DW Türkçe'de yer alan habere göre Almanya'da Federal Meclis, bugün yapılan ikinci tur oylamada Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) lideri Friedrich Merz'i Başbakanlık görevine seçti.
Sabah saatlerinde yapılan ilk tur oylamada Merz 310 oyda kalarak gerekli 316 oya ulaşamamış, böylece Almanya'da ilk kez bir başbakan adayı ilk turda yeterli oyu sağlayamamıştı.
İkinci tur oylamada Merz 325 oy alarak Başbakan seçildi. Oylamanın hemen sonrasında Bellevue Sarayı'na giderek Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier'den mazbatasını alan Merz, Federal Meclis'te düzenlenecek yemin töreninin ardından Almanya'nın 10'uncu Başbakanı olarak görevine başlayacak.
Kardeş parti Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) ve koalisyon ortağı Sosyal Demokrat Parti (SPD) ile birlikte müstakbel hükümetin mecliste toplam 328 sandalyesi bulunmasına rağmen Merz'in ilk turda seçilmemesi siyasî kriz endişelerini artırmıştı. Hristiyan Birlik (CDU/CSU) partileriyle SPD arasında imzalanan koalisyon sözleşmesi, ülkenin ihtiyaç duyduğu köklü reformlar konusunda muğlak kalmakla eleştiriliyor.
Almanya'nın yeni Başbakanı Friedrich Merz kimdir?
Almanya'da geçen Şubat ayında yapılan kritik erken seçimlerden Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) ile yalnızca Bavyera eyaletinde faaliyet gösteren Hristiyan Sosyal Birlik'in (CSU) oluşturduğu Birlik (CDU/CSU) partileri zaferle çıktı. İttifak'ın yüzde 28,5'de kalan oy oranıyla 1949'dan bu yana aldığı en kötü ikinci sonuca rağmen bu zafer, özellikle bir kişinin siyasi kariyeri için önemli bir dönüm noktasıydı: Birlik partilerinin başbakan adayı Friedrich Merz.
Merz, bu sonuçla uzun süredir hedeflediği başbakanlık koltuğuna hiç olmadığı kadar yaklaşmış oldu. Ancak beklenmedik bir şekilde 6 Mayıs Salı günü Federal Meclis'te sabah saatlerinde yapılan başbakanlık oylaması fiyaskoyla sonuçlandı. Merz, Almanya siyasi tarihinde ilk kez hükümeti kurmakla görevlendirilmiş ve hükümeti kurmuş bir başbakan adayı olarak meclis oylamasında başbakanlığa seçilemedi.
Toplam 630 sandalyeli Federal Meclis'te CDU/CSU ve SPD'nin 328 milletvekili bulunuyor. Merz'in yeterli çoğunluk için en az 316 oy alması gerekiyordu. Yapılan sayımda 310 "evet" oyuna karşı 307 "hayır" ve üç çekimser oy çıktı. Bir oy geçersiz sayıldı, dokuz milletvekili oy kullanmadı. Koalisyon ortakları bu sonuçtan dolayı birbirini suçlarken yapılan ikinci tur oylamada Friedrich Merz amacına ulaştı.
Bir kentin belediye başkanlığını bile yapmadı
Merz için Başbakanlık ya da Şansölyelik makamı, sıra dışı bir siyasi kariyer yolculuğunun son basamağı niteleğinde. Zira, 69 yaşındaki muhafazakar politikacı bugüne kadar hiçbir somut siyasi liderlik sorumluluğu üstlenmedi. Federal bakanlık, eyalet başbakanlığı gibi görevlerde bulunmadı; hatta küçük bir kentin belediye başkanı bile olmadı.
Merz, hayatında ilk kez bir hükümet koalisyonu kurmak üzere partiler arası görüşmelere katıldı. Bu durum, medya ya da müzakereciler arasında ismi verilmeyen bazı temsilciler tarafından zaman zaman eleştirildi. Merz'in aksine, hem SPD eş başkanları Lars Klingbeil ve Saskia Esken hem de CSU lideri Markus Söder, bu tür pazarlıkların ve tartışmaların nasıl yürüdüğüne dair deneyime sahipti.
Onu bekleyen bir diğer zorluk ise, yalnızca Almanya'da değil Batı'nın genelinde aşırı sağın yükseldiği bir dönemde bu göreve talip olması. Almanya seçimlerinden ikinci güç olarak çıkan aşırı sağcı Almanya için Alternatif'in (AfD) ABD'deki Trump yönetimi tarafından da desteklenmesi, Alman siyasetindeki gelişmeleri küresel dengeler açısından da kritik bir hale getiriyor.
Merz ayrıca modern Almanya'nın ilk başbakanı Konrad Adenauer'dan bu yana göreve başladığında en ileri yaşta olan şansölye olacak.
Merz'in ikiye bölünen siyasi yaşamı
Sözünü sakınmayan iyi bir konuşmacı olarak nam salan Merz, memleketi Kuzey Ren-Vestfalya eyaletindeki Sauerland bölgesinden geliyor. 69 yaşındaki Merz, bir Katolik ve babasının mesleğini seçmiş bir hukukçu. Siyasi kariyerinde iyi ve keskin bir konuşmacı olarak dikkatleri üzerine çeken Merz, 1989 yılında, henüz 33 yaşındayken, Avrupa Parlamentosu'na seçildi. Beş yıllık Avrupa deneyiminin ardından siyaseti Federal Alman Meclisi'nde sürdürmeye başladı.
Merz, 2000 yılında Hristiyan Birlik partilerinin meclis grup başkanı oldu. Ancak 2002 yılında bu görevi, kendisini görevden alan ve üç yıl sonra başbakan olan dönemin CDU lideri Angela Merkel'e bırakmak zorunda kaldı.
Merz'in aslında bu nedenle iki siyasi yaşamından bahsetmek mümkün: Eski Başbakan Angela Merkel'den önce ve Merkel'den sonra. Merkel'in 2002 yılında CDU/CSU meclis grubunun başkanlığını, 2005 yılında da başbakanlık görevini devralmasının ardından Merkel'den daha muhafazakâr görüşlere sahip olan ve eski Başbakan ile pek iyi anlaşamadığı bilinen Merz, siyaset sahnesinden çekildi.
Siyaseti bırakmasının ardından özel sektöre geçen Friedrich Merz, 2005-2021 yılları arasında uluslararası bir hukuk bürosunda çalıştı. 2016-2020 yılları arasındaysa dünyanın en büyük küresel yatırım yönetimi şirketi BlackRock'ın yönetim kurulunda yer aldı. Merz'in bir finans devinde yıllarca lobicilik faaliyetlerinde bulunması bugün hâlâ kendisine yöneltilen eleştirilerden biri.
Merkel'in başbakanlığa aday olmamasının ardından Merz, 12 yıllık araya son vererek 2021 yılında Federal Meclis'e geri döndü. CDU liderliğine talip olan ve genel başkanlık seçimini iki kez kaybeden Merz, ancak 2022 yılındaki üçüncü denemesinde genel başkan seçilmeyi başardı. Eylül 2024'te de Merz'in başbakan adaylığı konusunda CDU ve CSU arasında uzlaşma sağlandı.
Angela Merkel'den daha muhafazakâr
Bir odaya girdiğinde hemen dikkatleri üzerine çeken Merz, cana yakın ve espritüel bir kişi olarak biliniyor. Ancak Merz'in sohbet ettiği veya tartıştığı kişilere tepeden bakması, bir siyasetçi olarak kendisine avantajdan ziyade dezavantaj sağlıyor. Merz'in lehine olmayan bir diğer önemli faktör de kadınların gözünde olumsuz bir imaja sahip olması. 1990'lı yıllarda kürtaj yasasının serbestleştirilmesi yasasına hayır oyu veren Merz'in 1997 yılında da evlilik içi tecavüzün diğer tecavüz vakaları gibi ceza kapsamına alınmasına yönelik önergeye hayır demesi, bugün peşini bırakmayan siyasi kararları arasında.
Bugün partinin muhafazakâr kanadını temsil eden Merz, nükleer enerji kullanımını, bürokrasinin azaltılmasını ve daha liberal bir ekonomi politikasını savunuyor. Ancak seçimlere haftalar kala Merz'in Almanya gündemine damgasını vurmasının nedeni bunlar değil, göç.
Daha sıkı bir göç ve iltica politikası talebini geçmişte de dile getiren Merz, "yabancılarla mevcut olan sorunlardan" da sıkça bahsetmiş bir siyasetçi. 2023 yılında verdiği bir röportajda, Merz, Almanya'daki Müslüman kökenli çocuklarla ilgili olarak "küçük paşalar" ifadesini kullanarak tepkileri üzerine çekmişti.
Ocak ayı sonunda ise Merz, Almanya tarihine geçen bir gelişmenin altına imzasını attı. İltica ve göç politikalarının sertleştirilmesine yönelik talepler içeren önergesini aşırı sağcı AfD desteğini alarak meclisten geçiren Merz, Alman toplumunun sert tepkisini çekti. Merz'e toplumun çeşitli kesimleri tarafından aşırı sağı normalleştirme eleştirisi yöneltildi.
Bu oylama sonrasında ülkenin dört bir yanında Merz ve AfD karşıtı protestolar düzenlendi. Ancak sonrasında yapılan anketler, Merz'in söz konusu hamlesinin ardından kayda değer bir oy kaybına uğramadığını ortaya koydu.
Türkiye'ye nasıl bakıyor?
Friedrich Merz tıpkı CDU'lu eski başbakan Angela Merkel gibi Türkiye'nin AB'ye üyeliğine karşı ama aynı zamanda jeostratejik konumu nedeniyle Almanya-Türkiye ilişkilerine önem veriyor.
Basına yaptığı açıklamalarda "AB'ye üyeliği dışında her seçeneği konuşmaya hazırız" diyen Merz, yakın siyasi ve ekonomik ilişkiler istediğini söylediği Türkiye ile AB arasında bir serbest ticaret alanı oluşturulması önerisini dile getirmişti.
Merz, Türkiye'ye ev sahipliği yaptığı mülteciler için daha fazla mali destek verilmesini savunan, yeni bir Mülteci Mutabakatı'nın müzakere edilmesinden yana olan bir siyasetçi.
Partisini daha muhafazakar bir çizgiye kaydıran Merz'ın liderliğindeki CDU'nun Haziran ayındaki Avrupa Parlamentosu seçimleri için hazırladığı seçim programında Avrupa için stratejik öneme sahip Türkiye ile iyi siyasi ve ekonomik ilişkilerin önemine vurgu yapılmış, "Şu anda AB'nin değerlerinden uzaklaşan Türkiye'nin bu nedenle AB'ye katılamadığı için üzüntü duyuyoruz" denilmişti.