Kanlı eylem planları, darbe girişimleri, yer altına gömülen cephanelikler bir bir ortaya çıkarılırken, kamuoyunun gündemine önceki gün önemli bir fotoğraf yansıdı.
Faili meçhul cinayete kurban giden aydınların aileleri kol kola Hrant Dink davasına katıldı. "Sürekli can alınan bir ülkede yaşayanların çoğalttığı bir aileyiz. Artık çoğalmak istemiyoruz" mesajı Türkiye'nin kanayan yarasını yeniden gündeme taşıdı. Aileler yıllar süren sessizliği bozan gelişmeleri ise Zaman'a değerlendirdi. İsveç'te yaşayan Musa Anter'in oğlu Anter Anter, bunu Ergenekon davası ve ortaya çıkan darbe planlarına bağlıyor. Türkiye'de olsa kendisinin de o grupta yer alacağını vurgulayan Anter, "Yasaklardan dolayı bu acıları içimizde yaşıyorduk. Susurluk'ta foyaları ortaya çıktı. Sonra Ergenekon, Poyrazköy ve diğerleri geldi. Herkes haykırmaya başladı. Artık buna kimse mani olamıyor." diyor. Kemal Türkler'in kızı Nilgün Soydan duygularını, "Demek ki, bugüne gelmek için acıların 30 yıl yaşanması gerekiyormuş." sözleriyle özetlerken, savcı Doğan Öz'ün eşi Sezen Öz, Ergenekon davası ve kozmik odadaki aramanın önemine işaret ediyor. "Bugün kozmik odaya girilebiliyorsa Türkiye yol alabilmiştir." görüşünü dile getiriyor. Kendisi de emekli Yargıtay hâkimi olan Öz, eşinin dosyasının Askerî Yargıtay'da 7'ye karşı 8 oyla kapatıldığını hatırlatırken soruyor: "Dünya tarihinde böyle bir dava var mı?"
Ergenekon davası, hak arayışı için topluma cesaret verdi
Kanlı eylem planlarının bir bir deşifre edilmesi, geçmişte yaşanan ancak karanlıkta kalan cinayetler için de umut ışığı oldu. Hrant Dink davası üzerinden güç birliği yapan acılı ailelerin sesi artık daha gür çıkıyor. Faili meçhul cinayetlere kurban giden aydınların yakınları, bunu iki sebebe bağlıyor: Demokratikleşme ve Ergenekon davası.
Türkiye, önceki gün çeşitli tarihlerde öldürülen ancak kayıtlara faili meçhul cinayet olarak geçen aydınların yakınlarının dayanışmasına sahne oldu. Hrant Dink davasının duruşması öncesinde bir araya gelen 20 aile, "Artık daha fazla çoğalmak istemiyoruz. Cinayetlerin arkasındaki örgütlü yapıyı ortaya çıkarın." mesajını verdi. Aralarında Savcı Doğan Öz, gazeteciler Abdi İpekçi, Çetin Emeç ve Uğur Mumcu'nun da bulunduğu cinayetlerin üzerinden on yıllar geçti. Buna rağmen ilk kez yan yana duran ve ortak hak arama taleplerini yansıtan bu kişilerin, neden bugün bir araya geldiklerie ise yine kendileri cevap veriyor.
41 yıldır İsveç'te yaşayan ve vatandaşlıktan çıkarılan Musa Anter'in oğlu Anter Anter, gelişmeyi Ergenekon davası ile son dönemlerde ortaya çıkan darbe planlarına bağlıyor. Anter suikasta uğradığı zaman arabada bulunan ve olaydan yaralı olarak kurtulan Orhan Miroğlu, karanlık odaklarla mücadele ve Kürt sorununun çözümü sürecinin birçok kesimi yeniden düşünmeye sevk ettiğini ifade ederken, Kemal Türkler'in kızı Nilgün Soydan, Türkiye'yi bugüne, çekilen acıların getirdiğini vurguluyor.
Anter Anter (Musa Anter'in oğlu): Bu ortamı tek parti iktidarı hazırladı
Susurluk'tan sonra foyaları ortaya çıktı. Arkasından Ergenekon, Poyrazköy ve diğer darbe planları geldi. AK Parti iktidara geldikten sonra bu ortam oluştu daha çok. Koalisyonlarda herkes birbirine pas atabiliyordu. Tek parti hükümeti olması nedeniyle bu tür konuların üzerine gittiler. Herkes haykırmaya başladı. Artık buna kimse mani olamıyor. Her gün yeni bir darbe planı ortaya çıkıyor, saklamak isteseniz de saklanamıyor. Görevdeki askerler arka arkaya intihar ediyorlar. Çünkü artık sona gelindiğini, bir çıkış yolunun kalmadığını biliyorlar.
Orhan Miroğlu (Musa Anter cinayeti tanığı): Tüm cinayetler, bir zincirin halkalarıydı
Ergenekon davasından bu yana ortaya çıkan gerçekler, faili meçhul cinayetlerden sorumlu tutulan insanlar hakkında açılan davalar toplumda bir cesaret uyandırdı. Abdi İpekçi'den Musa Anter'e, Uğur Mumcu'dan Hrant Dink'e kadar tüm cinayetler bir zincirin halkaları gibi görünüyor ve hiçbir cinayet birbirinden bağımsız değil. Bunu gördük. Dolayısıyla Türkiye karanlıklarıyla mücadele azmi gösterirken aileler de şimdiye kadar saklı tuttukları bu acılarını toplumla ve birbirleriyle paylaşma ihtiyacı duyuyorlar. Bu yüzden de çok olumlu bir gelişmedir.
Nilgün Soydan (Kemal TürkLer'in kızı): Bizimle 30 yıl alay ettiler
Bizim pek çoğumuzun davası, duruşması hep zamanaşımına uğratıldı. Katillere gerekli cezalar verilmedi. Bir şekilde katiller himaye edildiler, korundular. Hâlâ adalet istiyoruz ve olayın açıklığa kavuşturulmasını istiyoruz. Şu andaki konjonktür de bunu gerektirdi. Demek ki, bugüne gelmek için acıların 30 yıl yaşanması gerekiyormuş. Hrant Dink'in ölümünün üçüncü yıldönümünde oğlu Arat'ın bir seslenişi vardı. '3 yıldır bizimle mahkemelerde alay ediyorlar.' demişti. İlk karşılaşmamızda, 'Bizimle 30 yıldır alay ediyorlar, daha zaman var.' dedim. O da bunu anladı.
Kamu vicdanında geniş yankı bulan çığlığın sahipleri, sessiz sedasız 'Toplumsal Bellek Platformu' adı altında güçbirliği yapmış. Topluluk, ilk kez 21 Haziran 2009'da Babalar Günü'nde bir araya gelmiş. Esenkent Rıfat Ilgaz Tiyatrosu'nda yapılan toplantının mimarı ise 11 Nisan 1980'de evinin önünde katledilen Ümit Kaftancıoğlu'nun gelini Canan Kaftancıoğlu. Buluşmanın hikayesini Zaman'a anlatan Canan Kaftancıoğlu, platform sayesinde ilk kez içlerinde yıllarca taşıdıkları duyguyu paylaştıklarını belirtiyor: "21 Haziran'daki buluşma, acının ortak paydasında bir araya gelen insanların kendilerini yalnız hissetmediği bir buluşmaydı. Ancak verilen toplumsal mesaj da anlamlıydı. Biz, düşüncesi nedeniyle insanlar öldürülmesin dedik. 'Her türlü düşünceye saygı' buluşmasıydı o."
Canan Hanım'ın anlattığına göre "Toplumsal Bellek Platformu'' kendiliğinden ortaya çıkmış. Eşi Ali Naki Kaftancıoğlu, bir sohbet sırasında, "Biz bu aydınların ailesi ile bir araya gelsek, yıllardır verdiğimiz mesajları birlikte versek ne güzel olur." teklifini yapıyor. Canan Kaftanlıoğlu, bu teklifin ardından yakınlarını kaybetmiş kişilerden ulaşabildiklerini aradığını vurguluyor. Böylece 21 Haziran 2009'daki "Benim Babam Bir Kahramandı" etkinliği gerçekleşmiş. Buluşmaya şu isimler katılmış: Gül Erdost (İlhan Erdost'un eşi) Bengi Öz (Doğan Öz'ün kızı), Nilgün Soydan (Kemal Türkler'in kızı) Mazlum Çimen (Nesimi Çimen'in oğlu), Dolunay Kışlalı (Ahmet Taner Kışlalı'nın kızı), Nükhet İpekçi (Abdi İpekçi'nin kızı), Deniz Tütengil, Meryem Göktepe (Metin Göktepe'nin ablası), Roni Gültekin (Hasret Gültekin'in oğlu), Ayçil Yurdakul (Cevat Yurdakul'un kızı) Abid Dursun (Turan Dursun'un oğlu) Dicle Anter (Musa Anter'in oğlu) Özge Mumcu (Uğur Mumcu'nun kızı). EMİNE DOLMACI İSTANBUL
Sabahattin Ali: Ölüm haberi, 10 ay sonra gazete haberiyle geldi
Aldırma Gönül şiirinin yazarı. 29 Mart 1948'de yurtdışına çıkmak için kamyonuyla birlikte Kırklareli'ne doğru yola çıktı. Kendisinden ancak 9,5 ay sonra haber alınabildi. 12 Ocak 1949 tarihli gazetelerde, "Huduttan Bulgaristan'a kaçarken öldürüldü" bilgisi yer alıyordu. Resmi makamların cinayeti araştıran mahkemeye sunduğu raporda, 'Sabahattin Ali'nin ölü bedeninin, 16 Haziran 1948'de sınırdan 35 kilometre içeride, Hedye köyü civarında çobanlar tarafından bulunduğu, 4-5 ay önce öldürülüp üstünkörü gömüldüğü anlaşılan cesedin çakallar tarafından ortaya çıkarıldığının sanıldığı, kimliğinin tespit edilememesi yüzünden, tekrar bulunduğu yere gömüldüğü' belirtiliyordu. Ailesine göre ise Kırklareli Emniyet Müdürlüğü'nde işkencede ölmüştü.
Doğan Öz: Kontrgerilla ismini ilk telaffuz eden savcıydı
Ankara'da cumhuriyet savcısıydı. 24 Mart 1978'de evinin önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti. 12 Eylül sürecindeki şiddet olaylarının izini sürüyordu. Öldürülmeden önce hazırladığı raporda şu ifadeler yer alıyordu: "Yapılan aralıksız araştırmalarımız ve çalışmalarımız, yeni hükümet döneminde de sürüp giden, ilk bakışta can ve mal güvenliğini tehdit eder gibi görünen şiddet olayları 'anarşik eylemler' olarak nitelenecek kadar basit değildir. Bütün bu çalışmalar içinde askerî ve sivil güvenlik güçleri vardır. Kontrgerilla, Genelkurmay Harp Dairesi'ne bağlıdır. Kontrgerilla il ve ilçelerde seferberlik işlemini yürüten kurum olarak askerlik şubelerince yönetilmektedir." Olayın ardından, tetiği çeken İbrahim Çiftçi yakalandı. Suçunu itiraf etti. Sanık yargılanırken 12 Eylül 1980 askerî darbesi gerçekleşti. Askerî mahkeme, sanığı idama mahkûm etti. Askerî Yargıtay kararı bozdu.
Ümit Kaftancıoğlu: 12 Eylül'e giden yolda evinin önünde öldürüldü
Asıl adı Garip Tatar. Yazar, derlemeci ve radyo programcısıydı. 11 Nisan 1980'de evinin önünde silahlı saldırı sonucu öldürüldü. 12 Eylül askerî darbesinden sonra saldırı ile ilgili olarak A.M.K. ve B.Ç. yakalandı. Olaydan 6 yıl sonra görülen davada askerî mahkeme, B.Ç.'nin delil yetersizliğinden beraatine, M.K.'nin ise taammüden adam öldürmek suçundan idamına karar verdi. Ancak Askerî Yargıtay sanığın 'asli fail değil, feri fail' olduğu gerekçesiyle kararı bozdu. Bozmaya uyan mahkeme M.K.'nin 'cürüm işlemek için oluşturulan silahlı teşekküle girdiğini' sabit görse de, bu suçtan açılan davanın zamanaşımı nedeniyle düşmesine; Kaftancıoğlu'nun öldürülmesine yardım etmekten 8 yıl 4 ay ağır hapis cezasına çarptırılmasına karar verdi. M.K. hapiste 4 yıl yattıktan sonra tahliye edildi.
Kemal Türkler: 12 Eylül'e aylar kala katledildi
DİSK'in kurucusu ve ilk genel başkanı. 13 Şubat 1961'de Rıza Kuas, Kemal Nebioğlu, İbrahim Güzelce ve Avni Erkalın gibi kişilerle birlikte Türkiye İşçi Partisi'ni (TİP) kurarak, bu partinin ilk genel sekreterliğini yaptı. Türkiye İşçi Partisi'nin 1971'de kapatılmasına kadar parti içinde aktif olarak çalıştı ve genel yönetim kurulu üyeliğinde bulundu. 22 Temmuz 1980 sabahı Merter'de evinin önünde sendikaya gitmek üzere arabasına binerken düzenlenen saldırı sonucu hayatını kaybetti.
Musa Anter: Fikirleri, PKK için en büyük tehlikeydi
12 Eylül'de Kürtçülük propagandası yapmaktan tutuklandı. Toplam 11,5 yıl hapis yattı. 20 Eylül 1992'de öldürüldü. Cinayet kayıtlara 'faili gayri muayyen' olarak geçti. JİTEM elemanı Abdülkadir Aygan, Anter'in, kendisinin de içinde bulunduğu JİTEM timi tarafından öldürüldüğünü itiraf etti. Diyarbakır'da 14 yıl önce kaybolan Murat Aslan'ın Silopi'de gömüldüğü yeri tarif eden ve cesedinin bulunmasını sağlayan Abdülkadir Aygan, "En büyük eylemimiz Musa Anter cinayetiydi." demişti. Cinayetle ilgili ancak 17 yıl sonra 2009 Nisan'ında 6 JİTEM elemanı hakkında soruşturma açılabildi. Kürt Demokratlar Hareketi'nin sözcüsü Ahmet Acar, Anter'in öldürülmesi ile ilgili şu sözleri sarf edecekti: "Anter, PKK için en büyük tehlikelerden biriydi, çünkü fikirleri terör örgütünün eylemlerinden çok uzaktı."
Genelkurmay, ne çektiğimizi görmeli
Hrant Dink'in eşi Rakel Dink'le kol kola Beşiktaş Adliyesi'ne yürüyen topluluğun içinde 1978 yılında öldürülen Savcı Doğan Öz'ün eşi Sezen Öz de bulunuyordu. Duruşmanın ardından evinde Zaman'ı ağırlayan Sezen Öz, söze eşinin dosyasının Askeri Yargıtay'da 7'ye karşı 8 oyla kapatıldığını hatırlatarak başlıyor. "Dünya tarihinde böyle bir dava var mıdır?" diye soran Öz, kontrgerilla-gladyo tartışmasına dikkati çekiyor. Sezen Öz, NATO tarafından her ülkede kurulan gladyo benzeri birimlerin bütün üye ülkelerde kaldırılmış olmasına rağmen Türkiye'de varlığını devam ettirdiğinin altını çiziyor. Söz konusu yapının kendisini sürekli yeniden ürettiğini vurgulayan Öz, bu sebeple Ergenekon soruşturmasını çok önemsiyor: "Başlanmış bir şey var. Gayet temiz ve titiz çalışarak bu karanlığı ortaya çıkarmak lazım. 32 yıldır bunları takip ediyorum. Hiçbir yol alamadık. Bu dosyalar açıldığında da destek vermeye hazırız."
Ergenekon'un sivil uzantılarına dikkat çeken Sezen Öz, 'cinayet dosyaları hep bir duvara çarpıyor' ortak şikayetine göndermede bulunuyor. Ardından kozmik odayı işaret ediyor: "O duvar büyük ihtimalle, savcının ve hâkimin aradığı, devlet sırlarının bulunduğu yer. Nitekim o kişileri de tehdit ettiler. Orada Genelkurmay itiraz etti; ama yine kozmik odaya girebildiler. Bu defa da orada tehdit edildiler: 'Akıbetin Doğan Öz gibi olacak' diye. Demek ki orada bir kaynak var. Kozmik odaya girilmesi gerekiyordu ve bugün o odaya girilebiliyorsa Türkiye yol alabilmiştir. O görevli hakim ve savcıyı da takdir ediyorum."
Sezen Öz, ordu içinde ortaya çıkan illegal oluşumlara yönelik haberleri de yakından takip ettiğini söylüyor. Kafes ve Balyoz darbe planlarını çok gerçekçi bulduğunu ifade ediyor: "Bu süreçleri yaşadık zaten. Hep öyle karışıklık çıkarılıyordu ortalıkta. Sonra da müdahale geliyordu. Çeşitli dönemlerde bunlar hep oldu. Balyoz'da da böyle bir plan var." Sezen Öz, Genelkurmay'ın vahim darbe planları karşısındaki tavrını ise eleştiriyor: "Türkiye'de darbeler döneminin bittiğini düşünmüyorum; çünkü silah var. Genelkurmay 'biz, biziz' diyor. Ama şunu söyleseler umutlanacağım: 'Bazı şeyler olmuştur. Biz de bunlardan utanıyoruz ve bunları ayıklamaya çalışıyoruz. Ama böyle bir cümleyi hiç duymadım. Hukuka yardımcı olmaları lazım. Ne kadar acılar çektiğimizi düşünmeliler."
FATİH VURAL-ZAMAN