AKP'li eski vekilden müthiş iddia!

AKP'li eski vekilden müthiş iddia!
AK Parti eski milletvekili ve MKYK üyesi Suat Kınıklıoğlu, partideki radikal değişimi göremediklerini söylüyor. Kınıklıoğlu, “Bu dönüşümü birçok kişi de göremedi. Ama 2012 kongresinde artık dönüşüm netleşmişti” diyor.
Suat Kınıklıoğlu, 2007-2011 arasında AK Parti'de milletvekilliği yaptı. Bu dönem içerisinde partinin üst yönetim kademesi olan MKYK'da görev aldı. Kınıklıoğlu, şu andaki AK Parti'nin, kendisinin Meclis'te olduğu AK Parti ile hiçbir alakasının olmadığını söylüyor. Kınıklıoğlu, erken seçimden çıkacak tablonun 7 Haziran'dan çok farklı olmayacağını düşünüyor.

Bugün Gazetesi'nden Hüseyin Keleş'in AK Parti eski milletvekili ve MKYK üyesi Suat Kınıklıoğlu ile yaptığı röportajı...

‘KİM DAHA MİLLİYETÇİ’ FİLMİNİ İZLEYECEĞİZ

*Erken seçim kararı alındı ve 1 Kasım'da tekrar sandığa gidilecek. Sizin bu seçimden beklentiniz ne yönde. Farklı bir tablo çıkar mı?


Seçime 2 ay var ve bu süre çok uzun bir süre. Bu pazar seçim olsa fotoğrafta çok büyük bir değişiklik olmayacağı anlaşılıyor. Yani HDP’nin baraj altı kalması pek söz konusu değil, aksine oylarını artırdığı görülüyor. Ne var ki, 2 ay içerisinde Türkiye siyasetinde çok şey değişebilir. 1 Kasım’daki seçime şu anda olduğu gibi bir şiddet ortamında mı gireceğiz?

Öyle olursa seçim kampanyası çok problemli olur. 7 Haziran öncesinde bile çok olay meydana geldi. Bir de seçmende bir yılgınlık var. Son 15-16 ayda 3 seçim yaşandı. 3 seçim de kritik ve çatışmalı oldu. Şimdi hadi yine sandık başına diyoruz.

KÜRT SEÇMEN AK PARTİ’DEN DÖNDÜ

Seçmen yoruldu. Esasında 7 Haziran’da gramla tartılmış gibi bir sonuç çıktı ortaya. Seçmen ‘Koalisyon kurun’ dedi. Ama siyaset sınıfı bunu beceremedi. MHP’nin bu kadar katı bir siyaset izleyeceğini, muhalefetin stratejik akıl eksikliğini kimse ön göremedi. 1 Kasım seçiminde AK Parti ile MHP’nin müşteri kitlesi aynı. Muhtemelen seçime kadar ‘Kim daha milliyetçi’ filmini izleyeceğiz. Tehlikeli.

Kürt seçmen AK Parti’den HDP’ye döndü. CHP ile AK Parti arasında geçişkenlik yok. CHP ile MHP arasında olabilir ama orada çok yüksek bir geçişkenlik olmaz.

BU KEZ KOALİSYON ZORUNLU OLUR

*Peki, 7 Haziran’dan sonra hangi partiler daha iyi bir sınav verdi?


CHP bu süreci fena götürmedi. Daha yapıcı gözüktü. CHP bir miktar oylarını artırır ama tabii CHP’nin Türkiye’deki oy tabanı ve kapasitesi üç aşağı beş yukarı belli. 30’ların üstü zor. Şimdi herkesin kendisine sorduğu soru şu: Aynı tablo oluşursa ve yine koalisyon ihtiyacı hissedilirse ne olacak? Kamuoyu baskısının ama AK Parti-CHP ama AK Parti-MHP koalisyonunu zorlayacağını düşünüyorum. Yani koalisyon hükümeti kurmak zorunda kalacaklar diye düşünüyorum.

CHP-MHP TEK BAŞINA İKTİDAR OLURDU

*HDP yine mi dışarıda kalır?


MHP öyle bir pozisyon aldı ki, bırakın koalisyon ortağı olmayı dışarıdan desteği dahi kabul etmiyor. Bundan bir dönüş olur mu? Pek sanmıyorum. Keşke.

7 Haziran’dan sonra memleketin bir CHP-MHP restorasyon hükümetine ihtiyacı vardı. HDP buna dışarıdan destek verecekti. Bu koalisyon bir protokol çerçevesinde 1 yıl içinde, son 3-5 yılın aşırılıklarını tek tek ele alır ve düzeltirdi.

Yani yargıda, emniyette, RTÜK’te, valiliklerde tekrar normale dönülebilseydi CHP ve MHP bir dahaki seçime iktidara gelirdi.Yargının hali içler acısı. Toplumda adalet duygusu kalmadı. Türkiye’nin fabrika ayarları ile oynandı.

PKK SiLAHA SARILMAYA PEK HAZIRMIŞ

*Kürt sorunun çözümünde gelinen nokta sıkıntılı gibi gözüküyor. Buzdolabına kaldırıldığı söylendi. Hemen seçim sonrası bu tür söylemlerin olması ne anlama geliyor?

Türkiye’de herkes bu sorunun müzakereyle çözülmesini istiyor. Silahtan şiddetten Türkler de bıktı, Kürtler de… Bu yüzden bu açılım süreci kamuoyundan destek aldı. İnsanların sorguladığı şey şu: Çözüm sürecine ihtiyaç duyduğumuz sebepler doğruysa bugün neden tekrar şiddete dönüldü? Eğer PKK aradaki mutabakatı bozduysa, niye bozulduğu zaman değil de, seçimden sonra müdahale edildi? İnsanlarımız bu tutarsızlığı sorguluyor. Yanlış burada, yoksa elinde silah bulunanlara tabii ki silahla mukabele edilir. Yalnız, PKK da tekrar silaha sarılmaya pek hazırmış. Hükümetin gündemi ne olursa olsun PKK’nın tek taraflı olarak çatışmasızlık haline geri dönmesi lazım. Yoksa Türkiyeleşeceğim, sivil siyaset yapacağım diyen HDP’ye en büyük zararı PKK veriyor. Belli ki PKK, Selahattin Demirtaş ve HDP’nin siyasetteki yükselişinden rahatsız.

HÜKÜMET KÜRT SiYASETiNi ‘TERBiYE ETMEYE’ KARAR VERDİ

*AK Parti de Demirtaş’tan rahatsız gibi gözüküyor?


Hükümet, HDP’yi iktidarı kaybetmesinin sorumlusu olarak görüyor. AK Parti ile PKK’nın anlaştığı bir husus varsa o da HDP’yi boğmak ihtiyacı galiba...

*PKK, HDP’nin barajı geçmesini istemiyor muydu?

Sanmıyorum ama şu kesinleşti: Demirtaş ve HDP’nin bu denli öne çıkmasından rahatsızlar. Dağdakiler mealen şunu söylüyorlar ‘Bu işi biz başlattık, muhatap ta biziz’ diyor. Bu anlamda Kürt siyaseti içinde de ciddi bir dalgalanma var. Aslında ‘Türkiyelileşen’ bir HDP bu ülke için bir fırsat. Nihayetinde elinde silah olmayan, konuşulabilir, seçilmiş meşru bir kadro var karşınızda. Bu Kürt sorunun çözümü için büyük bir fırsat. Peki, buna rağmen 8 Haziran’da ne dendi? ‘Bundan sonra çözüm sürecinin filmini çekersiniz...’

*Bunu nasıl okumalı, bir günde değişecek bir şey olmasa gerek?

Hükümet seçim sonucundan sorumlu tuttuğu Kürt siyasetini ‘terbiye etmeye’ karar verdi.

HDP’NiN OYU ARTTI

*Ama ‘Analar ağlamasın’ deniyordu. Bir seçim sonucuyla bu durum nasıl değişir? Samimiyet sorgulaması gerektirmez mi?


Burada bir tutarsızlık var. ‘Analar ağlamasın’ diyen bir siyasi yaklaşım şimdi ‘Vatan toprakları şehit kanıyla sulanacak’ diyor. Seçmenin kabul etmediği de bu. İnsanlar bu tutarsızlığı görüyorlar. HDP’nin oyunun arttığı anketlerde görülüyor. Normal şartlarda muhafazakâr seçmen istikrarsızlık gördü mü hemen iktidar partisine yönelir ama burada böyle bir şey görmüyoruz. Demek ki bu fotoğrafta başka bir şey var.

DIŞ POLiTiKADA KiBiRLi DAVRANILDI

*Türkiye’nin dış politikası, şu an için kimsenin akıbetinin ne olacağını bilmediği bir alan. Sizin de aslında uzmanlık alanınız. Hangi kritik noktalarda yanlışlar yapıldı?


2010’a kadar başarılı bir dış politikamız vardır. Batı ve Doğu iyi dengelendi. Türkiye gibi bir ülke bütün yumurtalarını tek sepete koyamaz. Daha sonra kantarın topuzu kaçtı. Bu kez Batı tamamen ihmal edilip bütün enerjimizi Ortadoğu’da tüketmeye başladık. Arap Baharı AK Parti liderliğinde bölgenin kendisine yakın olan İhvan ve türevlerinin baskın olduğu bir bölge şekilleniyor algısını oluşturdu. Zaten Ortadoğu’ya romantik ve ideolojik bir yaklaşım vardı. Dış politikamızın en büyük düşmanı kibir, gerçeklerden uzak ideolojik ve mezhepsel bir bakış açısı oldu maalesef. Türkiye şimdi bölgede çok sıkıntılı bir durumda.

PARTiYE EMEK VERENLER ŞU ANDA YOK

*Biraz parti içine geçelim. 2007-2011 arasında AK Parti milletvekiliydiniz, MKYK’da görev aldınız. Partinin değişim dönüşümüyle ilgili söylemler oldu. 2010 tarihi veriliyor. Bunun haklılık payı var mıdır?


İleride Türk siyasi tarihi AK Parti’yi şöyle yazacak: Partiyi anlamak için iki dönem vardır; 2002 ile 12 Eylül 2010 Referandumu arasındaki dönem ve 2010’dan şu anda da devam eden dönem. Şu anda olup bitenlerle bizim Meclis’te olduğumuz dönemin arasında alaka yok. Zaten o ilk dönemde partiye emek vermiş insanların çoğunu artık ne partide ne de sarayda göremiyorsunuz. Onlar dışarıda. Kamuoyu pek görmüyor ama bu isimlerin çok ciddi uyarıları var ama dikkate alınmıyor. 2002’den 2010’a kadar bir sürü insanın katkısı var. Bu parti yüzde 50’lere öyle kolay gelmedi. Bugün seçmenin önemli bir bölümü hâlâ bu partiye oy veriyorsa o dönemdeki performansın önemli rolü vardır.

AZİZ BABUŞÇU'NUN AÇIKLAMALARINA BAKIN

*Peki değişimin ana sebepleri nedir?


2010 referandumundan sonra kritik bir eşiğin atlandığı, meşruiyet sorununun giderildiği noktasına gelindi. Yeni bir aşamaya geçildiği Nisan 2011’de yani milletvekili listelerinin ilan edilmesiyle belli oldu. O zaman kimlerin tasfiye olup yerlerine kimlerin geldiğine bakarsınız esasında önemli işaretler vardı. Ama yüzde 50 oyun alındığı bir seçimde kimse bunları duymak istemedi. 2012 kongresinde bu süreç devam etti ve orada da merkez profilli ve daha makul diyebileceğimiz isimler tasfiye edildi.

*Peki, yerlerine kimler geldi?

Daha genç, daha ‘Milli Görüş’ geleneğinden ve Tayyip Erdoğan’a kayıtsız şartsız bağlı isimler geldi.Ben bunu 2012 Ekim’inde köşemde yazdım ama o dönemde bunları kimse duymak istemiyordu. 2010-2011 arasında yaşanan radikal değişimi göremedim. 2012 kongresinde dönüşüm netleşmişti artık. Aziz Babuşçu’nun 1 Nisan 2013’te meşhur bir beyanatı var: ‘10 yıllık iktidar dönemimizde bizimle şu ya da bu şekilde paydaş olanlar, gelecek 10 yılda bizimle paydaş olmayacaklar.’ Adam açık açık söylüyor. Yani gizli saklı bir şey yok. Bu açıklamadan 2 ay sonra Gezi patladı.

17-25'TE ORTAYA ÇIKANLAR AKLIMIZIN UCUNDAN GEÇMEZDi

*Sonrasında 17-25 Aralık geldi. AK Parti kuruluşunda ‘Yolsuzlukla Mücadele’ sözü var. Bu bağlamda yaşananları nasıl yorumlarsınız?


17-25 Aralık’ta ortaya çıkanlar hepimizi şaşırttı. Ama tabii yolsuzlukla mücadele edeceğini söyleyen bir partinin bu noktaya gelmesi siyaset biliminin en temel sözlerinden birini hatırlatıyor: ‘Güç yozlaştırır, mutlak güç mutlak yozlaştırır.’ Belediyelerde hoş olmayan bazı şeyler kulağımıza geliyordu ama böylesine büyük çapta şeyler aklımızın ucundan geçmezdi. Bu da birçok insanda hayal kırıklığına neden oldu. Siyaset ağır iş. Emeğinizi, zamanınızı, özel yaşantınızı vakfediyorsunuz, sabahlara kadar Meclis’te çalışıyorsunuz. 17-25 bu anlamda ciddi bir travmadır, önemli bir hayal kırıklığıdır.

‘PARALEL’ iDDiASI DÜŞMAN ÜRETMEK iÇiNDi

*Tabii süreç içerisinde ‘Paralel’ iddiası ortaya atıldı. Bunu nasıl okudunuz?


İktidar sürekli düşman ve tehdit algısı üretebiliyor. Sanırım bu kadar uzun süre iktidarda olup mağdur algısını verebilen ender iktidarlardan biridir. Siyasette kendi saflarını sıklaştırmak, tabanınızı zinde tutmak için bir tehdidin olması çok kullanışlıdır. Tehdidin olduğu yerde saflar sıklaşır, eleştiri olmaz ve tarafınız konsolide olur. Gezi ve 17-25 Aralık sonrasında olup biteni açıklamak için yeni bir düşmana ihtiyaç vardı. ‘Paralel’ burada devreye girdi. Etkileri halen devam etmektedir.

Mektep-medrese görmüş kesim bu tür gelişmeleri hızlıca hazmeder ve buna uygun sonuçlar çıkarır. 17-25’ten sonra herkes yerel seçimde bunun siyasal sonuçlarının görüleceğini sandı ama öyle olmadı. Neden? Çünkü kitleler aydın-seçkin takımından çok daha yavaş bu süreçleri hazmediyor. Gerek Gezi gerekse otoriterleşme ile ilgili tepkinin somut sonuçlarını ilk kez 7 Haziran’da gördük.

PARTİ GERİLEME DÖNEMİNE GİRDİ

*AK Parti’nin iki dönemi olduğunu söylediniz. Şu anda yaşadığımız dönemin adını ne koyarsınız?


7 Haziran’ı sonun başlangıcı olarak görüyorum. Parti ‘gerileme dönemi’ içine girdi artık. Bunu partinin içindeki insanlar da görüyor. Özellikle partiye emek vermiş, aklı başında insanlar görüyor bunu.

TAYYİP BEY PARTİYİ RAHAT BIRAKSIN

*Peki, sizin tabirinizle ‘gerileme dönemi’nden ‘yıkılış dönemi’ne geçmemesi için önerileriniz nedir?


Cumhurbaşkanı’nın Anayasa’daki sınırlarına çekilmesi lazım. Sistemi en fazla geren şey bu. Bizim sistemde Cumhurbaşkanı tarafsızdır, partiler üstüdür. Siyasi gelenekler elbette vardır. Mesela Abdullah Bey de cumhurbaşkanlığı yaptı, zaman zaman eleştirildi ama sistemi zorlayacak bir konumda olmadı hiçbir zaman. Başbakandan rol çalma, daha baskın olma iddiası olmadı hiçbir zaman. Bir de Tayyip Bey’in partinin içindeki dinamiklere güvenmesi lazım. Partiyi kendi haline bıraksa belki daha yeni ve taze kadrolar oluşabilir. Ahmet Bey genel başkan ama bildiğiniz anlamda genel başkan değil.

YÜZDE 41, ALTERNATİFSİZLİKTEN

*O halde parti nasıl yüzde 41 oy aldı?


Bunun sebebi sadece partinin kimliği veya performansı ile alakalı değil. Ciddi bir alternatif sorunu var. Bir arkadaşım şöyle bir örnek verdi. AK Parti denizde seyahat eden büyük ve güçlü bir gemi. Ama son zamanlarda kaptanı garip hareketler yapmaya başlıyor, gemi sağa sola savruluyor. İnsanlar rahatsız atlayacak başka bir gemi arıyor ama bakıyorlar ki orada başka bir gemi yok. Sadece bir kütük var. Bu seçmen denizin ortasında kütüğe atlamaz. Yeni bir gemi inşa etmek lazım.

*İyi ama CHP önemli adımlar attı ama bırakın oyunun artmasını, bir miktar düştü?


O biraz da HDP’ye giden oylarla alakalı. Unutmayın CHP’de tarihten gelen öyle bir bagaj var ki, bir seçimle olacak şey değil. CHP iyi bir kampanya yürüttü, mesajları doğruydu ama inandırıcılık sorunu var.

BAKANLIK TEKLİFLERİ NEZAKETSİZLİK

*Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir Baykal hamlesi oldu. Tabii bir de Tuğrul Türkeş’in Davutoğlu’ndan gelen bakanlık teklifini kabul etmesi… Bu hamleleri siyaseten nasıl yorumluyorsunuz?


Ben bu bakanlık tekliflerinde usul olarak ciddi bir siyasi nezaketsizlik sorunu olduğunu düşünüyorum. Partilerin liderleriyle konuşmadan, yönetimleriyle bir mutabakata varmadan bir partinin milletvekiline teklif götürmek tek kelime ile ayıp. AK Parti, MHP ile milliyetçi seçmen pastası için yarışırken kendisini HDP ile baş başa buldu. Tuğrul Bey transferi buna çare olmaz.

AK PARTİLİLER O OKULLARA ÇOCUKLARINI SOKMAYA ÇALIŞIYORDU

*Konuşmanızın başında ‘Türkiye’de kimse hukuka güvenmiyor’ dediniz. 17 Aralık operasyonundan sonra yargı ve emniyette tasfiyeler oldu. Şimdi okullara, dershanelere, yurtlara, kreşlere baskınlar oluyor. Bu işin sonu nereye varır?


Toplumda adalet ve hukuka güven kalmadı. Kurumların içi bir bir boşaltıldı. Her gün şehit cenazesi kaldırdığımız bir ortamda koca koca adamların ellerinde mezurayla okul tabelası ölçmeleri devletin itibarına zarar veriyor. Bunlar birincisi ayıp şeyler, ikincisi o okula giden çocukları, o çocukların velilerini, okulun çalışanlarını tedirgin ediyorsunuz.

Neresi burası? Okul. Okulla uğraşılır mı? Bunu da o okullara vakti zamanında torpille çocuklarını sokmak isteyenler yapıyor. Bu günler de geçer. Türkiye Mısır değil. Türkiye Tayyip Bey’in zannettiği gibi bir kutuya hapsedilebilecek bir ülke değil.

MEDYAYA OPERASYON DÜŞÜNENLERİN AKLINDAN ŞÜPHE EDERİM

*Geçtiğimiz günlerde medyaya operasyon yapılacağı yönünde Twitter fenomeni Fuat Avni’nin iddiası oldu. Yapılabilir mi böyle bir şey?

Bunu düşünenler varsa, hakikaten akıl ve izanlarından şüphe ederim. Kendilerini çıkılması zor bir yola soktular. Rivayet olunan medyaları kapatmak Türkiye’yi çok fena yerlere götürür.

Bu iş Türkiye içinde de kalmaz. Dünyayı ayağa kaldırır. Türkiye Mısır ya da Suudi Arabistan değil. Türkiye büyük bir ülke. Bu ülkede milyonlarca insanın dışarı ile ekonomik olarak, fikri olarak, kültürel olarak organik bağları var. Türkiye’de demokrasiyi, birlikte yaşama iradesini ve toplumsal huzuru ciddi şekilde yaralar. Çıkamazsınız öyle bir işin içinden.
30 Ağustos 2015 08:57
DİĞER HABERLER