Türkiye Cumhurbaşkanı, Brüksel'de “üst düzey” karşılanmak, seçim kampanyası için, sığınma politikasında tek ve en temel ön şartını, “vize muafiyetini” dama attı.
Türkiye Cumhurbaşkanı, Brüksel'de “üst düzey” karşılanmak, seçim kampanyası için, sığınma politikasında tek ve en temel ön şartını, “vize muafiyetini” dama attı. Zamanın Dışişleri Bakanı Davutoğlu için sığınma politikasında işbirliği, vize sorununun çözülmesi ile ilişkilendirilmişti. Davutoğlu, bu konuda taviz vermek istememiş, direnmişti. İmzadan sonra zamanın AB Bakanı Egemen Bağış “üç yıl” içerisinde vize uygulaması kalkacak demişti. Erdoğan, bu konuda bir laf bile etmedi. Vize kalkacak demedi. Neden dersiniz?
Müzakerelerden de bahsetmedi. Sadece Fransızların vetoyu kaldırdığı “Herhangi bir engel bulunmayan 17. faslın (Ekonomi ve Para Politikaları) açılmasını umuyoruz.” dedi. On yıldır hiçbir engel bulunmayan 19. faslın (İstihdam ve Sosyal Politikalar) niçin hâlâ açılmadığına değinmedi. Türkiye, ILO ve AB kriterlerini yerine getirse bu fasıl açılmış olacaktı. Büyük bir ihtimalle Soma faciası yaşanmayacaktı.
Erdoğan'a Türkiye Cumhuriyeti'nin cumhurbaşkanına layık bir karşılama da yapılmadı. Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu'nda ağırlanmadı. On yıl üyelik müzakerelerinde aldığımız mesafe işte bu kadar. Çırak Erdoğan mazlum ve sempatik, kalfa Erdoğan saygın ve umut kaynağı idi. “Usta” hayal kırıklığı oldu.