Amerika’dan Ukrayna krizine bakmak: Bu bir hegemonya savaşı

BM Genel Kurulu'nun 80'inci yıl etkinlikleri sebebiyle önemli programlar düzenleniyor. Programlar kapsamından bir dizi temaslarda bulunan Samanyoluhaber.com yazarlarından Arif Asalıoğlu izlenimlerini okuyucuları için kaleme aldı.
BM Genel Kurulu 80'inci yıl etkinlikleri başladı. Eylül ayı sonuna kadar devam edecek uluslararası toplantı, konferans ve görüşmeler döneminde 10 günlük bir süre için bulunduğum New York ve New Jersey’de çok sayıda insan ile farklı konularda görüşme imkanım oldu. BM Genel Kurulu’nun yeni Başkanı Annalena Baerbock, üye devletlere savaş ve yoksulluktan iklim değişikliğine kadar tüm küresel krizleri ele almak için birleşmeleri çağrısında bulunurken Rusya ile Ukrayna arasındaki çatışmalar devam ediyordu. Özellikle, Amerika’dan bakışla Doğu Avrupa’da devam eden bu gerilimdeki değişen paradigmaları konu etmeye çalışacağım.

Muhatap olduğum kişiler, ABD’nin Ukrayna’ya yönelik silah sevkiyatlarını azaltma stratejisini farklı açılardan değerlendiriyorlar. Şubat 2022 yılında savaş başladığında, Beyaz Saray idaresinde Joe Biden bulunuyordu ve tamamen değişik yaklaşımlar içindeydi. Ukrayna’ya NATO üyeliği vaadinde bulunarak Moskova’yı provoke eden bir pozisyon alındı ve Kiev yönetimi Batı kampında konumlandırıldı. Savaşın patlak vermesiyle birlikte ABD, Ukrayna’ya milyarlarca dolarlık askeri, mali ve lojistik destek sağladı. Aynı zamanda Avrupa devletlerini de bu politikaya entegre ederek, bir tür transatlantik dayanışma zemini oluşturdu.

Fakat ABD seçimleri sonucunda Donald Trump’ın ABD başkanlığına seçilmesiyle birlikte, Washington’un Ukrayna politikası çok daha değişik bir formatta devam etti. Volodimir Zelenskiy, Trump tarafından açıkça “otoriter” bir figür olarak tanımlandı. Bu retorik, Trump’ın küresel angajmana karşı izlediği stratejik geri çekilme politikasının sembolik bir tezahürü olarak nitelendirildi. Ayrıca, Joe Biden döneminde yeniden inşa edilen ABD-AB ilişkilerinde tüm parametreler Trump göreve başladığından bu yana değişmeye başladı. Bundan dolayı AB liderleri, Ukrayna konusunda, Trump'a karşı topyekün bir mücadeleye ve ikna çabasına girmedi/giremedi. Bunun yanında, güvenlik kaygısının da etkisiyle, ABD'nin taleplerinin koşulsuz şekilde kabul edilmesi ve tüm inisiyatifin Washington'a bırakılması fikrine de sıcak bakılmadı.

Kremlin, Trump ile daha kolay iletişim kuruyor

Kremlin yönetimi açısından ise, Joe Biden’a göre Trump ile ilişkiler daha sürdürebilir görülüyor. Ve Ukrayna’daki toprak kazanımlarını sağlamlaştırmak için NATO’yu uzak tutmaya çalıştığı gibi, Batı için bir askeri üs ya da Rusya açısından algılanan bir tehdit olmayan bir ulus-devlet olarak kalmasına çalışıyor. Fakat Avrupa’nın önde gelen bazı ülkeleri ve Zelensky için bu pozisyon kabul edilemez şartlar içeriyor. Ayrıca, Avrupa ile ABD, savaşın nihai çözümüne dair birleşik bir duruş da sergileyemiyor. Trump, Rusya’ya bağımlı ve toprakları küçülmüş bir Ukrayna ihtimalinden pek endişe duymuyor. Avrupa başkentleri askerî dengelerin değişmesine tamamen güvenlik sorunu olarak yaklaşıyor.

Mevcut durum itibariyle, ABD, Rusya’nın tarafına kaydığı görüntüsü oluşmuş olsa da, Washington’un Rusya’ya dair genel politikalarındaki tarihsel tutumun değiştiğini söylemek için erken. Bu aynı zamanda bir hegemonya savaşı. Bu savaşla birlikte Avrupa’nın ortasında bir vekâlet savaşı patlak vermiş oldu. Alaska zirvesinden çıkarılacak dersler bağlamında ABD’nin zayıflamaya başlayan otoritesi için dünya düzeninde yeniden liderliğini sağlama alma çabasını da görmek gerekiyor. Bundan dolayı Trump, Birleşik Krallık’a gitmeden önce gazetecilere yaptığı açıklamada, Ukrayna-Rusya savaşının sona ermesi için Zelenskiy’in bir anlaşmaya razı olması gerektiğini vurguladı. 

Trump, "Zelenskiy bir anlaşma yapmak zorunda kalacak" ifadelerini kullanırken, Avrupa ülkelerine de Rusya’dan petrol alımını durdurma çağrısında bulundu. Trump’ın açıklamalarından bir gün önce, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Ukrayna krizinin çözümsüz kalabileceği ihtimalini dile getirmişti. Rubio, Trump yönetiminin diplomatik çabaların başarısız olması durumunda yaklaşımını gözden geçirebileceğini söyledi. Washington’daki yetkililer, Ukrayna sorununun çözümünde aracılık edecek gerçek bir aktör kalmayabileceği endişesini taşıyor. Rubio, "ABD’nin arabuluculuk rolünü sürdürmek istediğini, ancak diplomatik girişimlerin sonuç vermemesi halinde alternatif yolların değerlendirileceğini" belirtti. Bu durum, ABD’nin Ukrayna’ya olan desteğinin azalması veya koşullu hale gelmesi riskini beraberinde getiriyor.

Ukrayna’nın kendi kaynaklarıyla Rusyayla başa çıkabilmesi mümkün değil

Başka bir husus, ABD içindeki cumhuriyetçi kanadı, Ukrayna’ya sağlanan desteğin sınırlandırılması veya bazı koşullara bağlanması yönünde baskı yapıyor. Trump’ın bu açıklamaları, dış politika konusunda daha sert bir çizgiye geçebileceğinin işareti olarak yorumlanıyor. Ukrayna’nın savaşın seyrini değiştirebilecek bir anlaşmaya zorlanabileceği endişelerini artırıyor. Ancak, Kiev yönetimi şu ana kadar toprak bütünlüğünden ödün vermeme tutumunu sürdürüyor. Gelinen noktada, ABD ve Avrupa’nın Ukrayna’ya olan desteğinin süresi ve koşulları, çatışmanın geleceğini belirleyecek en kritik faktör olarak öne çıkıyor. Ukrayna’nın Rusya’ya karşı yürüttüğü savaşın sürdürülebilirliği, büyük ölçüde dışarıdan gelen askeri yardımlara ve Batı destekli lojistik hatlara bağlı. Nitekim, üç yılı aşkın süredir devam eden bu savaşta, Ukrayna’nın kendi ulusal kaynaklarıyla Rusya gibi bir süper güçle başa çıkabilmesi hem insan gücü hem de silah kapasitesi bakımından stratejik olarak mümkün değil.

Moskova ise Batılı ülkelerin Ukrayna’ya yardım ve Rusya’ya yaptırımlar gibi tutumlarını defalarca “anlamsız baskı politikası” olarak nitelendiriyor. Kremlin, Ukrayna krizinin çözümü konusunda net bir pozisyonunun bulunduğunu belirterek, zorlayıcı yaptırımların ateşkesin önünü açmak yerine süreci daha da çıkmaza sokacağı görüşünde. Ukrayna, Rusya’nın hava saldırılarını engellemek amacıyla defalarca NATO’dan Ukrayna hava sahasında uçuşa yasak bölge ilan etmesini talep etti. Ancak NATO, bu adımın Rusya ile doğrudan çatışma riskini artıracağı gerekçesiyle söz konusu talebi reddetti. Rusya, son dönemde Batı’nın Ukrayna’ya askeri ve ekonomik desteğini “kırmızı çizgi” olarak tanımlıyor. Özellikle uzun menzilli füzelerin sağlanması, dondurulan Rus varlıklarının Ukrayna’ya aktarılması ve NATO’nun bölgede etkinliğini artırması Moskova tarafından doğrudan provokasyon olarak değerlendiriliyor.

Sonuç olarak bu gelişmelerin gölgesinde, Trump’ın Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ile görüşebileceği iddiası da gündeme geldi. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Trump ile Zelenskiy’nin bu hafta içinde New York’ta yapılacak Birleşmiş Milletler Genel Kurulu marjında bir araya gelebileceğini açıkladı. Rubio, Trump’ın barış için çaba göstermeye devam edeceğini ancak bir noktada sürecin çıkmaza girdiği sonucuna varabileceğini dile getirdi. Rubio’ya göre, ABD’nin devre dışı kalması halinde, dünyada hiçbir ülke bu çatışmada arabulucu rolü üstlenemeyecek. ABD'nin, Avrupa Birliği'ni yok sayarak Ukrayna'da barış sağlanması konusunda tek taraflı girişimde bulunması ilgili başkentlerde alarm zillerinin çalmasına neden oldu. AB üyesi ülkeler bir yandan dik duruş sergileme diğer yandan da çıkış yolu bulma çabasındalar. Avrupalı liderler bu yönde bir adımın hakkının verilmesi gerektiği görüşünde olsalar da ateşkes sonrasının yükünün Avrupa'ya bırakılmasından ayrı bir endişe içindeler.
22 Eylül 2025 10:18
DİĞER HABERLER