ANALİZ: Önümüzdeki 5 yılda başlaması muhtemel 5 savaş

Politico, Kore Yarımadası'nda Tayvan'a, Hindistan'dan Baltık Bölgesi'ne uzanan bölgesel çatışmaları analiz etti. Yıkıcı savaş teknolojilerinin belirleyici olduğu bir dünyada, büyük ölçekli bölgesel ya da küresel bir savaş sanıldığından daha yakın olabilir

Bu yıl, dünyanın "olacak mı, olmayacak mı?" diyerek izlediği gerginliklerden ikisi birer çatışmaya dönüştü.  Mayıs ayında Hindistan-Pakistan sınırında füzeler havalandı, Haziran’da ise İsrail, İran’ın nükleer programı nedeniyle Tahran’a savaş açtı. Hindistan-Pakistan arasındaki çatışma kısa sürede son bulurken, İsrail’in İran’daki taktiksel başarısının stratejik sonuçları hala belirsizliğini koruyor.

    Nükleer komşuların tırmanan gerginliği: Hindistan ve Pakistan
    Dünyanın en korkulan işgali: Çin ve Tayvan
    NATO'yu sınamak: Baltık coğrafyasında Rusya
    En gergin sınır hattı: Hindistan ve Çin
    Kore Yarımadası'nın bitmeyen savaşı

İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin 80. yıl dönümüne girilen bu yaz, pek de gündemde olmayan büyük ölçekli savaş ihtimalini tekrar gün yüzüne çıkardı. Politico'nun konuştuğu uzmanlara göre dünya günden günden kapsamlı bir bölgesel ya da küresel çatışmaya daha da yaklaşıyor. Jeo-stratejistler, bu büyük ölçekli savaşın sanıldığından daha yakın zamanda patlak vermesi konusunda da uyarıyor. Otonom silahlar ve insansız hava araçları gibi yıkıcı yeni teknolojiler, önümüzdeki yılları daha da istikrarsız hale getirebilir.

ABD istihbarat raporları ve bir grup jeopolitik uzmanla yapılan görüşmeler, Orta Doğu’nun yanı sıra önümüzdeki beş yıl içinde tırmanma ihtimali yüksek beş çatışma bölgesine dikkat çekiyor. Bu sıcak noktalarda tıpkı Rusya’nın 2021’de Ukrayna’ya yönelik işgalinde olduğu gibi tek bir yanlış hesap, askeri kaza veya yanlış anlama, büyük çaplı çatışmaları tetikleyebilir.

Savaşın öngörülemezliği ve genellikle kazanılmasının başlangıçta hayal edilenden çok daha zor olduğu, ABD’nin Afganistan ve Irak’ta yaşadığı deneyimlerle yeniden kanıtlandı. Buna rağmen, tarih boyunca savaş bütün taraflar için yıkıcı sonuçlar doğursa da insanlık tarihinin en süreklilik arz eden faaliyetlerinden biri olmayı sürdürüyor.

Nükleer komşuların tırmanan gerginliği: Hindistan ve Pakistan

 Arka plan:
Sınır bölgelerine dair tartışmalar, 1947’de Britanya Hindistan’ının bölünmesiyle başladı. Hindu çoğunluklu Hindistan ve Müslüman çoğunluklu Pakistan’ın kurulmasıyla Keşmir meselesi iki ülke arasında sürekli bir çatışma alanı haline geldi. 1965 ve 1971’de savaşlar yaşandı; 1971’deki çatışma “Kontrol Hattı”nın oluşmasına yol açtı. 1999’da bir kez daha savaşın eşiğine gelinse de, taraflar 2003’ten bu yana görece bir ateşkesi korudu. Ancak düşük yoğunluklu çatışmalar hâlâ sınırda can almaya devam ediyor. Hindistan, Pakistan’ın ülkesinde terör faaliyetlerini desteklediğini savunmayı sürdürüyor.

Riskler: Hindistan ile Pakistan, nükleer silah kullanımı bakımından dünyanın en tehlikeli iki ülkesi olarak görülüyor. Bulletin of Atomic Scientists verilerine göre Pakistan’ın yaklaşık 170, Hindistan’ın ise 180 nükleer başlığı bulunuyor. Güney Asya’da yaşanacak olası bir nükleer savaş, sadece milyonlarca insanın yaşamını yitirmesiyle sınırlı kalmayacak; çevresel ve ekonomik etkileri küresel boyuta ulaşacak.

Nükleer serpintinin atmosferde yaratacağı “nükleer kış” etkisi, komşu Çin’de ve daha geniş bölgelerde tarımsal üretimi ciddi şekilde azaltabilir. Rutgers Üniversitesi’nin 2019 tarihli araştırmasına göre böyle bir senaryoda “milyonlarca, hatta milyarlarca insan” kıtlıkla karşı karşıya kalabilir.

Neden muhtemel:
Mayıs’taki çatışma, taraflar arasındaki gerilimin hızla kontrolden çıkabileceğini bir kez daha gösterdi. Stimson Center araştırmacısı ve eski Pentagon Güney Asya direktörü Christopher Clary, “Bir taraf diğerinin askeri üslerini hedef almaya başladığında, komuta-kontrol ağları zarar görüyor ve karşı tarafın tepkisini doğru biçimde ayarlama kapasitesi azalıyor” diyor.

Eski ABD Ulusal İstihbarat Direktörü Avril Haines’e göre Hindistan-Pakistan hattı, “anlaşılması zor, kısa bir fitile sahip.” Her iki ülkedeki iç politika baskıları, tarafları istemeseler bile savaşı tırmandırmaya itiyor.

Ayrıca Pakistan’ın askeri doktrininin Hindistan’a karşı nükleer güç kullanımında düşük eşikli olduğu iddia ediliyor. Bu durum, yanlış hesapların birkaç gün içinde yüzlerce nükleer saldırıya dönüşebileceği endişesini artırıyor.

Neden imkansız: Hindistan ile Pakistan arasında büyük ölçekli bir savaş, iki ülkenin de çıkarına değil. Clary’ye göre barışın en büyük güvencesi, her iki tarafın da çok daha acil önceliklere sahip olması. Hindistan açısından bu, Çin’le yaşanan stratejik rekabet ve ülkeyi orta gelirli ülke statüsüne taşımayı hedefleyen kalkınma gündemi. Pakistan içinse Balochistan ve Afganistan sınırındaki Peştun bölgelerinde süren isyanlar ciddi bir güvenlik tehdidi oluşturuyor.

Dünyanın en korkulan işgali: Çin ve Tayvan

Arka plan: Önümüzdeki yıllarda en büyük küresel sonuçları doğurabilecek çatışmalar sorulduğunda çoğu uzman Tayvan Boğazı’na işaret ediyor. Çin lideri Şi Cinping, Tayvan’ı “anavatana katma” hedefini gizlemiyor. Oysa ada, tarih boyunca hiçbir zaman Çin ana karasını yöneten hükümetle aynı siyasi otorite altında olmadı.

Riskler: Tıpkı Baltık ülkelerinin NATO için bir sınav noktası olması gibi, Tayvan da 21. yüzyılın küresel düzeninde kimin söz sahibi olacağını belirleyecek bir turnusol testi olarak görülüyor: Amerika Birleşik Devletleri mi, yoksa Çin mi? ABD’nin Tayvan’ı savunacağına dair resmi bir anlaşma yok, ancak Washington uzun süredir “destek” taahhüdünde bulunuyor.

Washington merkezli düşünce kuruluşlarının yaptığı savaş simülasyonları ise kaygı verici. ABD’nin silah stoklarının uzun soluklu bir Çin çatışmasına dayanamayacağı, ayrıca kısa sürede Vietnam ve Kore savaşlarının toplamından daha fazla Amerikan askerinin hayatını kaybedebileceği hesaplanıyor. Çin’in Tayvan’ı uluslararası direniş olmaksızın ya da tüm engellemelere rağmen ele geçirmesi, Asya-Pasifik’te ittifakları anında yeniden şekillendirebilir. Bölgedeki ülkeler, ekonomik ve güvenlik çıkarlarını yeniden değerlendirerek ABD yerine Çin’e daha yakın bir pozisyon alabilir. Böyle bir gelişme Güney Kore ve Japonya gibi ülkelerde nükleer silahlanma eğilimini dahi tetikleyebilir.

Neden muhtemel: Şi Cinping’in, Çin ordusuna 2027 yılına kadar Tayvan’ı işgal edebilecek kapasiteye ulaşma talimatı verdiği öne sürülüyor. Son dönemde amfibi birlikler büyük ölçüde güçlendirildi ve Tayvan senaryoları üzerine düzenli tatbikatlar yapılıyor. Eski Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışman Yardımcısı Jon Finer, “Onlar için en kritik görev bu olabileceği için Tayvan senaryosunu sürekli çalışıyorlar” diyor.

Neden imkansız:  Şi’nin kendi ordusuna güveni sınırlı olabilir. Yolsuzluk ve siyasi çekişmelerle sarsılan, gerçek savaş deneyimi bulunmayan bir orduya sahip. Çin’in son savaşı 1979’da Vietnam’la yaşanan kısa süreli çatışmaydı. Bugün aktif görevde bulunan hiçbir subay ya da asker gerçek bir savaş tecrübesine sahip değil. Üstelik ordu ve donanma gibi güçlü kurumlar üzerinde Şi’nin mutlak hâkimiyet kuramadığına dair işaretler var.

Tayvan’a yönelik olası bir çıkartma, dünya tarihinin en karmaşık ve zorlu askeri harekâtlarından biri olacak. Çin ise bunu, teknolojik ilerlemelere rağmen savaş tecrübesi olmayan bir orduyla gerçekleştirmek zorunda kalacak. Şi’nin, kâğıt üzerinde çok daha kolay görünen ancak sahada yıpratıcı bir süreç haline gelen Rusya’nın Ukrayna işgalinden de ders çıkardığı düşünülüyor.

NATO'yu sınamak: Baltık coğrafyasında Rusya

Arka plan: Küçük yüzölçümleri ve nüfuslarıyla üç Baltık ülkesi, Rusya için cazip birer hedef. Vladimir Putin, olası bir Baltık hamlesiyle hem tarihsel olarak “Rusya’ya ait olduğunu” düşündüğü toprakları geri almayı hem de NATO’yu en küçük ve izole üyeleri üzerinden sınamayı amaçlıyor.

Litvanya’nın eski dışişleri bakanı Gabrielius Landsbergis, Rusya’nın Kaliningrad üzerinden yaşanan tren krizinde olduğu gibi “kurtarma gücü” bahanesiyle küçük çaplı girişimlerde bulunabileceği uyarısında bulunuyor. Landsbergis’e göre Moskova, komşularını ufak ama belirsiz saldırılarla —örneğin bir uçakta çıkarılan yangın ya da bir alışveriş merkezine kundaklama girişimi— duyarsızlaştırmaya çalışıyor. “Savaş artık yüzlerce Rus askerinin sınırdan akın etmesi değil; çok daha sıradan olaylarla başlayabilir. Putin, bu hibrit senaryolarda mümkün olduğunca NATO’nun 4. ya da 5. maddesini tetiklememeye çalışacaktır” diyor.

Riskler: Baltık ülkelerinden herhangi birine yapılacak saldırı, NATO’nun ve özellikle ABD’nin ittifaka olan bağlılığını doğrudan sınayacak. McCain Enstitüsü Direktörü ve eski Pentagon yetkilisi Evelyn Farkas’a göre, “Bu durum Rusya’nın NATO’nun 5. madde taahhütlerini test etmesi anlamına gelir.” Soğuk Savaş döneminde ABD başkanlarını düşündüren soru yeniden gündemde: Washington, Batı Berlin’i savunmak için Chicago ya da Seattle’ı nükleer saldırı riski altına sokmaya hazır mıydı? Bugün de Riga, Vilnius veya Tallinn için aynı soru geçerli. Donald Trump’ın NATO’ya karşı dalgalı tavrı, Putin’in bu ihtimali daha cazip görmesine yol açabilir.

Neden muhtemel: Putin uzun süredir Sovyetler Birliği’ni ve Çarlık Rusyası’nın nüfuz alanını yeniden kurma isteğini açıkça dile getiriyor. Gürcistan, Moldova, Ukrayna ve Baltıklar, bu hedefin bir parçası. Ayrıca Batı’nın liberal düzenini yıkmak da Kremlin’in temel amaçlarından biri. NATO’nun güvenlik taahhütlerinin “boş bir söz” olduğunu göstermek, bu düzeni altüst etmenin en hızlı yolu olabilir.

Neden imkansız: Rusya’nın Baltıklar’a yönelik herhangi bir hamlesi, büyük ölçüde Ukrayna’daki savaşın seyrine bağlı. Kiev yönetimine göre Rusya, üç yılda yaklaşık 1 milyon kayıp verdi; ölü, yaralı ya da kayıp asker sayısı bu rakamı buldu. Washington merkezli Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nin (CSIS) raporuna göre Moskova, 2024 başından bu yana “sadece birkaç metre toprak kazanmak için” devasa miktarda askeri ekipman kaybetti.

En gergin sınır hattı: Hindistan ve Çin

ABD Avrupa Komutanlığı’nın başındaki General Christopher Cavoli, Nisan ayında Kongre’de yaptığı açıklamada, Rusya’nın yalnızca son bir yılda 3 bin tank, 9 bin zırhlı araç, 13 bin topçu sistemi ve 400’den fazla hava savunma sistemi kaybettiğini söyledi. Bu ağır kayıplar, Moskova’nın Baltıklar’da yeni bir cephe açmasını şimdilik zorlaştırıyor.

Arka plan: Hindistan’ın Çin’le süregelen sınır anlaşmazlığı, 1914’te Britanya ve Tibet arasında çizilen ve Çin’in hiçbir zaman tanımadığı sınıra dayanıyor. 1962’deki savaşta Çin, Hindistan’ın kendi toprağı saydığı bölgeyi işgal etmeye çalışmış, binlerce asker hayatını kaybetmişti. Çatışmalar 1967’de yeniden alevlendi, 1980’lerde de büyük bir kriz son anda önlenebildi. Bugün iki ülkenin orduları dünyanın en büyük ve en gelişmiş güçleri arasında yer alıyor.

Riskler: Çatışma olasılığı en yaşanmaz dağ vadileri ve geçitleri üzerinden şekillense de, asıl mesele olası bir savaşın nereye evrilebileceği. Uzmanlara göre bir çatışma, Çin’in bölgedeki diğer rakiplerine gözdağı vermek ya da ABD’yi önemli bir Hint-Pasifik müttefiki üzerinden zora sokmak amacıyla kullanılabilir.

Ancak dengeler asimetrik: Çin’in saldırı kapasitesi Hindistan’ın nüfus merkezlerine çok daha yakın. Bu gerilim, Hindistan’ın ABD ile yakınlaşmasına ve Rus silahlarına bağımlılığını azaltmasına da yol açıyor.

Neden muhtemel: Bölge yanlış anlamalara ve ani tırmanışlara açık. 2020’de Himalayalar’daki Galwan Vadisi’nde yaşanan çatışmada silah taşımaları yasaklanan askerler taşlar, sopalar ve dikenli tellerle savaştı; 20 Hint askeri öldü, onlarca Çinli askerin de kayıp verdiği bildirildi. Ayrıca iki ülke arasında krizi yatıştıracak anlaşmalar, doğrudan iletişim kanalları ve güvenlik mekanizmaları bulunmuyor.

Neden imkansız: Buna rağmen iki ülke de ekonomik baskılar altında ve savaş, büyüme hedefleriyle bağdaşmıyor. Uluslararası toplumun da hızla devreye girerek gerilimi düşürmesi beklenir. Son dönemde Pekin’in, temkinli de olsa, Yeni Delhi ile ilişkileri yumuşatmaya çalıştığı gözleniyor.

Kore Yarımadası'nın bitmeyen savaşı

Arka plan: Yaklaşık üç kuşaktır devam eden Kore Savaşı resmî olarak hiç sona ermedi. 1953’teki ateşkese rağmen Kuzey ve Güney Kore hâlâ teknik olarak savaş halinde. Güney Kore dünyanın en gelişmiş ekonomilerinden biri olurken, Kuzey Kore tarım ekonomisi seviyesinde kalan, kapalı ve baskıcı bir rejim olarak varlığını sürdürüyor. İki ülke arasındaki 250 kilometrelik Askerden Arındırılmış Bölge (DMZ), altmış yılı aşkın sürede dünyanın en vahşi doğa alanlarından birine dönüşmüş durumda. Ancak aynı zamanda bu bölge, mayınlarla, ağır silahlarla ve füze sistemleriyle dünyanın en yoğun şekilde tahkim edilmiş sınır hatlarından biri. Başkent Seul, Kuzey’in menzili altında bulunuyor.

Kuzey Kore, “gizemli krallık” olarak adlandırılıyor çünkü dış dünya bu rejimin iç işleyişi, güç dengeleri ve stratejileri hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyor. Ülke, Batı istihbaratının en zor hedeflerinden biri. ABD’nin hâlâ yarımadada konuşlu 30 bin askeri bulunuyor ve bu birlikler olası bir çatışmanın ilk hedefleri arasında.

Neden muhtemel: Kuzey Kore, açlık krizleriyle boğuşan, baskıcı devlet yapısı nedeniyle içeriden zayıflayan bir ülke. Kim Jong Un’un liderliği ülkenin geleceğine dair bir umut yaratmadı. Rejimin en büyük güvencesi ise nükleer silahlar. Bu silahlar, Kim’i Saddam Hüseyin ve Muammer Kaddafi gibi diktatörlerin akıbetinden koruyan bir koz haline geldi. Eğer Batı’dan bir zayıflık işareti algılanırsa ya da Kim rejimi varlığına yönelik doğrudan bir tehdit hissederse, ciddi bir tırmanma ihtimali göz ardı edilmiyor.

Kore Yarımadası ayrıca küresel krizlerin tetikleyici unsurlarından biri olabilir. Örneğin, Çin’in Tayvan’a yönelik bir hamlesi ya da ABD’nin Baltık ülkelerini savunmada tereddüt göstermesi, Washington’ın güvenlik garantilerine olan inancı sarsabilir. Böyle bir senaryo Güney Kore’nin ya da Japonya’nın kendi nükleer silahlarını geliştirmesine yol açabilir. Zaten Güney Kore’de yapılan kamuoyu araştırmaları, halkın yaklaşık yüzde 70’inin bağımsız bir nükleer programı desteklediğini gösteriyor.

Neden imkansız: Bununla birlikte, Kuzey Kore’nin nükleer kapasitesine dair bazı belirsizlikler sürüyor. Rejimin nükleer başlıkları güvenli şekilde fırlatıp hedefe ulaştırabileceği konusunda kesin bir kanıt yok. Ayrıca uzmanlar, son yıllarda Kore Yarımadası’nın görece istikrarlı bir döneme girdiğini vurguluyor. Eski Pentagon yetkilisi Evelyn Farkas’a göre, “Kim Jong Un şu anda bir çatışmaya ihtiyaç duymuyor. Rejimi için en güvenli dönemi yaşıyor olabilir.”

Kaynak: gazeteoksijen.com

25 Ağustos 2025 21:42
DİĞER HABERLER