Samanyoluhaber.com yazarı İlahiyatçı Dr. Ali Demirel cuma yazısında Asr-ı Saadet döneminde yaşanan tabloları aktardı
DR- ALİ DEMİREL - SAMANYOLUHABER.COM
Mekke’de her biri birbirinden çetin, imtihan dolu günler yaşanıyordu. O günlerde şöyle bir ayet iniyordu:
- Mü’minler sadece “İman ettik!” demeleri sebebiyle kendi hallerine bırakılıvereceklerini, imtihana tâbi tutulmayacaklarını mı zannettiler? Biz elbette kendilerinden önce ya¬şamış olanları denedik. Allah elbette şimdiki müminleri de imtihan edip iman iddiasında sadık olanlarla, samimiyetsiz olanları elbette bilecektir. (Ankebût Sûresi, 29/1-3)
Demek ki, geleceğin sürpriz sıkıntılarını göğüsleyebilmek için sadece Allah ve Resulü’ne iman etmek yetmiyordu. Elbette iman, çok önemli bir meseleydi ama imanın da kendi içinde dereceleri vardı ve bu yolun yolcusu olan bir mümin için hedef, imanda kemal noktayı yakalamaktı.
Allah’ın yardımı yakındır
Bir de işin imtihan boyutu vardı. Kendisi bildiği halde Allah (c.c.), hangi kulunun nasıl bir “er oğlu er” olduğunu herkese gösterme adına onu çok değişik imtihanlara tabi tutacak ve böylelikle onu, “has kulum” diyerek dünya-âleme de tanıtacaktı.
Onun için O (c.c.), kimseyi kendi haline bırakmayacağını ilan ediyor, kendi yolunun yolcuları ile başka gemiye rüzgar taşıyanları mutlaka ayıracağını söylüyordu.
Öte yandan ne Cennet ucuz, ne de Cehennem lüzumsuzdu. Rıza gibi büyük bir kazanca talip olanların ödeyeceği bedel, he¬defi küçük olanlara nispetle daha farklıydı. Allah’ın rıza ve hoşnutluğunu talep etmenin bir bedeli vardı şüphesiz. Bunun için alın teri dökmek, sabır ve sebat imtihanlarından geçmek ve dehrin ciğersûz hâdiseleri içinde pişip kıvama ermek gerekiyordu. Zaten Allah da (c.c.) bunu anlatıyordu:
- Yoksa siz, daha önce geçmiş ümmetlerin başlarına gelen du¬rumlara mâruz kalmadan Cennet’e gireceğinizi mi sandınız? Onlar öyle ezici mihnetlere, öyle zorluklara dûçar oldular, öyle şiddetle sarsıldılar ki Peygamber ile yanındaki müminler bile “Allah’ın vaad ettiği yardım ne zaman yetişecek?” diyecek duruma geldiler. İyi bilin ki Allah’ın yardımı yakındır. (Bakara Sûresi, 2/214)
Dünya rahat yeri değil!
Sıklıkla örnekleri verilen peygamber hayatları, bu imtihanların örnekleriyle doluydu. Bilhassa ilk yıllarda hemen her gün bir kıssadan bahsediliyor ve “Sizler de bu günlere hazır olun!” mesajı veriliyordu.
Dünya ve âhiret adına belli başlı kazanımları elde etmeyi hedefleyenler için Allah, sa’ye sarılıp alın teri dökmeyi bir eşik olarak koymuştur. Zaten atâlet ve gevşeklikle elde edilecek bir hayır yoktur. İşlemeyen demirin pas tutması doğaldır. Öteden beri canlılığını muhafaza edip pırıl pırıl ışıldayanlar, hep işleyen demirlerdir.
Hem dünya, rahat yeri değil hizmet etme zemini olarak yaratılmıştır. Mükafat yurdunun âhiret olduğunda hiç şüphe yoktur. Âyetlerden de anlaşılacağı üzere dünya rahat yeri olsaydı, Allah’ın en seçkin kulları olan peygamberler bu dünyada rahat yüzü görürdü.
Sabahın aydınlık fecri çok yakın
Evet, müminleri gelecekte güzel günler bekliyordu. Ama bunun için gün, armudun sapını üzümün çöpünü hesap etmeden ve doyma bilmeyen bir iştiha ile koşma günüydü.
Sabahın aydınlık fecri çok yakındı. Ufukta bahar vardı ve doğmak üzereydi. Şafağa selâm duran günler bahar solukluyordu ama bu günlerin doğumu için bir Ebû Bekir, bir Hatice olmak gere¬kiyordu. Dün sökün etmiş her yeni şafak, hep böylesine sağlam bir duruşa sahip olanların omuzlarında bayraklaşmıştı.
Bugün de öyle olacaktı. Böyle bir iman yakalandıktan sonra dünya bomba olup patlasa ne ehemmiyeti vardı ki!