Bugün ülkemizin hal-i pürmelâli içinde en büyük problemimiz, 75 milyonluk nüfusumuz içinde maksadı hak, hakikat ve adalet olan insan ve bunlar içinde de aydın, yazar ve gazeteci sayısının da pek az olmasıdır.
(...)
İşte, bugün ülkemizin hal-i pürmelâli içinde en büyük problemimiz, 75 milyonluk nüfusumuz içinde maksadı hak, hakikat ve adalet olan insan ve bunlar içinde de aydın, yazar ve gazeteci sayısının da pek az olmasıdır. Bundan dolayıdır ki, söz, davranış, değerlendirme ve kararlarımıza farklı faktörler tesir ediyor. Meselâ, AKP iktidarını özellikle 17?25 Aralık soruşturmasının konu aldığı yolsuzluklarla, MİT TIR'larıyla, Suriye politikasıyla, gayr-ı İslâmî, gayr-ı hukukî ve temel insan hak ve özgürlüklerine aykırı icraatlarıyla vb. eleştiren hak ve hakikat davası verdikleri iddiasındaki İslâmcı, lâik, solcu, liberal ve pek çok aydın ve yazar, söz konusu soruşturmalarda görev alan, söz konusu politika ve hukuksuz icraatların maznunu olan Yargı ve Emniyet mensuplarını savunma adına tek ses etmiyor; hattâ kimisi, aynı Yargı ve Emniyet mensuplarını ve bunları “Cemaat” mensubu ilan ederek “Cemaat'i Ergenekon, Balyoz, 28 Şubat ve Poyrazköy gibi davalar sebebiyle eleştiriyor, âdeta “Oh olsun!” diyorlar. Bunun yanı sıra Cemaat'e ait denilerek yapılan ve hukukun ilk maddesi olan suçun şahsîliği düsturunu da çiğneyen okul baskınları ve nihayet Hocaefendi aleyhinde açılan bir hukuk komedisi ve trajedisi dava hakkında sessiz kalıyor, daha da öte, ilgili tapelerde yer alan bazı dinlemeleri “iktidara kumpas” gibi değerlendiriyor ve onca maruziyetleri karşısında Cemaat'i savunma manâsına gelebilecek tek bir yazı olsun kaleme almıyorlar.
Firavun, her türlü diktatörlük ve despotluğun sembol ismi ve prototipidir. O, kendisini Tevhid'e davet ve İsrail Oğulları'nı salma ikazıyla gelen Hz. Musa'nın Tevhid ve peygamberliği ile ilgili delillerini bir bayram günü, herkesin toplanabileceği bir saatte ve bütün ülke insanının gözü önünde sergilemesine müsaade etmiş ve karşısına da sihirbazlarını çıkarmıştı. (26: 30?51) Ülkemizdeki mevcut keşmekeş içinde, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük rüşvet, kara para ve yolsuzluk soruşturmasını ve MİT TIR'ları gibi daha başka meseleleri oluşturduğu yargı ile kendisine darbe davalarına çeviren ve bütün bir “Cemaat”i hedef alan AKP iktidarına ve bazen hukuktan söz eden R.T. Erdoğan'a bir teklifim var: Firavun'un kendinden emin olduğu kadar kendilerinden, söz konusu soruşturmaları yürüten Yargı ve Emniyet mensuplarının ve Cemaat'in iddia ettikleri gibi kendisine darbe teşebbüsünde bulunduğundan, ayrıca Cemaat'le ilgili iki yıla yakındır yaydıkları yalan ve iftiraların doğruluğundan emin iseler, hukukçuları, müftüleri ve paralı-parasız “avukat”ları içinden sözcülerini, Ergenekon, Balyoz, 28 Şubat, Poyrazköy davaları gibi davaları temelden eleştirenlerin sözcülerini ve söz konusu bütün soruşturmalarda görev alan Yargı ve Emniyet mensuplarının sözcülerini herkesin takip edebileceği bir şekilde bir araya getirsinler, herkes, millet ve tarih önünde delillerini ortaya koysun ve Kur'ân'ın ifadesiyle “kaybedip helâk olan delil üzere kaybetsin, yaşayan delil üzere yaşasın.” (8: 42) Bunu yapamazlarsa, en azından mevcut davaların açıktan görülmesine ve televizyonlardan yayınlanmasına izin versinler.