi. Şu anda iktidar partisi içindeki vekiller hatta bakanlar, Hizmet'i benden daha iyi tanıyor. Ulusal veya uluslararası çaptaki organizasyonlarında kendilerini kameraların önüne atarlardı, sahnelerde ağlarlardı, övgüler yağdırırlardı. Şimdi bakıyorum bu insanlar hakaret yağdırıyorlar. Bu insanların çocukları bu hareketin okullarında okuyor. Komşuları var. Şu andaki bakanların çocukları yurtdışında Hizmet Hareketi'nin okullarında okumuş, evlerinde kalmış. Bir insanın en kıymetli varlığı evladıdır. Evladını teslim ediyorsun. Bütün bunları yaparken ve bu insanları tanırken nasıl 'haşhaşi' dersin. Bu insanların nasıl bu kadar ikiyüzlü, vefasız olduğunu aklım almıyor. Sen çocuğunun ya da öğretmeninin haşhaş aldığını gördün mü! Ben buna üzülüyorum.
EN FAZLA HAKARETi EN YAKINLARIM YAPTI
İstifa ettikten sonra birkaç kişinin dışında vekil arkadaşlarım selam dahi vermemeye başladı. Beni gördüklerinde ya kafalarını öne eğiyor ya da telefonlarıyla oynamaya başlıyordu. İster istemez dışlanmışlık hissediyorduk. Tabii baskı büyüktü. Beni üzen olaylardan bir tanesi de en fazla hakareti en yakınımdakilerin yapması idi. Bunlar içinde il başkanı olmasına vesile olduğum insanlar da var. Tabii bu isimler üzerinde bana yakın oldukları için daha fazla baskı oluyordu.
YAŞANANLAR 28 ŞUBAT'TAN DAHA AĞIR!
Ali Bulaç'ın bir değerlendirmesi vardı, ben de katılıyorum. '28 Şubat beden değiştirdi, ruhu devam ediyor' diye. Evet doğru. 28 Şubat'tan daha ağır şu anda yaşananlar. 28 Şubat'ta insanlar bireysel olarak hedef gösterilmedi. Bir anlayış tanımladılar kendilerine göre. Ama şimdi çok açık bir biçimde bir kesim düşmanlaştırılıyor. Neden çok daha ağır diyorum. Misal Bank Asya ve dershanelere yapılanlar. Bürokrasi ve yargıya yapılanlar. İşi düşmanlaştırmada o kadar ileri götürdüler ki, artık gerekçe bulmaya da lüzum hissetmiyorlar bir şey yaparken.
HAVUZ MEDYASINA ÖRTBAS GÖREVi VERiLDi
Bağımsız medya bir güçtür. Hukuk devletinin garantilerinden de bir tanesi. Bağımsız medya olmazsa, siz bugün Havuz Medyası'nın manşetleriyle Türkiye'yi tanırsınız. Havuz medyası, iktidarın resmi gazetesi gibi. Çünkü doğrudan manşetlere karışılıyor. Yolsuzlukların üzerinin örtülmesindeki en büyük görev Havuz medyasına verildi.
Hüseyin Keleş / BUGÜN GAZETESİ