"İslam'ın ve Türkiye'nin semasında kara bulutlar dolaşıyor. Bu kaostan çıkışın tek yolu var: İç kavgaları sona erdirip İslam'ın öngördüğü barış (silm) zemininde mezheplerin, kavimlerin ve cemaatlerin karşılıklı diyalog ve işbirliği içine girmeleri; bölgede birinin diğeri üzerinde hakimiyet ve hegemonya kurmadığı ittihat idealinin reel politikaların yönünü ve amacını tayin etmesidir."
Semamızda kara bulutlar!
Geçen yazıda sözünü ettiğimiz Kral Faysal'ın petrol ve İslam'ın mukavim gücünü harekete geçirmesi, küresel sistemi petrol konusunda yeni bir strateji belirlemeye sevk etti.
Buna göre yüzde 65'i Ortadoğu'da olan enerji kaynakları ve enerji nakil hatları her ne olursa olsun Batı'nın kontrolünde olacak; petrol gelirlerinin verimli yatırımlara dönüşüp refahın tabana yayılmasına mani olunacak, petrodolarlar tüketime yöneltilecek, büyük bölümü Batı bankalarında bloke edilecek. İhvan da merkez üssü Mısır'da sürekli ağır baskılar altında tutulup demokratik yollarla pozitif siyaset yapmasına izin verilmezse, hem İhvan içinden şiddet yanlısı grupların türemesinin hem de İhvan'ın pratikte tecrübe ve politik-idari refleks kazanmasının önüne geçilmiş olurdu.
Ancak Batı cephesinde asıl şafağın atmasına yol açan şok edici gelişme İran İslam devrimi oldu. Amerika ve genelde Batı şu değerlendirmeyi yaptılar. Hiçbir ülke İran kadar ABD'ye ve İsrail'e bağlı ve bağımlı değildi, Şah demir yumrukla yönetiyordu ama beklenmedik şekilde milyonlar bir mollanın peşine düşüp İran'ı Amerika'nın yörüngesinin dışına çıkardılar. İsrail, elden geldiğince İslam dünyasını meşgul ediyordu ama tek başına İsrail'in buna gücü yetmezdi. Bu durumda İslam dünyasını sonsuza kadar meşgul edecek olan şey bir Yahudi devleti yanında üç Hıristiyan devleti Ortadoğu sahnesine çıkarmak olabilirdi ki, bunlar da Ermenistan, Lübnan ve Güney Afrika olacaktı.
Mandela'nın hapisten çıkması ve ırkçı rejimin sona ermesi Güney Afrika, Hizbullah Lübnan projesini akamete uğrattı. “Büyük Ermenistan projesi”nin tahakkuku ve genel olarak Ortadoğu'nun BOP çerçevesinde şekillenip şekillenmeyeceği meseli Rusya'nın zaaf göstermesi yanında doğrudan Kürt meselesiyle ilgilidir. Kürtlerin alacağı pozisyon bölgenin tamamının geleceğini belirleyecektir.
Mısır'da kimseye baskı kurmayan, en azından kurmaya vakti olmayan, Camp David'e bağlı kalacağına dair beyanda bulunan İhvan kanlı bir darbe ile devrildiyse bunun sebebi a) 22 ülkede iktidara en yakın organize İslami hareket olması; b) İhvan'ın Suriye krizi ve diğer konularda Mısır, İran, Türkiye ve Suudi Arabistan arasında işbirliğini teklif etmesi, c) Türkiye ile Mısır arasında acul sayılabilecek proje ve işbirliği teşebbüslerinin fol yok yumurta yok deklare edilmesi oldu. ABD'nin Türkiye'ye karşı tutumunun değişmesi de bununla ilgili. Küresel sistem, 2011'den sonra Türkiye'yi BOP ve Kürdistan konularındaki taahhütlerini yerine getirmede pek istekli bulmadı. Türkiye'nin Mısır'ı bir tür kanatları altına alma demek olan Yeni Osmanlıcılığın denetimi dışında dillendirildiğini düşündü. Mısırlılar ve Suudiler de Türkiye'nin Yeni Osmanlı hakimiyetini tesis ederken Mısır'ı araçsallaştırmasını kendilerine tehdit algıladılar, diğer Araplar da bundan hiç hoşlanmadı.
ABD, daha önce “komünizme karşı yeşil kuşak, ılımlı İslam” vb. projelerin arkasında durmuştur. 21. yüzyılın başlarında da Türkiye'nin öncülüğünde bölgenin yeniden şekillenmesine vize verdi. Fakat Kral Faysal ve İslam devrimine Türkiye ve Mısır'ın aculluğu ve amatör retorikleri eklenince, ABD radikal fikir değişikliğine gitti: Buna göre a) Halkı Müslüman olan hiçbir ülkeye güvenilmez; b) Hangi grup ve akım olursa dini gruplara güvenilmez, c) Ortadoğu için daha uzun zaman sürecek siyasi ve idari model diktatörlükler, monarşiler ve otokrat rejimlerdir: d) Ortadoğu dini fırkaların, mezheplerin ve etnik grupların birbiriyle savaştırıldığı “yaratıcı kaos” doktriniyle şekillendirilecek. e) Mısır'daki askeri darbe ilk denemeydi, tutar gibi görünüyor. Türkiye ve başkaları bundan ders çıkarmalı.
İslam'ın ve Türkiye'nin semasında kara bulutlar dolaşıyor. Bu kaostan çıkışın tek yolu var: İç kavgaları sona erdirip İslam'ın öngördüğü barış (silm) zemininde mezheplerin, kavimlerin ve cemaatlerin karşılıklı diyalog ve işbirliği içine girmeleri; bölgede birinin diğeri üzerinde hakimiyet ve hegemonya kurmadığı ittihat idealinin reel politikaların yönünü ve amacını tayin etmesidir.
ALİ BULAÇ -
ZAMAN