Almanya'daki Türkler: Sorunlarımızı yine ancak kendimiz çözebiliriz

Almanya'daki Türk toplumunun farklı dünya görüşlerine sahip temsilcileri, Köln'de düzenlenen "Karşı karşıya gelmektense yan yana" adlı sempozyumda Türk toplumunun bugünü ve geleceğine mercek tuttu. Hukukçusundan politikacısına toplum temsilcileri Türk toplumunun sorunlarını yine ancak kendisinin çözebileceğinde hemfikir kaldı.

Hukukçusundan küratörüne kadar farklı alanlardan ve görüşlerden toplum temsilcileri Türk toplumunun Almanya'da bugünü ve geleceğini Köln'de düzenlenen "Karşı karşıya gelmektense yan yana" adlı sempozyumda masaya yatırdı.

Geçtiğimiz aylarda kurulan Anadolu Kökenli Türk-Alman Akademisyenler Derneği (Türkisch Deutsche Akademiker aus Anatolien e.V.) ilk önemli etkinliğini gerçekleştirdi. Sempozyumun bir birinden farklı dünya görüşüne sahip konuşmacıları, Türk toplumunun sorunlarını yine ancak kendisinin çözebileceğinde mutabık kaldı. Sempozyumun selamlama konuşmasını TDAA Başkanı Taner Aktaş yaptı.

Sempozyumda "Biz Müslümanlar ve akademisyenler terör saldırılarına karşı ne yapıyoruz?" başlıklı bir sunum yapan avukat-yazar Seyran Ateş, "Avrupa'daki İslam resmini değiştirmek bizim görevimiz. Eğer biz, Almanya'da İslam ve Müslümanlar hakkında, dünyada Sünniler, Aleviler, Türkler, Kürtler, Türkmenler hakkında yayılan resme karşı kendimizi savunmak istiyorsak, bunu sadece biz yapabiliriz." dedi.

Bu bağlamda Türk toplumu ve genel olarak da göçmen toplumunun kendini yeterince gösterememesinin eksikliğini hissettiğini belirten Ateş, göçmen kökenlilerin kendi problemlerini yine kendilerinin çözebileceğine dikkat çekti. Kendi duruşuyla ilgili bilgiler de paylaşan Seyran Ateş, "Benim transkültürel bir kimliğim var. Ben kendimi Türk ve Alman olarak görüyorum. Annem bir Türk, babam bir Kürt. Sünni bir Müslümanım. Dedem aleviymiş ve Sünni olmuş. Ben de kendimi öyle görüyorum." dedi.

ALMANYALI TÜRKLER TRABNSKÜLTÜREL BİR KİMLİĞE SAHİPTİR

Almanya'daki Türklerin hemen hepsini ilgilendiren "Transkültürel kimlik" üzerinde duran Ateş, Türk toplumunun kendini hem Almanya, hem de Türkiye'ye bağlı hissettiğine dikkat çekti. Türkiye kökenlilerin her iki ülkeyi de kendi ülkesi olarak gördüğünü kaydeden Ateş, şimdiye kadarki yanlış anlaşılma ve eksik resmin izalesi için Almanya'da toplum içine daha fazla çıkma, toplumu aydınlatmaları gerektiğinin altını çizdi. Kendisinin İslam'a karşı değil, ataerkilliğe karşı mücadele ettiğini, bunu erkeklerin de desteğiyle yaptığını savunan Ateş, "Erkeklerle birlikte cinsel eşitliğin hakim olduğu bir dünya" oluşturmayı hedeflediğini kaydetti.

KİMSENİN BANA, DİNİMİN ŞİDDET İÇERDİĞİNİ DİKTE ETMESİNE İZİN VERMEM

Terör saldırılarına karşı, "Allah namına cinayetlere hayır" (Kein Morden im Namen Gottes), parolasıyla kampanya başlattığını aktaran Ateş, "Kimsenin bana, benim dinimin şiddet içerdiğini dikte etmesine izin vermem" dedi.

Başörtülü kadınlarla birlikte kadın hakları, İslam ve kadın erkek eşitliği konularında açıklamalar yaptığını da vurgulayan Ateş, "Bir kadın kendi adalet duygusunu sadece başörtüsüyle sınırlarsa bu inandırıcı olmaz. Dinimizde savunmamız gereken sadece başörtüsü olmamalı, daha fazla şeyler var." dedi.

Berlin'deki Brandenburg Kapısı önünde dini aşırılığa karşı yaptığı gösteri için DİTİB, Islamrat, Müslümanlar Merkez Konyesi (ZMD) gibi kuruluşlara mensup başörtülü kadınları davet ettiğini bildiren Ateş, ancak oraya sadece Gülen Hareketi'ne mensup kadınların geldiğini bildirdi. Bunu üzücü bulduğunu vurgulayan Ateş, bundan; bu insanlar bir araya gelmez anlamı çıktığını kaydetti. Ateş bunun, terör saldırılarına karşı Müslümanların yeterince şey yapmadıkları izlenimi uyandırabileceği uyarısı da yaptı.

PROBLEMLERİMİZİ ANCAK VE YALNIZ BİZ ÇÖZEBİLİRİZ

Yeşiller Partisi'nde politika yapan Eyüp Odabaşı ise "Almanya'da politika ve partilerin işleyişi ile Türk kökenlilerin Alman partilerinde nasıl etkili olabilecekleri" hakkında bir sunum yaptı.

Partilerde hala klişelerin büyük rol oynadığına dikkat çeken Odabaşı, "Eğitimde olduğu gibi malesef politikada da sosyal ve etnik köken, zorlaştırcı veya kolaylaştırıcı etken olarak belirleyici. Bu tüm partiler için geçerli" dedi.

Türk kökenlilerin burdaki politikayı Türkiye gibi anlamamaları gerektiğini, taleplerini politikaya girip seslendirmeleri gerektiğini vurgulayan Odabaşı, "Ağlamayan bebeğe emzik vermezler" Türk atasözünü hatırlatarak, "Problemlerimizi yine ancak ve yalnız biz çözebiliriz" dedi. Odabaşı, parti üyesi Türklerin daha çok angajmana girmelerini önerdi.

İNSAN ONURU SINIRSIZ, FİKİR ÖZGÜRLÜĞÜ YASALARLA SINIRLIDIR

"Fikir özgürlüğü ve sınırları" konulu sunum yapan avukat Ramazan Akbaş fikir özgürlüğünün genel yasalarla sınırlı, insan onurunun ise sınırsız olduğuna dikkat çekti, devletin insanların onurunu fikir özgürlüğüne karşı koruması gerektiğini vurguladı. Politikacılar gibi kamuoyu önündeki kişilerin normal insanlardan daha tahammüllü olmaları gerektiğinin altını çizen Akbaş, iki Türk kökenli politikacı, Yeşiller'den Memet Kılıç ve Ozan Ceyhun arasında yaşanan tartışmaları örnek verdi.

TÜRK SANATININ ALMANYA'DA DAHA ÇOK TANINMASI İÇİN DESTEĞE İHTİYACI VAR

Frankfurt'ta bir sanat galerisi yöneten küratör Nihan Başer, "Avrupa'da Türk sanatı" konulu sunum yaptı. Sanatçıların sıkıntılarını dile getiren Başer, Türkiye ve Almanya'daki sanatçıların durumunu karşılaştırdı. Türk sanatçıların Türkiye'de politik gerilimden dolayı zorluklar yaşarken Almanya'da ise iş ve sipariş almada zorluklar çektiklerini aktaran Başer, Türkiye'de sanat imkanlarının zaten dar olduğunu, politik eleştiriler getirenlere daha da daraltıldığını kaydetti. Küratör Başer, Almanya'da Türk sanatının daha çok tanınması için daha fazla desteğe ihtiyacı olduğunun altını çizdi. Sempozyumun son bölümünde ise soru cevaplı podyum tartışmaları yapıldı. CİHAN
08 Aralık 2015 16:27
DİĞER HABERLER