Konunun merkezinde şu soru yatmaktadır: Nasıl olur da Hz. Peygamber'in birinci derecede ashabı olan zatlar, ihtilaflarını Allah'ın Kitabı'na ve Peygamberinin sünnetine göre çözmeyip de birbirlerinin kanını döktüler?
(...)
Şehristani ve birçok bilgine göre İslam'da ilk görüş ayrılığı “kırtas olayı”dır. Rivayete göre Hz. Peygamber (sas), vefatından 5 gün önce hasta yatağında iken “Bana bir kalem kağıt getirin, size şaşırmamanız için bir yazı yazayım (vasiyet edeyim)” demiş, ancak Hz. Ömer, “Hz. Peygamber ağırlaştı, yanımızda Allah'ın Kitabı var” deyip bu isteğe karşı çıkmıştı. (Buhari, Megazi, 83; Müsned, I, 325.) Bu rivayetin senet yönünden çok, metin yönünden kritiğe ihtiyacı var. Sonraları teşekkül edecek Şii mezhep âlimlerine göre, Hz. Peygamber Hz. Ali'yi imamlığa vasiyet edecekti. Ancak bu bir niyet okumadır, belki imametin dışında bir vasiyette bulunacak veya kim bilir belki de Hz. Ebu Bekir'i vasiyet edecekti. Ma ya'lamu illallah!
Diğer bir ihtilaf, Bizans üzerine gitmesi için Üsame bin Zeyd komutasında hazırlanmış bulunan ordunun Efendimiz'in vefatıyla sefere çıkıp çıkmaması konusunda ortaya çıkan görüş ayrılığıdır. Bu pek ciddi ihtilaf sayılmaz. Zira Efendimiz'in cenazesinin defninden sonra ordu sefere çıkmıştır. Zikredilen diğer görüş ayrılığı da Efendimiz'in irtihaliyle baş gösteren irtidat hareketleri ve Hz. Ebu Bekir'in bunların üzerine ordu göndermesidir. Hz. Ömer, başlangıçta “Lailahe illallah” diyen bir topluluğa karşı savaş açılmayacağını düşünürken, Halife zekat vermeyenin merkezî otoriteye bağlı olmamak istemesi anlamına geleceğini ve bunun savaş sebebi olacağı fikrini öne sürmüştür. Bu da önemli bir ihtilaf değildir.
Daha önemli sayılan ihtilaf, Efendimiz'in irtihaliyle kimin halife seçileceği konusudur. Sonuçta Benî Sakife'de Ebu Bekir'e biat edildi ama olay hem muhacirler hem ensar arasında hoşnutsuzluklara yol açtı. Kimileri Kureyş'in Haşimi kolunda hilafetin Ali'ye verilmesini düşünürken, Sa'd bin Ubade gibi zatlar da hilafetin Ensar'dan birine verilmesini arzu ediyordu. Bu önemliydi ama sarsıcı travmalara yol açmadı, Ebu Bekir'den sonra Ömer ve sonra Osman halife oldu.
En ciddi travma –ki bugün de siyasi telakkilerimizi etkileyen faktör- Hz. Osman'ın şehadeti ve takip eden Cemel ve Sıffin savaşlarıdır ki, bu savaşlarda sahabiler ve tabiin birbiriyle savaştı, on binlerce kişi hayatını kaybetti. İşte Kerbela olayı, Hz. Osman'ın şehadetiyle başlayan musibet ve fecaatlerin zirve felaketidir ki, etkisi bugüne kadar sürmektedir.
Konunun merkezinde şu soru yatmaktadır: Nasıl olur da Hz. Peygamber'in birinci derecede ashabı olan zatlar, ihtilaflarını Allah'ın Kitabı'na ve Peygamberinin sünnetine göre çözmeyip de birbirlerinin kanını döktüler?
Belirtmek gerekir ki, hayret verici olan ashab ve bugünkü Müslümanlar arasında ihtilafın ortaya çıkması değil, sorunların hukuk içinde kalarak çözülmeyişidir. İslam'ın hükümleri mi yetersiz, biz mi İslam'a teslim olmuyoruz? Biz de bugün aynı durumdayız. Devam edeceğiz.