Allah’ım Nasr ve Fetih sûrelerinin sırlarına bizleri de muvaffak eyle!..

Allah’ım Nasr ve Fetih sûrelerinin sırlarına bizleri de muvaffak eyle!..
Fethullah Gülen Hocaefendi, haftanın Bamteli sohbetinde kendisinin sık sık yaptığı bir duayı tavsiye etti.. 



“Allahım! Senden, bizlere iç ve dış fetihler nasip buyurmanı, bu fetihlerin müyesser olabilmesi için şânına layık nusretlerle bizlere el uzatmanı diliyoruz. Allahım! İlahî yardım ve zaferin geldiği zamanın anlatıldığı Nasr sûresinin sırrını Senden diliyoruz; bu sır hürmetine bizlere fetihler müyesser eyle! Allahım! ‘Biz sana aşikâr bir fetih ve zafer ihsan ettik. Bu da Allah’ın, senin geçmiş ve gelecek kusurlarını bağışlaması, sana yaptığı ihsan ve in’âmı tamamlaması, seni dosdoğru yola hidâyet etmesi ve sana şanlı bir zafer vermesi içindir.’ buyurduğun Fetih sûresinin sırrını da bizlere bahşetmeni diliyor ve dileniyoruz. Bu sûrenin ihtiva ettiği Allah’ın fethi, nusreti ve yardımı; büyük başarıyı yaşatması, fevz u necâta erdirmesi, mü’minleri mağfiret buyurması ve inananlara sekîne indirmesi gibi in’âm ve ihsanların yüzüsuyu hürmetine, bizleri bu sırra erdir; geçmişte yaşattığın nimetleri bir de bizlere yaşat! Allahım! ‘Allah içinizden iman edip makbul ve güzel işler işleyenlere kesin olarak vaad buyurur ki: Daha önce müminleri dünyada hâkim kıldığı gibi kendilerini de hâkim kılacak.’ buyurduğun ayetin sırrını bağışla bizlere. Ve ‘Şu kesindir ki Biz Zikir’den (Tevrat’tan) sonra Zebur’da da şöyle yazmışızdır: Dünyaya salih kullarım varis olacaklar. Dünya onlara kalacak.’ beyanının da sırrını lütfederek biz zayıf ve kimsesiz kullarına, bu vaadini gerçekleştir. Bizler böyle bir ihsana nail olmaya layık değilsek de, Sen, böyle bir ihsanı ve dahasını vermeye ehilsin. Bu lütfunu ne olursun, bizden esirgeme!..”

Mezkûr ayetlerde çok ince bir nokta var. Seyyidina Hazreti Musa (aleyhisselam) kavmiyle alakalı olarak, sorumluluk ve vazifelerini içtenlikle yerine getirdikleri zaman, “Allah, kullarından dilediğini ona vâris/mirasçı kılar.” (A’râf, 7/129) deniyor. Fakat burada gördüğünüz gibi, ümmet-i Muhammed sözkonusu olduğu zaman verilen bişârette  “Şu kesindir ki Biz Zikir’den (Tevrat’tan) sonra Zebur’da da, ‘Dünyaya salih kullarım varis olacaklar. Dünya onlara kalacak.’ diye yazmışızdır.” (Enbiya, 21/105) buyuruluyor. Sanki haklarıymış gibi, onlar gider, “yer”e varis olurlar. Liyakatleri olmayanlar da devrilir giderler; mezâr-ı müteharrik bedbahtlar silinirler. Hakâik-i Kur’aniye’yi kâinat üzerinde temevvücsâz edecek olan nesl-i cedîdler gelir arkadan. Bu ifadeler de az değişiklikle Hazreti Pîr-i Mugân ve Şem’-i Tâbân’a ait.

“Salih kullarım” buyuruyor:  Yaptıkları şeyleri, “riya”, “ucub”, “kibir”, “fahir”, kendilerini beğendirme gibi gayelere bağlamayan.. onu kullanma, onunla dünya adına belli hususları elde etme peşine düşmeyen.. “Müslümanlık!” deyip onun ocaklarını kurarken asıl dertleri saraylar edinme, villalar edinme, filolar edinme, saltanatını devam ettirme olmayan.. o kudsî argümanları -ona da öyle denecekse şayet- kendi şeytânî ve nefsânî arzuları istikametinde basit birer vasıta gibi kullanmayan… Evet, bunlara düşmemenin yolu, sâlih olmaktan geçiyor.

Onu dedikten sonra şöyle buyuruyor:  “Hiç şüphesiz bu Kur’ân’da kendilerini Bize ibadete adamış mü’minler için gerekli her gerçek kâfi derecede yer almaktadır.” (Enbiya, 21/106) İşte burada, ibadet eden, kendini ibadete vermiş, “ibadet” ve “ubudiyet” ile derinleşmiş, “ubûdet” ile derinliği artık sonsuzluğa ulaşmış; “fenâ fillah”, “bekâ billah”, “ma’allah” ufkunu ihraz etmiş; Hazreti Ruh-u Seyyidi’l-Enâm’ın gölgesi mahiyetinde, zılli mahiyetinde artık kendi için yaşamayan insan haline gelmiş kullara işaretler vardır.

23 Ekim 2017 01:17
DİĞER HABERLER