Adli Tıp Kurumu'na yaşlı ve hasta mahkumlar için 'intikam ve öç alma' duygusuyla hareket etmekten vazgeçmeleri çağrısı yapan Bülent Arınç, "Hem tutuklu ve hükümlüleri hem de ailelerini devlete bağlamanın yolu intikamcı yollarla değil kuşatıcı, kapsayıcı ve merhametli yollardan geçmektedir" dedi.
Bold Medya'da yer alan habere göre TBMM eski Başkanı Bülent Arınç, Adli Tıp Kurumu’na yaşlı ve hasta mahkumlar için ‘intikam ve öç alma’ duygusuyla hareket etmekten vazgeçme çağrısı yaptı.
Geçtiğimiz günlerde, Hizmet Hareketi mensubu olduğu gerekçesiyle aldığı hapis cezası onanan yüzde 98 engelli, yatalak hasta 88 yaşındaki Mustafa Sait Türk, Adli Tıp raporu yüzünden sedyede cezaevine götürüldü.
TAHLİYE OLACAĞI GÜN ÖLDÜ26 yıldır cezaevinde bulunan 83 yaşındaki Mehmet Emin Özkan, cezaevinde süre boyunca 5 kez kalp krizi geçirdi. Özkan’ın yatağa kelepçelenmiş hali sosyal medyada tepki topladı.
İskenderun M Tipi Kapalı Cezaevi’nde 5 yıldır tutuklu bulunan 65 yaşındaki hasta mahpus Mehmet Yıldızbakan, 2017 yılında tahliye olacağı gün hayatını kaybetti.
Kırıklar F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan hasta mahkum Yusuf Bekmezci, 4 Ocak 2022’de kaldırıldığı İzmir Katip Çelebi Üniversitesi İzmir Atatürk Eğitim Ve Araştırma Hastanesi’nde hayatını kaybetti.
Cezaevinde koronavirüse yakalanan 86 yaşındaki Nusret Muğla da cezaevinden tabutla çıkan hasta mahkumlardan biri.
ADLİ TIP ENGELLİYORHasta ve yaşlı mahkumlarla ilgili yapılan çalışmalar bu ölümlerin önünü almaya yetmedi. Eski Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’da durumdan rahatsız olduğunu dile getirmişti.
Bu konuda ilgililerle görüştüğünü söyleyen Arınç hasta ve yaşlı mahkumların tahliyesine tek engelin, Adli Tıp Kurumu çalışanlarının verdiği raporlar olduğunu ifade etti.
İNTİKAM DEĞİL ADALETBülent Arınç’ın paylaşımı şöyle: “‘Nurettin Topçu “Merhametin olmadığı yerde insan yoktur’ der ve ‘İnsanlık merhamet üzerine kuruludur diye de devam eder. Psikiyatrist Kemal Sayar da ‘Merhamet insanlar ve diğer canlılar için dünyayı emin bir yer kılmaktır; merhamet acımak değil acıtmamaktır’ diyor.
Bugün ceza ve tutukevlerinde ileri derecede hasta ve yaşları oldukça ilerlemiş, tedavileri ve iyileşme süreçleri cezaevi şartlarında mümkün olmayan mahkumlar mevcut.
Yaşam hakkı anayasal teminat altındadır. Devlet, ceza ve tutukevlerindeki yurttaşlarının da yaşam hakkını korumakla mükelleftir. Yaşları çok ilerlemiş ve kendi ihtiyaçlarını dahi göremeyen insanların cezaevinde çile çekmesinin hangi adalete sığdığını ya da hangi kamu yararını karşıladığını doğrusu merak ediyorum. Seksenli yaşları çoktan aşmış, suçları ve hükümlülükleri ne olursa olsun yatalak durumda olan cezaevinden hastaneye dahi en az dört beş kişinin yardımıyla götürülebilen, birçok kronik rahatsızlığı bulunan kişilerin infazlarının ertelenmemesi konusu kamu vicdanını yaralamaktadır. Bu konuda ilgililerle yaptığım görüşmelerde karşımıza çıkan tek engel, Adli Tıp Kurumu’nun bu kişiler için gerekli raporları vermemesidir. Böylece durum, şekle bağlı bir engel ile bu insanların cezaevinde ölümüne yol açacak bir noktaya gelmiştir. Maalesef Adli Tıp mensupları ki şahıslarını kişiliklerini bilen ve onlara saygı duyan insanlarız ama onlar Hipokrat yeminlerini bir kenara bırakıp intikam alma duygusuyla bu insanların ıstırap çekmesini ve oralarda can vermesini gerektirecek raporlarla cezaevi şartlarında tedavilerinin mümkün olduğunu söylemektedirler. Bu çok yanlış bir yaklaşımdır. Bu intikam ve öç almanın değil, adaletin, vicdanın ve merhametin konusudur. Bu şartlarda hala ceza ve tutukevlerinde tutulan insanlar hayatlarında ya da vefatları halinde varisleri Adalet Bakanlığı ve Adli Tıp Kurumu yetkilileri hakkında hizmet kusuruna dayalı davalar açarlarsa hukukî ve cezaî sorumluluklar doğabilir. Bu durum da kurumların yıpranmasına ve uluslararası alanda çeşitli yaptırımların doğmasına sebebiyet verebilir.
Üç yıl kadar önce şartlı tahliye hükümlerinde yapılan düzenlemeler ve en son bir ay önce denetimli serbestlik hükümlerinde yapılan değişiklikler ile adi suçlardan hükümlü binlerce mahkum -ki bunlar gasp, cinayet, uyuşturucu ticareti, organize suçlar vs. gibi- tahliye edilmişken ağır hastaların ceza ve tutukevlerinde tutulmasının ceza ve infaz hukukuyla bağdaşır bir yanı yoktur.
Sorunun çözümü bence basittir. Eğer infazın ertelenmesi ile alakalı Ceza Muhakemesi Kanunu’ndaki süreç değiştirilebilirse bu mümkün olacaktır. Ama Adalet Bakanlığı, Adli Tıp Kurumu’na bu konulardaki raporlarınızı gerçekten tutuklu ve hükümlünün bugünkü durumuna göre rahatlıkla veriniz ve bu konuda pozitif davranın demesi de mümkündür. Eğer bu konular düşünülmüyorsa tam teşekküllü devlet hastanelerinden verilecek raporlar da esas alınabilir. Adli Tıp muhafaza edilecekse adli tıp raporlarının karşısında bir üniversite hastanesinin hakemliğine de başvurabilir. Çözüm basittir ve bunun karşılığı insan hayatıdır, merhamettir, adalettir ve vicdandır. Hem tutuklu ve hükümlüleri hem de ailelerini devlete bağlamanın yolu intikamcı yollarla değil kuşatıcı, kapsayıcı ve merhametli yollardan geçmektedir. Bunun gerçekleştirilmesini çok arzu ediyorum ve bu konuyu da yakından takip edeceğim. İlgililerden rica ediyorum lütfen bu konuyu çözme noktasında irade göstersinler.”