Allah’ın yarattığı hayata dokunulmamalı

''Devlet idarecilerinin; milletine, raiyyetine karşı -dini, dili, ırkı ne olursa olsun- insana yakışır bir tavır ve davranış içinde bulunmaları gerektiği mevzuunda fevkalade hassas davranmaları, onlara bir anne babanın evlatlarına şefkatle ve eşit muâmelede bulunmaları gibi, adâletle muâmele etmeleri icab etmektedir''

Allah’ın yarattığı hayata dokunulmamalı
Mehmet Ali Şengül | Samanyoluhaber.com

Belli fasılalarla 27 yıldır yaşadığım şehirde, bizi ve bütün akıl ve iz’an sahibi herkesi üzen, kalbinden yaralayan beklenmedik bir katliam vuku buldu. 19 Şubat 2020 tarihinde gece, bu kadarına da pes dedirten, kendisi ve annesi dahil 12 kişinin ölümüne sebebiyet veren, mahiyeti tam olarak netleşmemesine rağmen, yetkili ağızlardan gelen açıklamalara göre, ‘aşırılık, ifrat ve dengesizliğin neticesinde insanlığın zaafa uğramasının‘ sebep olduğu üzerinde durulmaktadır.
    
Hâdiseden hemen sonra devletin en yetkili ağızlarının açıklamaları şöyle olmuştur: 

Almanya Cunhurbaşkanı Sayın Frank Walter Steinmeier olay sonrası; ‘Irkçı nefretin tehdit ettiği tüm insanların yanındayım. Yalnız değilsiniz. Birlikte yaşamayı savunmaya devam edeceğiz. Almanya'da büyük çoğunluğun bu nefret ve şiddeti kınadığına inanıyorum.’ açıklamasında bulunmuştur. 
   
Almanya Başbakanı Sayın Angela Merkel de; ‘Irkçılık bir zehirdir. Hem de nefret uyaran bir zehirdir. Bu zehir, toplumumuzda sayısı oldukça çok olan cinâyetlerin sorumlusudur. NSU’nun eylemlerinden, Kassel bölge valisi Walter Lübcke cinayetine, ordan Halle’deki cinayetlere kadar sorumlusudur. Bu cinayet bugün ülkemiz için son derece üzüntü verici bir gündür. Hanau’daki insanların hissettiği bu acıyı Almanya'nın tümünde insanlarla hep beraber hissediyoruz. Saldırının arka planı mutlaka araştırılacak. İnsan hakları ve haysiyeti aslâ fedâ edilemez. Biz vatandaşları köken ya da din gözeterek ayırmıyoruz. Almanya’yı bölmek isteyenlere tüm gücümüz ve kararlılığımızla karşı çıkıyoruz. Yakınlarına, bütün ailelere taziyede bulunuyorum.’ ifâdelerinde bulunmuştur.
   
İnsanlığını unutmayan, zerre kadar şefkat ve merhamet sahibi hiç bir insanın evet diyemeyeceği bu tür katliamlar, maalesef her toplum da vardır, olmuştur ve olmaktadır. Bundan sonra olmaması en büyük temennimizdir ama, basiretsiz insanların makam,mansıp ve çıkarlarından, şan ve şöhret zaaflarından dolayı, bu türlü sıkıntılar her geçen gün artmakta, dünyayı huzursuzluk sarmaktadır.
     
Her şeyden evvel insana, ‘bu da benim gibi bir insan’ nazarı ile bakılmadığı, kendisine yapılmasını istemediği her hangi bir şeyi, başkasına yapmaya devam edildiği, kendisine nasıl davranılmasını istiyorsa, kendisi de başkalarına öyle muamelede bulunmadığı müddetçe bu huzursuzluklar devam edecek, ardı arkası kesilmeyecektir.
     
Onun için başta dinleri temsil edenler; inançlarını istismar etmeden, tertemiz, pırıl pırıl yaratılan her insanın, henüz çocuk iken gönüllerine her şeyin yaratıcısı Allah ve rehber olarak gönderilen peygamber sevgisini, insan sevgisini, ahiret ve hesap verme endişesini, dünyanın fâni, insanların burada misafir bulunduğu şuurunu telkin etmeli, eğitim ve öğretim camiası da; kafaları ilimle donatıp aydınlatmalı, ahlak ve karakter eğitimini de ihmal etmemelidirler.
     
Aynı zamanda, ebeveynler, eğitimciler, medya, din ve ahlakı temsil edenler de, kalpleri iyilik ve güzellikle donatmaları ve insanların karşılıklı hak ve hukukuna saygılı olmaları gerektiğini ve bunun insanlık görevi olduğunu telkin etmelidirler. Ve herkesin, hayvanlar ve bitkiler dahil dünyada yaşama hakkına sahip olduğunu, yaratandan başka o hayata kimsenin müdahale etmemesi ve dokunmaması icap ettiğini, yalnız Allah’ın emir ve yasakları doğrultusunda hareket edilmesi gerektiğini talim ve telkin etmeleri gerekmektedir.
    
Devlet idarecilerinin; milletine, raiyyetine karşı -dini, dili, ırkı ne olursa olsun- insana yakışır bir tavır ve davranış içinde bulunmaları gerektiği mevzuunda fevkalade hassas davranmaları, onlara bir anne babanın evlatlarına şefkatle ve eşit muâmelede bulunmaları gibi, adâletle muâmele etmeleri icab etmektedir.
   
Her insan -hususiyle mü’min-, kendisine yapılmasını istemediği tavır, davranış, söz ve muâmeleyi başkasına yapmamalıdır. İnsan, kendisine kötülük bile yapılsa, toplumun yani; gençliğin, çocukların, ailelerin, hasta ve yaşlı olan, kendini mâbede adamış insanların huzurunu bozmama adına, onlara iyilikle mukâbelede bulunmaya kendini zorlaması, mukâbele-i bilmisil zalimâne kaidesi ile hareket etmemesi, böylece örnek tavır ve davranışla, etrafına ve dünyaya model olması, dünya barışı ve huzuru adına büyük bir örnek teşkil edecektir.
     
Yaratan zulmü men etmiştir. Kur’an-Mûcizü’l Beyan’da; “Allah zâlimleri sevmez” (Âl-İmran 140, Şurâ 40) buyurulmaktadır. Yapılan her türlü zulüm ve kötülüğün, dünyada değilse bile âhirette mutlaka cezâsı vardır. Kameraların olayları kaydettiği gibi, Cenâb-ı Hakk’ın kameraman kâtip melekleri de, zerre kadar hayır veya şer adına ne işlenmiş ise hepsini kayıt altına almakta, onlar zâyi olmadan paketlenip huzur-u İlahi’de hesabı sorulmak üzere gönderilmektedir.
   
Kasas süresi 77. ayette Cenab-ı Hak, “....Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de insanlara iyilik et, sakın ülkede nizamı bozma peşinde olma! Allah bozguncuları sevmez.” buyurmaktadır.
   
Neresi olursa olsun devletin vazifesi; demokratik bir ortamda insanların hak ve hukukunu korumak, toplumun ayrışmasına izin vermemek, suçun şahsiliğini esas alarak adâleti, ahlâkı, huzur, güven ve emniyeti uygulamak ve takip etmektir.

24 Mart 2020 11:59
DİĞER HABERLER