AP Başkan Yardımcısı Lambsdorff'dan çok önemli açıklamalar

AP Başkan Yardımcısı Lambsdorff'dan çok önemli açıklamalar
Avrupa Parlamentosu Başkan Yardımcısı Alexander Graf Lambsdorff, Samanyolu Haber TV'ye çok önemli değerlendirmelerde bulundu.

Avrupa Parlamentosu Başkan Yardımcısı Alexander Graf Lambsdorff, Samanyolu Haber TV'ye çok önemli değerlendirmelerde bulundu. 

Alexander Graf Lambsdorff; Türkiye'deki basın hürriyeti, 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu sonrasında yaşanan gelişmeler ve Yürütmenin yargıya müdahalesi başta olmak üzere çok önemli açıklamalar yaptı.

Türkiye'de medya özgürlüğü konusunda birçok olay yaşandığı ve en son yakın zamanda Bugün Gazetesi Washington Temsilcisi Adem Yavuz Arslan ve Zaman Washington Temsilcisi Ali H. Aslan, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın New York'ta ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden ile görüşmesini takip ederken Erdoğan'ın korumaları ve danışmanları tarafından otelden atıldığı hatırlatılan Lambsdorff, Türkiye'deki medya özgürlüğünü şöyle değerlendirdi;
 
"AB'YE ÜYE OLMAK İSTEYEN ÜLKE BASIN HÜRRİYETİNİ GARANTİ ALTINA ALMALI"
 
Sizin de bildiğiniz gibi bu konu parlamentodaki Liberal grubun özel ilgili olduğu ana konulardan biri. Birliğe üye olmak isteyen bütün ülkelerde basın hürriyeti kanunlarla garanti altına alınmalı. Medya hürriyeti demek çeşitlilik demek. Bunun için de farklı görüşlerde medyanın olması gerek. Hükümet şu veya bu gazete veya televizyon kanalının görüşünden hoşlanmayabilir. Fakat bu medya kuruluşları hükümet tarafından adil bir şekilde muamele görmeli. Dolayısıyla az önce anlattığınız olay, çok endişe verici. Ve bunlar ne yazık ki uzun zamandır konuştuğumuz Türkiye'de medya hürriyetinin kötüye gidiş eğiliminin teyidi. Medyada çok sesliliğe yer bırakılmaması da bizi çok kaygılandırıyor.
 

Türkiye'de Eylül ayında Meclis'ten geçen yeni internet yasasının içeriği ve  dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün "endişelenmeyin, bazı değişiklikler yapacağım" ifadeleriyle ilgili de değerlendirmelerde bulunan Alexander Graf Lambsdorff, "Gül'ün bu yasayı imzalamasından dolayı hayal kırıklığı yaşadıklarını" belirterek şöyle konuştu;

"GÜL'ÜN O YASAYI İMZALAMASINDAN DOLAYI HAYAL KIRIKLIĞI YAŞADIK"
 
Öncelikle dönemin cumhurbaşkanı Gül'ün bu yasayı imzalamasından dolayı hayal kırıklığı yaşadık. Yasada yapılan düzeltmelere rağmen. Çünkü biz bu düzenlemeyle tartışma ve ifade özgürlüğü alanının daraltıldığını düşündük. İkinci olarak mahkeme dahil olursa, mahkemenin 24 saat ya da 48 saat içinde karar vermesi sıradışı bir durum değil. Çünkü bir kişi, diğer birisi hakkında meşru bir şikayette bulunursa yargıya güvenmeniz gerekir. Amerikalılar her zaman "geciken adalet adalet değildir" derler. Evet doğrudur, böyle bir durumda çabuk hareket etmek gerekir. Fakat, bu düzenlemenin altında yatan şey elbette internet haberciliği üzerinde de baskı kurma eğilimidir ki bu da zaten gazetelerde görmekte olduğumuz otosansüre yol açabilir. Çünkü gazetelerdeki gibi sürekli kapanma tehdidiyle karşı karşıya olan online haber siteleri, hükümetin hoşlanmadığı bir şey yazdıklarında üzerlerinde baskı hissederek otosansür yapmak durumunda kalacak. Bu otosansür atmosferi hür ve açık toplumun gelişmesine çok çok zarar veriyor. Biz ise Türkiye'nin özgür ve açık bir toplum olmasını istiyoruz.
 
Hükümet ve cumhurbaşkanı 17 Aralık'ta yaşananların bir darbe girişimi olduğunu söylüyor. Siz bunun darbe girişimi olduğunu düşünüyor musunuz? sorusuna muhatap olan Lambsdorff, bu soruya "Bunun bir darbe olduğunu düşünmüyorum." şeklinde cevap verdi.
 
"17 ARALIK DARBE DEĞİL, YOLSUZLUĞU ORTAYA ÇIKARMAK İÇİN BİR OPERASYONDU"

Bunun bir darbe olduğunu düşünmüyorum. Yapılan sistematik bir yolsuzluğun olup olmadığını ortaya çıkarmak için bir operasyondu. Böyle bir sistematik yolsuzluğun var olup olmadığını bilmiyoruz. Böyle bir şey olabilir ya da olmayabilir. Fakat savcıların bunu soruşturma hakkı var. Hükümetten gelen diğer tepkiler nelerdi? Yargı, yürütme tarafından nasıl muamele gördü? Çünkü güçler ayrılığı aday ülkeler için kesinlikle hayati bir şey. Dolayısıyla yargı herhangi bir müdahale olmaksızın özgürce çalışabilmeli.
 
Yolsuzluk soruşturmasını yapan polis müdürlerini, darbe suçlamasıyla parmaklıkların ardına konulduğu hatırlatılan Avrupa Parlamentosu Başkan Yardımcısı Alexander Graf Lambsdorff, " Hükümet 17 Aralık olayı için'darbe' ifadesini kullanarak, darbe görmüş birçok Türkün kafasında bir çağrışım yapmaya çalışıyor." ifadelerini kullandı.
 
"HÜKÜMET 17 ARALIK'A 'DARBE' DİYEREK DARBE GÖRENLERİN KAFASINDA ÇAĞRIŞIM YAPMAYA ÇALIŞIYOR"
 
Maalesef Türkiye, darbenin her çeşidini e-muhtırayı, post modern olanını, klasik darbeyi  çok iyi biliyor. Ve sanırım Türk halkı, bir darbenin 17 Aralık'ta yaşananlara benzemediğini fark edecektir. Bu sebeple hükümet 17 Aralık olayı için'darbe' ifadesini kullanarak, darbe görmüş birçok Türkün kafasında bir çağrışım yapmaya çalışıyor.

Gezi olaylarına katılan Beşiktaş'ın taraftar grubu Çarşı'nın liderlerinin de aralarında bulunduğu 35 kişi hükümeti yıkmaya teşebbüsle suçlandı. Gezi'nin bir darbe girişimi olduğunu inanıyor musunuz? şeklinde bir soru sorulan Lambsdorff, "70 milyonluk bir ülkede herkesin birbiriyle aynı fikirde olmasını bekleyemezsiniz. Dolayısıyla Gezi eylemleri, özgürlük talebinin bir ifadesiydi." ifadelerini kullanarak şunları söyledi;
 
"GEZİ EYLEMLERİ ÖZGÜRLÜK TALEBİNİN BİR İFADESİYDİ"
 
Bu, sadece Türkiye'ye has bir durum değil. Dünyada birçok yerde görebileceğiniz bir durum. İçeride baskı altında olan hükümetler, ülke içinde olup biten şeylerden sorumlu tutmak için dışarıya bakar. Görevini bırakmaya hazırlanan Türkiye dostu AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso çok bilgece bir şey söyledi. Barroso dedi ki,"Türkiye, insanların Gezi Parkı'na çıkıp protesto eylemi gerçekleştirmesinden gurur duymalı" Bu canlı bir sivil topluma işaret eder. 70 milyonluk bir ülkede herkesin birbiriyle aynı fikirde olmasını bekleyemezsiniz. Protestolar özgür ülkelerde doğal olarak meydana gelir. Benim ülkem Almanya'da ya da Avrupa'daki diğer ülkelerde her çeşit protesto eylemini görebilirsiniz. Büyük Britinya'ya bakın. Ülkenin parçalanmasına yol açabilecek bir referanduma gittiler. Bu çok normal bir şey. İnsanlar her zaman sizinle aynı fikirde olmayabilir. Dolayısıyla Gezi eylemleri, özgürlük talebinin bir ifadesiydi. Ve bunu ancak liberal ülkeler hoşgörüyle karşılar. Siyasi tartışmalarda şiddetin yeri yoktur. Gezi'de aşırı güç kullananlar güvenlik güçleriydi.
 
Gezi parkı olayları sırasında sokağa inen gençler aslında AKP'nin son on yılda yaptığı reformların başarısı. Hükümeti protesto edebilen bir nesil var. AKP bu noktayı gözden kaçırıyor.
 
"YÖNETİCİLER GERİ DÖNÜP BAKTIĞINDA 'BİZ YANLIŞ YAPTIK' DİYECEKTİR"
 
İşte bu gerçekten en büyük paradoksal gelişmelerden biri. Yine liberal perspektiften baktığınızda ferdi hürriyetler açısından AKP'nin büyük bir başarısı vardı. Türk dostlarımın bana anlattıkları çok önemli: Artık askeri müdahale korkusu yok. Orduyla ve askerlerle ilgili her konu artık özgürce tartışılabiliyor. Bu 20 yıl önce mümkün değildi. Büyük bir tabu ve korku vardı. Şimdi daha fazla hürriyet var. Ancak çelişkili bir şekilde özgürlük farklı alanlarda kısıtlanıyor. Özgürlük atmosferi doğal olarak gösterileri, tartışmaları beraberinde getirir. Ve AKP, kendisiyle mutabık olmayan insanların protesto ettiğini gördüğünde bundan gurur duyabilirdi. Temel olarak bu toplum için iyi bir şey. Dolayısıyla tepkiler haksız. Bir gün parti geri dönüp bıraktığı mirasa baktığında muhtemelen kendi kendilerine "biz yanlış yaptık" diyecektir.
 


06 Ekim 2014 19:48
DİĞER HABERLER