ifadelerini kullandı.
"-Peki pratikteki “çözüm süreci” ne zaman bitti?
PKK’nın, Kandil’in ikili siyasete geçmeye karar verdiği anda bitti. Rojawa ve Kobani’den sonra PKK demin tanımlamaya çalıştığım Türkiye’nin demokratikleşme projesinin parçası olacağına, karşı bir projenin içinde yer aldı. Hem sınırlar içinde demokratikleşme talepleri devam etti hem de sınırlar içinde bölgesel egemenlik peşine düştüler. Eski deyimle “4 parça siyaset’’ tekrar devreye sokuldu.
-Nedir o siyaset?
Kürtler Ortadoğu’da 4 ülkede yaşar. Irak, Suriye, Türkiye ve İran. Nihai hedefi “bağımsız birleşik Kürdistan” olmak üzere, ara hedefler bu bölgelerde bölgesel egemenlikler kurmaktır. Bunların adı da kantondur, biliyorsunuz.
-Çok uçuk bir hedef değil mi?
Fantazi bir hedef olabilir, haklısınız, gerçekleşmesi mümkün de olamayabilir ama 2013 sonundan itibaren PKKKandil hattını yönlendiren hedef bu oldu, onu söyleyebilirim. Hem Türkiye’nin demokratik imkânlarından yararlanarak tüm ülkeye yönelik siyaset yapacaksınız hem de bölgede fiili yapılar oluşturacaksınız, bu kabul edilir bir şey değil. Örneğin HDP kurulduktan sonra BDP ne oldu? Adı değiştirildi, DBP oldu. Niye? Demokratik Bölgeler Partisi’nin görevi bölgede alternatif yapılar oluşturmak. Son 2 yıl içinde güvenlik güçleri oluştu, kendilerine göre “otoritelerini” oluşturdular.
-Hükümet tüm bu yapılanmalara göz mü yumdu?
Siyaseten verilmiş bir izin söz konusu değil. Bürokrasi AK Parti’nin çözüm süreci iradesini kendine göre böyle tercüme etti ve süreçlere müdahale etmedi. Bürokrasi idari davranmak yerine siyasi bir tutum aldı. Asker, emniyet ve diğerleri... “Biz şimdi müdahale edersek çözüm sürecine zarar veririz” endişesiyle davranıldı ama aslında bu onların görevi değildi.
-Bu söylediklerinizi duyunca sanki süreçte hükümetin hiç suçu yokmuş gibi bir anlam çıkarıyorum, öyle mi?
Hayır hükümet de günahsız değil. Eğer bir süreçte aksamalar varsa, ortaya çıkan sonuç hedeflenene uymuyorsa, mutlaka o süreci yürütenlerin yaptığı bazı eksikler de vardır. Siyasi idare, olayın güvenlik boyutunda bazı eksikler yaşadı. Bürokrasiyi etkili bir biçimde yönlendiremedi. Bürokrasi de kendi başına kaldığında inisiyatif alarak siyasi davrandı.
-Abdullah Öcalan bütün bu sürecin neresinde şu anda?
Öcalan Kürt yurttaşlarımızın belli bir bölümünün lider olarak kabul ettiği bir siyasal aktör. HDP ve Kandil açısından hep bir ağırlığı oldu ve kanımca bundan sonra da olacaktır. Şimdiye kadar Öcalan ile devletin ilişkisi hep bürokrasi üzerinden oldu. Öcalan’ın siyasi tek ilişkisi HDP üzerinden oldu. Şimdi ortaya çıkan ihtiyaç, Öcalan ile siyasi ilişki yürütme ihtiyacıdır. Çerçeve yasa sayesinde biliyorsunuz, “çözüm süreci’’ artık bir hükümet politikası olmaktan çıkmış, kanunu olan bir devlet politikasına dönüşmüştür.
-Yani “Öcalan ile görüşen siyasetçi artık devlet adına görüşüyor” diyebiliriz.
Evet, tam da bunu söylemek istiyordum. Öcalan’ın muhatabı devlettir. Bir noktada o tekrar görüşmeyi talep edebilir ya da süreç onunla görüşmeyi zorunlu kılabilir. Emin olduğum tek bir şey var; Öcalan ile siyasi ilişki artık sadece HDP üzerinden yürütülemez. Öcalan ilişkisi, bu ülkenin siyasi aktörleri tarafından yürütülmesi gereken bir ilişkidir. Koşullara göre hükümet hangi boyutta olacağına karar verecektir. Öcalan’ın başında olduğu yapı “kalıcı barış’’ açısından muhataptır. Kim eline silah veriyorsa bu insanların, Öcalan aracılığıyla buna son verilebilir."