Rusya-Ukrayna savaşına dair kaygılar sürüyor. Trump ve Putin'in savaşı bitirmek için bir araya geldiği Alaska zirvesi ise istenen sonuçları veremedi. Avrupa başta olmak üzere dünyanın yakından takip ettiği sıcak gelişmeleri, Samanyoluhaber.com yazarlarından Arif Asalıoğlu kalema aldı.
Alaska zirvesi, Moskova ile Washington arasında son yıllarda yaşanan en ciddi diplomatik temaslardan bir tanesi. Ukrayna krizinin merkezde olduğu ve enerji güvenliği, stratejik silahların kontrolü gibi konuların en gerilimli zamanlarda bile diplomasi masasına gelebileceğini gösterdi. Her ne kadar Doğu Avrupa dahil, bölgesel güvenlik meselelerinde taraflar pozisyonlarını Alaska’da tam netleştirmiş olsalar bile devam eden savaşın bitmesi için bir umut doğmuştu. Her iki lider de diyaloğun sürdürülmesi gerektiği konusunda hemfikirdi. Trump'ın "ilerleme" vurgusu ve Putin'in "yararlı görüşmeler" değerlendirmesi yeni temasların kapısını aralar gibiydi. Fakat, Alaska zirvesinden sonra yaşananlar dramatik bir savaşı bitirme konusunda tarafların çok uzak mesafede olduğunu gösterdi. Geldiğimiz gün itibarıyla Avrupa'daki bazı güçler, Trump'ı Rusya'ya karşı daha sert bir çizgiye çekmek için son bir hamle yapıyor. Kremlin’in tutumu ise bu hamlelerin potansiyel olarak yıkıcı sonuçlarına dair açık bir uyarı niteliği taşıyor.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in geçen hafta Güvenlik Konseyi toplantısında yaptığı açıklamalar, uluslararası kamuoyunda geniş yankı buldu. Bu ifadeler, dünyada kırılgan olan stratejik dengeyi korumak ve kontrolden çıkabilecek bir tırmanışı önlemek için bir 'son şans' önerisi niteliği taşıyor. Putin’in ilk vurgusu stratejik silahların sınırlandırılmasına ilişkindi. Şubat 2026'da süresi dolacak olan Stratejik Saldırı Silahlarının Azaltılması Anlaşması'nın (START) kısıtlamalarına, ABD de aynı adımı atarsa, bir yıl daha uyacaklarını duyurdu. Putin, Batı'nın yıkıcı adımlarının nükleer güce sahip ülkeler arasındaki diyaloğun temellerini baltaladığını, ancak Rusya'nın mevcut durumu korumak istediğini vurguladı. Bu öneri, en büyük nükleer güçler arasında hiçbir resmi kısıtlama kalmaması tehlikesine karşı sınırlı bir süre için de olsa bir fırsat penceresi yaratıyor ve Rusya'yı temel nükleer tehdit olarak gören Batılı anlatıyı zorluyor.
Rusya ve NATO arasındaki askeri gerilim, bölgedeki istikrarı tehdit ediyor
Ben daha çok Putin’in ikinci vurgusuna odaklanacağım: çünkü tamamen bir uyarı içeriyor. Putin, "Rusya'nın her türlü stratejik tehdide sözde değil, askeri-teknik önlemlerle cevap vereceğini" açıkça ifade etti. Bu, Rusya'nın askerlerine veya altyapısına yönelik doğrudan bir saldırı olması durumunda askeri güç kullanmaktan çekinmeyeceği şeklinde yorumlanıyor. Bu sert uyarının, son günlerdeki bazı gelişmelerin ardından geldiğini biliyoruz. Litvanya Savunma Bakanı'nın "NATO hava sahasına giren Rus uçakları düşürülmeli, Türkiye bunu yapmıştı" şeklindeki açıklaması ve Çekya Cumhurbaşkanı'nın benzer ifadeleri, bazı NATO üyeleri arasında daha agresif bir tavır olduğunu gösteriyor. Daha da dikkat çekici olan, eski NATO Avrupa Müttefik Kuvvetler Başkomutanı James Stavridis'in Bloomberg'deki bir yazısında, NATO'nun Rusya'ya ait S-400 hava savunma sistemlerini nötralize etmesi gerektiği ve pilotlu Rus savaş uçaklarının düşürülmesi kurallarının gerekebileceği yönündeki görüşleri oldu.
Öte yandan, ABD Başkanı Trump'ın Ukrayna özel temsilcisi General Keith Kellogg'un, Batılıları Putin'le mücadelede "risk düzeyini artırmaya" ve "Rusya'nın misillemesinden korkmamaya" çağıran açıklamaları, Washington'daki bazı çevrelerin de benzer bir çizgiyi desteklediği izlenimi veriyor. Kellogg'un durumu "iyi ile kötünün savaşı" olarak nitelendirmesi, diplomasi yerine güç kullanımını öne çıkaran bir söylem olarak öne çıkıyor. Ayrıca bazı NATO ülkeleri, Rusya uçaklarının hava sahalarını ihlal ettiği iddialarının ardından, Rus uçaklarını düşürme olasılığını tartışmaya başladı. Polonya ve Estonya, Rusya’yı hava sahalarını ihlal etmekle suçlayarak, bu tür olayların tekrarı halinde sert önlemler alınabileceğini belirtti. Avrupa ülkeleri, Rusya’ya, NATO’nun hava sahası ihlallerine karşı daha sert yanıt verebileceği konusunda uyarılarda bulundu.
Bunun üzerine Kremlin sözcüsü Dmitriy Peskov, NATO’nun Rusya uçaklarını düşürme tehditlerini "Rusya sınırları yakınındaki gerilimin ciddi bir tırmanma adımı" olarak nitelendirdi. Peskov, bu tür tehditlerin tehlikeli sonuçlar doğuracağını vurgulayarak, "Bu, kendini tetikleyen bir mekanizmaya benziyor; Avrupalılar bulundukları ortamda, sorunları kendileri yaratıyor ve sorumsuz açıklamalarda bulunuyor" dedi. Gözüktüğü gibi NATO’nun Rusya uçaklarını düşürme tehditleri, ciddi bir tırmanma adımı olarak karşımıza çıkıyor. Rusya, bu tehditlere karşı gereken önlemleri alacağını belirtiyor. Rusya ve NATO arasındaki askeri gerilim, bu şekliyle bölgedeki istikrarı tehdit ediyor.
Trump'tan sert söylem değişimi
Trump’ın Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ile BM Genel Kurulu kapsamında yaptığı görüşmenin ardından sosyal medyadan yaptığı uzun açıklamada Rusya’yı "kağıttan kaplan" olarak nitelendirmesi gerilimi biraz daha artırdı. Ukrayna'nın AB desteğiyle kaybettiği tüm toprakları geri alabileceğini ve "orijinal sınırlarına" ulaşabileceğini öne sürdü. Associated Press, bu açıklamayı Trump'ın daha önceki uzlaşma çağrılarından "dramatik bir dönüş" olarak nitelendirdi. Trump, bir gazetecinin "Rus uçakları NATO hava sahasını ihlal ederse vurulmalı mı?" sorusuna "Evet" yanıtını verdi. NATO Genel Sekreteri Mark Rutte de benzer şekilde, ihlal durumunda tehdidin orantılı bir şekilde bertaraf edilebileceğini açıkladı.
Ayrıca Trump, BM konuşmasında, Rus enerji ürünlerine yönelik "çok ciddi" gümrük tarifeleri hazırladıklarını, ancak bunun ancak Avrupa Birliği aynı adımı attığında devreye gireceğini söyledi. Avrupalı müttefiklerini "Rusya'yla savaşırken aynı zamanda ondan petrol ve gaz almakla" eleştirdi. Kongrede, Rusya'dan petrol almaya devam eden ülkelere (Çin, Hindistan gibi) ABD'ye sattıkları ürünlerde %500'e varan gümrük vergisi uygulanmasını öngören bir yasa tasarısı bekliyor.
ABD Başkanı, Ukrayna'daki savaşın yakın zamanda sona ereceği yönündeki beklentilere de soğuk su serpti. BM Genel Kurulu kapsamında Zelenskiy ile bir araya gelen Trump, çatışmaların "daha uzun süre" devam edeceğini öngördü. "Çok ağır çatışmalar yaşanıyor. Görünen o ki bu daha uzun süre bitmeyecek" ifadelerini kullandı. Trump'ın bu açıklaması, savaşın askeri boyutunun karmaşıklığını kabul eden daha gerçekçi bir bakış açısının habercisi olarak yorumlanabilir. Rusya'nın askeri kapasitesinin savaşın süresini uzatan temel faktörlerden biri olduğu vurgusu, Ukrayna'ya yapılacak askeri desteğin de buna göre şekillenmesi gerektiği sinyalini de veriyor. Diğer yandan, bu ifadeler, ABD kamuoyundaki ve uluslararası müttefiklerdeki, savaşın hızlı bir çözüme kavuşacağına dair beklentileri yönetmek amacıyla da kullanılıyor olabilir.
Benzer şekilde, ABD Dışişleri Bakanı Rubio’da BM Güvenlik Konseyi'nde yaptığı konuşmada Başkan Trump'ın diplomasiye öncelik verdiğini ancak sabrının sonsuz olmadığı uyarısında bulundu. Sonuç olarak, Trump yönetiminin Ukrayna krizinde diplomasiye verdiği önemle birlikte, taraflara müzakerelerde ciddiyetle ilerlemeleri ve zaman kaybetmemeleri yönünde bir mesaj olarak değerlendirmek mümkün. “Sabrın sınırı" vurgusunun, diplomatik kanallar tıkanırsa ABD'nin daha sert ekonomik veya başka tedbirlere başvurabileceğine dair bir uyarı niteliği taşıdığını söyleyebiliriz. Müzakere süreleri uzadıkça Ukrayna’nın yıkımı ve ülke kaynaklarının yok edilmesi katlanarak artıyor.
Trump'ın ya da Batılı liderlerin barış girişimleri sonuç vermezse, Ukrayna hem askeri yenilgiyle karşı karşıya kalacak hem de ekonomik olarak çökecek. Ayrıca en önemlisi insan kaynakları bitecek. Ukrayna Silahlı Kuvvetleri'nin komuta yapısına yönelik artan hoşnutsuzluk ve ciddi personel sıkıntısı önemli problemler olarak Kiev yönetiminin karşısında duruyor. Asker ve mühimmat yetmezliği nedeniyle cephelerde şartların Ukrayna için giderek daha sorunlu hale geldiği ise bir gerçek. Yani Alaska zirvesinden sonra yaşananlar dramatik bir savaşı bitirme konusunda tarafların çok uzak mesafede olduğunu gösterdi.