Ankara Cumhuriyet Savcılığı doğru haber yaptığı için 241 gazetecinin tutuklu olduğu Türkiye’de ‘yalan haber’ yapmanın suç olarak kabul edilmediğine karar verdi. Savcılık, “Türkiye Cumhuriyetinin ruhu, insan haklarına saygılı, hukukun üstünlüğüne bağlı, demokrasi ile beslenen çok sesliliktir” ifadelerini de kullandı.
Savcılığın açlık grevindeki Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’yla ilgili haberler için yapılan suç duyuruları için verdiği kararda “Mevzuatımızda yalan haber yapılmasının doğrudan suç olarak kabul eden bir düzenleme söz konusu değildir” şeklinde açıklama yapıldı.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, işlerine dönmek için açlık grevi yaparken tutuklanan akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça için ‘terörist’ ifadesini kullanan iktidara yakın gazeteler hakkında işlem yapmadı.
Haberlerin ‘ülkede yaşanan sürece uygun düştüğü, kötü niyetle hareket edilmediği’ savunulan kararda, “Türkiye Cumhuriyetinin ruhu, insan haklarına saygılı, hukukun üstünlüğüne bağlı, demokrasi ile beslenen çok sesliliktir” dendi.
Cumhuriyet’tin haberine göre, Akşam, Sabah, Star ve Takvim gazetesi ile internethaber. com gibi bir çok yerde Gülmen ve Özakça ile Acun Karadağ’ı hedef alan ve ‘terörist’ gibi gösteren haberler çıktı. Üç ismin avukatları, bu yayınlar hakkında hakaret, adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs, iftira, halkı kin ve düşmanlığı tahrik iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. Ankara Basın Savcılığı, suç duyurusuna takipsizlik kararı verdi.
Hakaret dolaylı olarak kabul edildi
Bir haberin gerçeğe aykırı olması, suç olarak nitelendirilmesi için tek başına yeterli sebep olmadığı belirtilen kararda, bir haber suç olması için bunun kanunda açıkça suç olarak düzenlenmesi gerektiği öne sürüldü. Hakaret, iftira gibi atılı suçların ancak kasten işlenebilen suçlardan olduğu, taksirle işlenmesinin mümkün olmadığı belirtilen kararda, söz konusu haberlerde hakaret olduğu dolaylı olarak kabul edilirken, şu yorum yapıldı:
“Anayasa’nın 2, 12, 25, 26 maddelerinde belirtildiği üzere, Türkiye Cumhuriyetinin ruhu, insan haklarına saygılı, hukukun üstünlüğüne bağlı, demokrasi ile beslenen çok sesliliktir. Bunun vücut bulması ise birden çok düşüncenin varlığı ve bunların açıklanması ile mümkündür. Basını, kamunun bekçisi olarak görüp, cezai mahkumiyet ve hapis cezasını ifade özgürlüğü bakımından en tehlikeli kabul eden AİHM’e göre, basın yoluyla kişilik haklarına saldırı halinde yalanlama, cevap ve düzeltme, tazminat gibi hukuk yollarının kullanılmasına ağırlık verilmesi gerekmektedir. Ceza davasına ancak istisnai hallerde ve ağırlığı itibariyle diğer çözüm yollarıyla halli mümkün olmayan zorunlu durumlarda başvurulabilir.”