Ali Rıza Balaban, Hesna Şener Hanım ve Hizmetlerin İlk Halkası…

Adil Hakim Ali Rıza Bey ve Cesur Yu¨rek Hesna Hanım

FİKRET KAPLAN-  SAMANYOLUHABER.COM 

Ali Rıza Balaban, Hesna Şener Hanım ve Hizmetlerin İlk Halkası…

Kıymetli dostlar, Ali Rıza Balaban ve Hesna Şener Hanım hakkında çok fazla mail ve twit aldım. Çünkü alıntılarda isimler ve mevzular biraz farklı anlatılmış diye beyan ettiler… Bu meseleyi aslında daha önce birkaç yerde ifade etmiştim. Ayrıca Üç Said adlı eserde de bu mevzu daha geniş işlenmiş. Fakat haber sitemizin de isteği üzerine bir kere daha yazma gereği duydum. Hürmetle…  

Bugün olduğu gibi…
O gün de insanlığın huzur ve bekası için gayret eden masum gönüller yalnızdı… 

O devrin ilim ehli dahil kimsenin sahip çıkmadığı en zor dönemde Denizli’de Bediüzzaman’ı ve dava arkadaşlarını Denizli Ağır Ceza Mahkemesi Hakimi Ali Rıza Balaban ve Hesna Şener büyük bir kahramanlık göstererek savunmuşlardı.
 
Ve tarihe geçen çok önemli bir karar almışlardı. 

Hakim Ali Rıza Balaban, Bediüzzaman Hazretleri’ni talebelik yıllarından beri tanımaktaydı. 1907 yıllarında İstanbul’da Hukuk Fakültesi’nde okurken, Şekerci Han’da Bediüzzaman  Hazretleri ile görüşmüş ve Üstadın ilmine, vatan sevgisine vakıf olmuştu.

Kader onları tam 36 yıl sonra Denizli Mahkemesi'nde karşı karşıya getirmişti. Ve Mahkeme Reisi Ali Rıza Bey, Denizli Mahkemesi’nde sunulan iddianamedeki suçlamaların asılsız olduğunu iyi bilmekteydi.

Adil Hakim Ali Rıza Bey ve Cesur Yürek Hesna Hanım

Dava dosyalarında suç  teşkil edecek bir şey olmayınca, Ali Rıza Bey beraat verip bu masum insanları salıvermek istiyordu; fakat yukarılardan mahkemeye tayin edilen iki hakim de mutlaka ağır cezalar verilmesini istiyorlardı. Çünkü bunlar talimatla oraya gönderilmişti. Ali Rıza Efendi, bu art niyetlere fırsat vermemek için mahkemeyi dokuz ay uzattı. 

Çünkü karar almaya gitse oy çokluğuyla yani 2’ye karşı 1 oyla Üstad ve talebeleri ağır cezalar alacaklardı. Bu yüzden, bu masum insanları kurtaracak bir çözüm bulmak için sürekli mahkemeyi uzatıyordu. Aksi halde çok ağır cezalar ve çok daha uzun yıllar hücre hapsi demekti.  

Fakat, Üstad Hazretleri mahkemenin uzamasından dolayı çok sıkılıyordu. İşinden gücünden edilmiş¸ bu güzel insanlar boş yere hapiste tutuluyordu.

Bu sırada o iki hakimden birisi hastalandığı için rapor alıp ayrıldı. Nasıl olsa Ali Rıza Bey mahkemeyi yine erteler, diye düşünüyordu.  

Hesna Şener Hanım da o sırada Denizli Mahkemesi’nde hakimdi. Ali Rıza Efendi, Hesna Hanım’a giderek:

“Aslında bu davada hiçbir suç¸ unsuru yok. Bu insanlar masum. Gel kızım bizim heyete dahil ol. Adilane bir karar verelim. Beraat kararına imza atar mısın? Eğer tamam dersen seni ağır ceza hakimliğine namzettir, diye hükümete bildireceğim.” dedi. 

Hesna Hanım da hiç beklemeden “Atarım!” deyince Ali Rıza Bey onu mahkeme azalığına namzet gösterdi. 

Ali Rıza Efendi çok akıllı, insaflı ve gerçekten adaleti savunan bir hakimdi. Bu yüzden o art niyetli ikinci hakimi de beraat yönünde ikna etti.

Böylece, Bediüzzaman Hazretlerinin “Adil Hakim” olarak vasıflandırdığı Ali Rıza Bey’le diğer mahkeme üyeleri bütün Nur Risaleleri, Bediüzzaman ve talebeleri için 15 Haziran 1944’te oy birliğiyle beraat kararı verdiler.



Bediüzzaman, Denizli Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Ali Rıza Balaban Efendi’ye, daha sonra bir takım Risale-i Nur gönderdi. Kaderin sevkine bakın ki bu adil hakim aynı zamanda başka hizmetlere de vesile olacaktı. 

Ali Rıza Efendi’nin İzmir’de bir dostu vardı. Bu dostu, hep kız olan çocuklarını İzmir’in İslamiyet’e uymayan menfiliklerinden koruyabilmek için o zaman İzmir dışında sayılan, Reşat Nuri’nin meşhur Çalıkuş'u romanını yazdığı şimdiki Bozyaka'daki Çalıkuşu Mahallesi’nde bir ev yaptırmış, etrafını duvarla çevirmişti. 

Fakat, çocuklar öyle yüksek duvarlar arkasına saklanmakla korunamazdı. Bu yüzden, Ali Rıza Efendi, Bediüzzaman’ın kendisine verdiği Risale-i Nurları okuduktan sonra bu çok sevdiği İzmir’li zengin dostuna verdi. Ve ona bu eserleri iyi okumasını, eğer bir gün önüne bu yola hizmet etmek gibi bir fırsat çıkarsa mutlaka sahip çıkmasını öğütler. Hediyeyi alan bu zat, Hacı Nefi Akyazılı’nın kayınpederiydi.

Yıllar sonra Ali Rıza Efendi’nin o dostunun damatlarından, Zehra Akyazılı’nın kocası, Nefi Akyazılı, Akyazılı Vakfı’nı kurarak birçok evi, dükkanı ve Bozyaka’daki arsayı da vakfa bağışladı .  Ve Ali Rıza Balaban’ın ısrarla öğütlediği o fırsat bir gün bu arsa vasıtasıyla önüne geldi… 


O tarihlerde hizmet hareketi bir yurt yeri aramaktaydı ve Bozyaka’daki o arsa talep edilmekteydi. İlk defa oraya yurt yapımına uygun olur mu diye bakmaya giden heyet içinde Fethullah Gülen Hocaefendi, Yusuf Pekmezci, diğer Ağabeyler ve tevafuken tamir için İzmir’e getirilen Bediüzzaman’ın şimdi Isparta’da müzede duran arabası da vardı.

 
Yusuf Pekmezci, orasının arazi durumunu ve yüzölçümünü nazara alarak yurt yapımına uygun olmadığını söyler... Çünkü henüz o günlerde öğrenci yurtları ve okullar kimsenin alışık olmadığı ve tasvip etmediği hizmet yöntemleriydi.
 
Yurt yapmaktan vazgeçilmek üzeredir... Fakat o sırada orada bulunan Üstad Hazretleri’nin arabası da bir türlü o topraklardan çıkmak istememekteymiş  gibi direnmekte ve yerinden ayrılmamak için adeta inat etmekteydi. Bunun üzerine Hocaefendi , tevil-i ehadis (olayların dilini okuma ve yorumlama) açısından, Üstad’ın ruhaniyetinin buranın ilim yuvası olmasını istediği işaretini çıkarıp:  

'Üstad’ın arabası buradan ayrılmak istemiyor gibi... Her halde yurt yapmamız uygun olacak” diye bir yorumda bulununca, inşaata karar verirler. Çünkü enteresandır, gerçekten bu karardan sonra hiç itekleme desteği verilmeden araba, o battığı yerden kolaylıkla çıkmış ve yoluna devam etmiştir. Bu yurt daha sonra Yamanlar Kolejine çevrildi ve eğitim hizmetlerinde kullanıldı.


Hakim Ali Rıza Balaban, aza Hakkı Tüzüner ve Salahiyetli hakim Hesna Şener’den oluşan mahkeme heyetinin kararı şuydu: 

“Said Nursi bütün ömrünü 'dini ilimlerin tahsiline' hasredip, bu meseleler ve derinlemesine incelemelerin neticesi olarak kaleme aldığı Risale-i Nur namındaki eserleri talebeleri tarafından teksir okunarak bazı meraklı kimselere verildiği ve bu suretle Said Nursi’nin eserlerine rağbet gösterilerek kendisine karşı dini bir bağlılık beslendiği, Kanun-u Cezanın 163’'üncü  maddesi hükmünü ¨ ihlal etmemiş olduklarından söz birliği ile beraatlerine karar verildi.”

Aynı zamanda alınan bütün kitapların geri verilmesine karar verilmişti. Denizli Mahkemesi beraat kararının, temyiz mahkemesi tarafından verilen tasdik kararı 30 Aralık 1944 tarihlidir ve bu kararla 2019 sayılı kanunca Risale-i Nur artık değişmez hale gelmiş mahkeme kararı halini almıştır.

Haksız yere mahkum edilen bu talebeler beraat kararıyla birlikte memleketlerine gittiler. Üstad Bediüzzaman ise, beraat edilmesine rağmen bırakılmayarak Ankara’dan gelecek emir beklendi. Bu karar emri gelinceye kadar Denizli’de Şehir Oteli’nde kaldı.

“Denizli hapsinden tahliyemizden sonra meşhur Şehir Oteli’nin yüksek katında oturmuştum. Karşımda güzel bahçelerde kesretli kavak ağaçları birer zikir halkası tarzında gayet latif, tatlı bir surette hem kendileri hem dalları hem yaprakları havanın dokunmasıyla cezbedarane ve cazibekarane hareketle raksları, kardeşlerimin ayrılmalarından ve yalnız kaldığımdan hüzünlü  ve gamlı kalbime ilişti . Birden güz ve kış mevsimi hatıra geldi ve bana bir gaflet bastı. Ben, o kemal-i neşe ile cilvelenen o nazenin kavaklara ve zihayatlara o kadar acıdım ki gözlerim yaş ile doldu. Kainatın süslü  perdesi altındaki yoklukları, ayrılıkları ihtar ve hissettirmesiyle kainat dolusu ayrılıkların, zevallerin hüzünleri başıma toplandı.

Birden hakikat-i Muhammediye’nin (aleyhissalatü vesselam) getirdiği nur, imdada yetişti. O hadsiz hüzünleri ve gamları, sevinçlere çevirdi. Hatta o nurun, herkes ve her iman ehli gibi benim hakkımda milyon feyzinden yalnız o vakitte, o vaziyete temas eden yardım ve tesellisi için Zat-ı Muhammediye’ye (aleyhissalatü  vesselam) karşı ebediyen minnettar oldum.’  (Şualar , On Birinci Şua, 10. Mesele, Hatimeden ikinci haşiye)


Bediüzzaman’ın Gavslarla, Kutuplarla Birlikte Dua Ettiği Kadın Hakim


Denizli Mahkemesi’nin 15 Haziran 1944 tarihinde Risale-i Nurlar hakkında oy birliği ile aldığı beraat kararı Kur’an ve iman hizmeti açısından çok önemliydi. Bediüzzaman Hazretleri’nin “Adil Hakim” olarak vasıflandırdığı Mahkeme Başkanı Ali Rıza Balaban, bu kararın almasında etkili olan Salahiyetli Hakim Hesna Şener ve Aza Hakkı Tözüner  ve Katip M. Akman bu tarihi kararın altına imzasını atan talihli insanlardı.

Denizli Ağır Ceza Mahkemesi’nin bu beraat kararı Risale-i Nur’un inkişafında önemli bir dönüm noktasıdır.

Bediu¨zzaman Hazretleri Emirdağ Lahikası’nda yer alan bir mektubunda Hesna Hanımı ismen zikrederek teşekkür eder:

Mahkemede zabıt katibi ve azadan Hesna Hanım ve sorgu hakimi gibi vicdanlı zatlara teşekkür ederiz. Ve onları unutmayacağım…” (Emirdağ Lahikası-1, s .42)

“Gavsların, Kutupların Yanında Ona Dua Ediyorum!”

Risalelerin inkişafında önemli rol oynayan beraat kararını imzalayan Hakim Hesna Şener Hanım, Isparta Senirkentli idi ve Bediüzzaman Hazretleri’nin talebelerinden Ali İhsan Tola’nın akrabasıydı. Devrin baskıcı zihniyetine aldırmayarak tarih karşısında dik bir duruş¸ sergileyen bu kadın hakimi Üstad, cesaretinden dolayı tebrik eder. Zira, erkeklerin beraat etmekten korktuğu bu Kur’an davasını Hesna Şener Hanım kendisini ortaya koyarak sahip çıkmıştı. Mahkemenin beraat kararı vermesinden kısa bir süre sonra Bediüzzaman, talebesi Ali İhsan Tola’ya bir vefa vazifesi verir.
Ali İhsan Tola bundan sonrasını şöyle anlatır:
“Beraat kararından bir müddet geçtikten sonra bir gün Üstad Bediüzzaman Hazretleri:
‘Ali İhsan, Hesna kızıma selam söyle, ben onu manevi evlatlığıma kabul ettim!’ dedi. Üstad bunu bana söyledi ama o zamanlar biz açık saçık kadınların yanlarından geçmezdik . Onun için gitmedim!  İkinci sefer Üstad’ın yanına vardığımda yine: ‘Manevi evladım Hesna’ya selam söyle!’ dedi. Yine gitmedim. Üçüncüde :
‘Sen hala gitmedin mi?’ deyince artık gitmek bana farz oldu diyerek gittim. Denizli sıcaktı. Vardım odasına girdim, selam verdim. Kısa kollu giymiş, etekler dizinde... Şöyle kapıya yakın bir yere durdum.
Bana:  ‘Gel bakalım koca Nurcu!’ dedi. 
Hemşehrilik de var, Isparta Senirkentliyiz... Akrabalık da var. Beni tanıyor. Ben de:  ‘Sen de Nurcusun!’ dedim.  Böyle deyince orada bulunan bir görevliye: ‘Sen kapıyı kapat ve bize de iki çay söyle!’ dedi.  Bunun üzerine: Üstad’dan size selam getirdim. ‘Manevi evladım Hesna’ya selam söyle’ dedi’ deyince Hesna Hanım başladı ağlamaya!
‘Ali İhsan! Ne dünyaya yaradık, ne ahirete... Babama kızıyorum... Beni okutacağına, köyümüzün çobanı sümüklü Hasan’a verseydi... Dinimi, Müslümanlığımıyaşar çoluk çocuk  sahibi olurdum. Enaniyetten, evlenmedim bile!’ dedi.
Dedim ki: ‘Hesna Hanım! Ona manevi evlat olmak, o kadar basit bir şey mi? Bu sana yeter!’
‘Acaba ona layık olabildik mi ki?’ dedi.

“Üstad’ın huzuruna vardığımda, durumu arz ettim. Üstad:

'Ali İhsan, ben onun ismini gavsların, kutupların yanına yazdım, ona ben onlarla beraber dua ediyorum. Erkekler korktu ama o kendisini ortaya koyarak Kur’an davasına taraftar çıktı . Yarın mahşerde Kur’an ona şefaatçi olacak!’ dedi. Bana da:
‘Ne o, Hesna tesettürsüz diye darılıyor muydun? İşte  tesettüre riayet etmiyor dediğin Hesna, Tesettür Risalesi’ni de beraat ettirdi. Essebebüke’l-fail (Sebep olan yapan gibidir.) sırrınca, bütün sizin kazandığınız haseneler, sevaplar tamamen ona da yazılıyor .İşte bütün hasene, o beğenmediğiniz Hesna’nın şecaat ve cesaretiyle oldu!’ dedi.”
Hesna Şener’in babası Nuri Bey Alay Müftüsüydü. Çocuklarının hepsini tahsilli olarak yetiştirmeye önem vermişti. Kızı Hesna Hanım, Senirkent’in ilk kadın üniversite mezunuydu.
Bediüzzaman’dan ne kadar harika bir ders: Kimseyi öteleme, dışlama. Hiç ummadığın bir zamanda dışladığın o kimse öyle bir hizmete vesile olur ki yedi sülalesine yeter.
Bediüzzaman, Denizli’de iki ay kaldıktan sonra, 1944 yılının Ağustos ayında Afyon’un Emirdağ ilçesine sürgün edilir. Önce on beş gün kadar bir otelde kalır, sonra kiralık bir eve taşınır . Ev kirasını da kendisi öder 

28 Ocak 2021 20:54
DİĞER HABERLER