"Ankara'daki patlama ülkenin tamamına yönelmiş, barış umudunu havaya uçurmak istemiştir. Hepimize tuzak kuruyorlar."
1 Kasım seçimlerine birkaç gün kala Ankara'da 97 kişinin hayatına mal olan patlamaların seçime ayarlı olduğunu düşünebiliriz.
Bu ilk akla gelen ihtimaldir. Ancak daha uzun vadeli bir hedefi de olabilir.
Anlaşılan şu ki Diyarbakır, Suruç ve Ankara'daki kitlesel katliamların merkezinde “Kürt sorunu” var. Kitlesel öldürmeler aslında yeni bir veçhe kazanan ve orta vaadede çözüm umudu veren ciddi bir gelişmeyi sabote etmeyi hedefliyor. Bu, ilk işaretlerini 7 Haziran seçimlerinde vermişti. Şöyle ki:
7 Haziran seçimlerinde HDP'ye 80 milletvekili kazandıran yüzde 13, 1 oyun ancak yarısı geleneksel Kürt milliyetçisi seçmene aitti. Diğer yarısını a) AK Parti'yi terk eden dindar-İslamcı-muhafazakâr Kürtler; b) Marxist, sol kökenli Türkler, c) AK Parti'ye ama özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan'a adeta nefret derecesinde kızgın olanlar. Bunların içinde geleneksel MHP'li seçmen de vardı.
Üçüncü grubun oylarını bir kenara bırakacak olursak, dindar-muhafazakâr Kürt seçmen ile sol kökenli –epey bir bölümü de CHP'li- Türk seçmenin HDP'ye yönelmesinin genel Kürt sorunu üzerinde iki önemli etkisi oldu: Biri “dindar muhafazakâr Kürt seçmen ile sol kökenli Türk seçmen, hiçbir şekilde Türkiye'nin bölünüp PKK eliyle bir Kürt devletinin kurulmasına, hatta federasyona bile sıcak bakmıyorlar. Kürt kimliğinin tanınması, anadilde eğitim ve öğretim ile bölgenin sosyo-ekonomik seviyesinin yükseltilmesini istiyorlar ama sonuç itibarıyla “Türklerle beraber ve Türkiye genel şemsiyesi” altında yaşamak istiyorlar. İkincisi geleneksel Kürt siyasetçilerin “dine bakışını, yaklaşımı'nı değiştiriyor. Marxist-Stalinist, biraz da Baasçı bir siyaset kadrosu en azından dine düşmanlığı bir kenara bıraktı, Demirtaş cuma namazına gitmeye başladı.
Bu bittabi yüzde 13,1 oyun yarısı olduğundan HDP'nin siyaset yapıcılarını bir şekilde düşündürecek, etkileyecektir. Nitekim başta Selahattin Demirtaş olmak üzere HDP'li siyasetçiler yeni seçmenin verdiği mesajı aldıklarını dile getirdiler. Bu HDP'nin Türklerle beraber ve Türkiye'de kalarak Kürt sorununa çözüm bulma iradesini tetikledi.
Ne var ki Kürt sorununun çözülmesini istemeyen devlet içindeki derin güçler, uluslararası odaklar ve Kürt sorununun çözümünden sadece savaş ve terörü anlayan PKK'nın birtakım unsurları bu gelişmeden memnun olmadı; HDP 80 milletvekili çıkarmışken birden 7 Haziran'dan sonra infial uyandırıcı, tiksindirici teröre başladılar. Terör sarmalının yeniden başlamasında AK Parti'nin, hükümetin veya samimiyetle bu sorunun çözümünü murat eden devlet kademelerinin etkili olduğunu düşünmüyorum fakat son iki senede yeniden güç kazanan darbeciler, derin odaklar, dış güçler ile PKK'nın bazı unsurları arasında bağlantı olduğundan kuşku duyanları büsbütün komplocu ilan etmenin de doğru olmadığını zannediyorum.
Diyarbakır, Suruç ve Ankara'daki patlamalar PKK'ya terörün artık geçerli akçe olmadığını anlatan yeni gelişmeyi sabote etmek üzere yapılmıştır. Karanlık bir irade, HDP'yi PKK'nın tam kucağına itmek, siyaseten marjinalleştirmek, dindar muhafazakâr ve sol kökenli Türk seçmenden koparmak istiyor. Tabii ki arkasından Türkiye'yi Irak ve Suriye gibi mezhep ve etnik grupların birbirlerini kitlesel olarak öldürdüğü cehenneme sevk edebilirse amacına daha kolay ulaşacak.
YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ