Almanya'da koalisyon hükümeti sözleşmesinde Türkiye’ye bu kez, “Avrupa Birliği” bölümünde değil, ikili ve bölgesel ilişkiler bölümünde yer verilmesi dikkat çekti.
Başbakan Angela Merkel'in lideri olduğu Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) ve kardeş partisi Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) ile Sosyal Demokrat Parti (SPD) arasında yürütülen çetin pazarlıklar anlaşmayla sonuçlandı. “Büyük koalisyon” hükümetinin, politika önceliklerini, ekonomide ve dış politikadaki hedeflerini ayrıntılı bir şekilde anlattığı koalisyon sözleşmesi, Türkiye ile ilişkilerin geleceği hakkında da önemli mesajlar içeriyor.
Türkiye, bu kez AB başlığında değil
Koalisyon hükümeti sözleşmesinde Türkiye’ye bu kez, “Avrupa Birliği” bölümünde değil, ikili ve bölgesel ilişkiler bölümünde yer verilmesi dikkat çekti. CDU/CSU ile SPD arasında 2013 yılında imzalanan koalisyon sözleşmesinde Türkiye’ye, “Güçlü bir Avrupa” üst başlığı altında, “Avrupa Dış ve Güvenlik Politikası” bölümünde, AB genişleme süreci bağlamında yer verilmişti.
Yeni sözleşmede ise “Avrupa için yeni bir başlangıç” başlığını taşıyan, AB için yenilenme ve yeni bir başlangıç hedefinin anlatıldığı ilk bölümde Türkiye’ye değinilmiyor.
“Hissiyatın kelimelere dökülmüş hali”
Heinrich Böll Vakfı Türkiye Temsilcisi Kristian Brakel’a göre, koalisyon sözleşmesinde Türkiye’ye AB başlığı altında yer verilmemesi, son üç yıldır, pek çok AB başkentinde var olan, Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğinin gerçekçi bir seçenek olmadığı yönündeki hissiyatın, “metne yansımış, kelimelere dökülmüş” hali. Koalisyon sözleşmesinde Türkiye’de son dönemde demokrasi, hukuk devleti ve insan hakları alanındaki durumun son derece kötüleştiğine işaret ediliyor, “Bu nedenle üyelik müzakerelerinde hiçbir yeni başlık açılmamasını ve hiçbir başlığın kapanmamasını istiyoruz” tutumu kayda geçiriliyor.
“Resmi olmasa da fiili sona doğru”
Peki, bu Türkiye ile müzakerelerin dondurulacağı, askıya alınacağı anlamına mı geliyor? DW Türkçe’ye değerlendirmelerde bulunan Kristian Brakel, mevcut durumda, müzakereler açılıp kapanmıyor olsa da, Türkiye ile işbirliğinin aday ülke statüsü zemininde sürdüğüne, mali yardımların da devam ettiğine dikkat çekti. Brakel, “Aslında fiilen bir sona doğru ilerliyoruz. Resmi olarak olmasa da fiilen, hiç adım atılmaksızın, süreç durmuş oluyor” değerlendirmesini yaptı.
Koalisyon sözleşmesinde, Türkiye’nin AB’den beklentileri olan Gümrük Birliği’nin modernleştirilmesi ve vize serbestisi gibi konularındaki ilerlemenin, Türkiye’nin AB’ye verdiği sözleri, yükümlülükleri yerine getirmesine bağlı olduğu vurgulanıyor. Sözleşmede, “Vize serbestisi ve Gümrük Birliği’nin geliştirilmesi, ancak Türkiye’nin gerekli koşulları yerine getirmesi durumunda mümkün olacaktır” ifadelerine yer veriliyor.
Bu ifadeler, Almanya ile Türkiye arasında görüş ayrılıklarının sürdüğünü gösteriyor. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu dün yaptığı açıklamada vize serbestisi için tüm kriterlerin yerine getirildiğini savunmuştu. “Bu gayet tabii ki doğru değil” diyen Kristian Brakel, şu değerlendirmeyi yaptı: “Bence vize serbestisi adımı atılmalı, bundan hem Avrupa hem Türkiye faydalanacak. Ancak gayet tabii gerekli kriterlerin tamamı yerine getirilmiş değil. Zaten koalisyon sözleşmesinde de bu kapı kapatılmıyor. Kriterlerin yerine getirilmesi halinde gerçekleşebileceği belirtiliyor. En önemlisi terörle mücadele yasasındaki değişiklik. Bu konuda üzerinde çalışılmış, mutabakata varılmış değişiklik, bildiğimiz kadarıyla hazırlandı ve Erdoğan’ın masasında bekliyor.”
Stratejik işbirliği yerine “komşu” vurgusu
CDU/CSU ile SPD’nin 2013 yılındaki koalisyon sözleşmesinde, “Türkiye’nin Avrupa için stratejik ve ekonomik anlamı var” görüşüne yer verilmiş, AB ile Türkiye arasında, dış ve güvenlik politikaları dahil, yakın stratejik işbirliğinin geliştirilmesi hedefi vurgulanmıştı. Yeni koalisyon sözleşmesinde ise Türkiye ile iyi ilişkilere sahip olmanın, Almanya’nın menfaatleri açısından özel bir öneme haiz olduğu belirtildi, “Çok yönlü bağlarımızın olduğu Türkiye Almanya için önemli bir partner ayrıca AB’nin komşusu” tanımı yapıldı.
Son aylarda başkentlerinde Türkiye için yapılan “komşu” vurgusunu değerlendiren Kristian Brakel, “Bu Türkiye’nin artık bir aday ülke olarak görülmediğinin ifadesi. AB’nin bildiğiniz gibi Ukrayna, Kuzey Afrika, Ortadoğu ve İsrail’in yer aldığı komşuluk politikası var” görüşünü kaydetti.
“Türkiye’ye bilinçli mesaj”
Hamburg Protestan Yüksek Okulu öğretim görevlisi, siyaset bilimci Yaşar Aydın da, koalisyon sözleşmesinde Türkiye’ye AB bölümünde yer verilmeyerek Ankara’ya, “Biz artık Türkiye’yi AB’de göremiyoruz” mesajının verildiğini söyledi. Koalisyon sözleşmesinde bir diğer siyasi hassasiyetin daha gözetildiğini belirterek, Türkiye’de 2019 yılında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerine işaret eden Aydın, şu değerlendirmeyi yaptı: “Erdoğan’ın kazanmasına kesin gözüyle bakılsa da öncesinde temkinli hareket ediliyor, Erdoğan’a bu bağlamda destek olarak yorumlanacak herhangi bir adım atılmak istenmiyor.”
Siyaset Bilimci Aydın, AB müzakereleri ile ilgili olarak Berlin’in topu Ankara’ya attığını söyleyerek, “Almanya, ‘Kapıyı kapatan taraf biz değiliz, kapıyı demokrasi ve hukuk devletinden uzaklaşarak siz kapatıyorsunuz’ diyor ve aynı zamanda da aslında kapıyı açık bıraktığı mesajını vererek, topu Ankara’ya atıyor” görüşünü kaydetti.
Schulz nasıl bir rol üstlenir?
Bu arada seçimlerden önce Türkiye’ye yönelik sert eleştirileri ve üyelik müzakerelerinin dondurulması gerektiği yönündeki çıkışıyla dikkatleri üzerine çeken SPD lideri Martin Schulz, yeni hükümette dışişleri bakanlığı görevini üstlenmeye hazırlanıyor. Yaşar Aydın, “Sigmar Gabriel, Mevlüt Çavuşoğlu ile yumuşama sürecinde iyi bir ikili oluşturmuştu. Gabriel’in görevine devam etmesi daha olumlu olabilirdi ama açıkçası çok büyük bir fark olacağına da ihtimal vermiyorum” değerlendirmesini yaptı.
Schulz’un geçmişte ise Türkiye ile ilgili çok olumlu yaklaşımları olduğunu anımsatan Aydın, “Unutulmamalı, bu insanlar Türkiye karşıtı insanlar değiller, haklı eleştirileri var. Türkiye’de iç siyasette, demokrasi ve hukuk devleti bağlamında normalleşme olmadığı, OHAL sürdüğü müddetçe ilişkilerde iyileşme çok güç” şeklinde konuştu.
İlişkilerde iyileşme Türkiye’ye bağlı
Heinrich Böll Vakfı Türkiye Temsilcisi Kristian Brakel da aynı görüşte. Son dönemde karşılıklı bazı adımlar atıldığını anımsatan Brakel, normalleşmeye dönük sürecin Deniz Yücel’in serbest bırakılmasına bağlı olduğuna dikkat çekti. Brakel değerlendirmesini şöyle tamamladı: “Türkiye’de cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşıyor, Türkiye’de muhalefete baskı artıyor, iç siyasette olumlu değişim olmadığı müddetçe Türkiye Almanya’da gündemde yer almaya devam edecek. Almanya Türkiye ile hem ekonomik hem güvenlik alanında iyi ilişkiler istiyor. Ancak Türk siyasiler kendilerini kandırmasın. Türkiye’deki mevcut koşullarda iyileşme olmadığı müddetçe Almanya’da hangi hükümet olursa olsun hiçbir şey yokmuş gibi davranamaz.”
Almanya'da partilerin üzerinde uzlaştığı koalisyon sözleşmesinin yürürlüğe girebilmesi ve hükümetin kurulabilmesi için SPD tabanının sözleşmeye onay vermesi gerekiyor. Mart başında parti üyelerinin görüşünün belli olması bekleniyor.
Değer Akal / DW Türkçe