Allah'ın Sadık Kulu:Barla neyi anlatıyor?

Allah'ın Sadık Kulu:Barla neyi anlatıyor?
Bediüzzaman Said Nursi'nin çileli hayatının en zorlu dönemlerinden 1927-1934 yılları arasındaki Barla hayatını anlatan Allah'ın Sadık Kulu: Barla filmi gösterime girdi.
ALLAH'IN SADIK KULU'NA AYNA TUTTUK Allahın Sadık Kulu 83 yıllık ömrünü iman, kuran milletin birlik ve bütünlüğü, hatta bunlardan da öte;insanlığın derdiyle dertlenmiş,bütün varlığa derin bir alaka duymuş,bu uğurda dünya zevki namına bir şey tadıp yaşamamış,pek çoğumuzun karanlık gecesine şafak olmuş,yaşadığı asra mührünü vurmuş, seçkin ve muhteşem bir şahsiyettir. Hayır yarışında en önde koşan, insanlığın maddi ve manevi kurtuluşu için, bir mum gibi eriyip tükenen hatta bu uğurda kendini anlayamayanlar tarafından eziyetlere tabii tutulurken, kendi tabiriyle “bir serseri gibi diyar diyar sürgün edilirken, memleket hapishanelerinde işkencelere maruz kalırken” bile, kendisine bunları reva görenlerin çocuklarını gördüğünde gözleri dolan ve onlara dualar edebilecek kadar vicdan genişliğine sahip bir mümtaz kişiliktir. Yürüdüğü yolun en ayırıcı özelliklerinden biri “karşılıksız sevgi” manasına gelen “şefkat abidesi” bir insandır. Onun her anı bir film olmayı hak ediyor; ancak bu film Bediüzzaman hazretlerinin ilim, marifet, şiddetsiz aksiyon ve benzerine az rastlanır fedakârlıklarla dolu barla hayatından kısa bir kesit sunuyor. Filmin adı Allahın Sadık Kulu. Yani Bediüzzaman’ın sadakat yolunun kararlı bir yolcusu olduğunu, ruhlar âleminde Allah’a verdiği sözün hakkını vermek için ortaya koyduğu ceht ve gayreti anlatıyor. Peki, kaynaklarımızda sadakat nasıl tanımlanıyor? Kısaca anlatmak gerekirse… Sıdk sıfatı ; tıpkı ismet, emanet, tebliğ ve fetanet gibi peygamberlerin sahip olduğu sıfatlardandır. Dolayısıyla sadakat, zirve noktada peygamberlerde bulunur. Sadakat öyle bir hususiyettir ki kâmil mânâda herhangi bir kimsede bulunup bir başkasında bulunmayan özellik demektir Sadakati sadece 'söz doğruluğu' şeklinde yorumlamak ise eksik yorumlamak olur. Sadakat, doğru düşünmek, doğru konuşmak, doğru davranış sergilemek ve aynı zamanda doğruluğu kalbde korumak demektir. Sadakatte zirveyi tutan Enbiyâ-i izâm kalb, söz ve davranış bütünlüğü içinde tamamen Allah'a kilitlenmiş kimselerdir.Peygamber Efendimiz’in de Allah’a karşı baş döndürücü bir sadakati vardı. Kuran ahlakını yaşama ve yaşatma adına katlandığı eziyetler, gösterdiği gayretler kendisini her asırda takip eden aşkın ruhlara en güzel rehberdir. Tarihin çeşitli dilimlerinde semavi seslere kulak kapatanlar olmuş, camiler sessizleşmiş minareler öksüz kalmış, kuran duvarlarda atlastan kılıflar içine hapsolunmuş. Müslümanlar sadakat sınavından geçmiş ve maalesef bazı dönemler itibarıyla da kendi değerlerine yabacılaşmış ve bunun bedelini de ne yazık ki pahalıya ödemiştir. İşte böyle bir zamanda sadakat, her şeye katlanarak yok olmaya yüz tutmuş yüce değerleri yeniden ihyâ etmeye çalışmaktır. Böyle aydınlık bir yola giren, sineleri sadakat ve vefa hissi ile dopdolu bu alperenler kendilerinden beklenen misyonu eda eder ve başkalarının da bu havayı teneffüs etmelerine imkân hazırlarlar. Sadıklar, kalbleri doğrulukla dopdolu olan ve tamamen Allah'a kilitlenen insanlardır. ."Sıddîk" ise davasını bağlı bulunduğu her şeye tercih edecek kadar dengeli ve temkinli olan ve bütün hayatını ona göre programlayıp yaşayan insandır. Nebilerden sonra en büyük sıddîk Hz. Ebû Bekir’dir. “Allahın sadık kulu” işte bu sıddıkler yolunda kararlı bir şekilde yürüyen gözünde ne cennet sevdası ne de cehennem korkusu taşımadan dünyayı elinin tersiyle uzaklaştırmış bir abide şahsiyetin hayatından kısa bir kesit sunuyor. Bir asra yakın hayatının her anında bütün insanlığı kucaklayan, özellikle Müslüman dünyanın problemlerini tahlil eden ve çözüm reçeteleri sunan, piri mugan, şem’i taban, Bediüzzaman Hazretlerinin kendine inanan bir avuç fedakarla, topyekun insanlığın imanını kurtarma adına ortaya koyduğu gayret, tarihin sayfalarına sığmayacak derecede kıymetlidir. Ama bir hakikatin de altını çizmekte fayda var.onun soluk soluğa ülkenin dört bir yanına mesajlarını sunduğu günlerde siyaset,üniversite, ekonomi gibi farklı ünitelerden onu anlayacak, düşüncelerinde ve faaliyetlerinde ona destek olabilecek birkaç yüz aydın daha olsaydı, ihtimal bugün en zengin ülkelerden daha zengin, en medenî milletlerden daha medenî hâle gelmiş olacaktık. Türkiye daha sonraları karşısına çıkacak iktisadi sosyal ve ekonomik her problemin üstesinden gelebilecek , yüzyılın son çeyreğinde girilmiş gibi görülen bu isabetli yola, asrın başında girmiş olacaktı ve bugünkü problemlerin pek çoğuyla karşılaşmayacaktı. Bedîüzzaman ve onun arkada bıraktığı eserlerini tetkik edenler onda dehânın bütün hususlarının var olduğunu görürler. O, gençlik döneminden;mahkemelerden;çevresine sunduğu ilk dehâ solukları sayılan eserlerinden, zindanlar ve sürgünlerle geçen çileli bir hayat içinde inkişâf edip gelişen olgunluk dönemi kitaplarına kadar hep o seviyeler üstü seviyesini korumuş ve her zaman dâhiyâne konuşmuştur. O, İlâhî bir mevhibe ile çevresinin en derin, en geniş, en onulmaz iç-dış ve sosyal ihtiyaçlarını kucaklayacak ve çözüm üretecek çok üniteli bir güç kaynağı gibidir. O, dünyanın yükünü omuzlayabilecek güç ve kuvvetleri ruhunda toplamış bir fıtrat harikasıdır. Samanyolu yayın grubu bünyesinde uzun ve bereketli çalışmanın tatlı bir meyvesi olan Allahın Sadık Kulu gösterime girdi. İman irade ve aksiyonun iç içe geçtiği, mazrufun derinliği zarfın noksanlarını örttüğü bir eser ile karşılaştık. Emeği geçen herkesi kutluyor Beş milyon hedefine ulaşmasını temenni ediyorum. Kemal Gülen - Samanyoluhaber.com
04 Kasım 2011 14:34
DİĞER HABERLER