Gazeteci Murat Sabuncu, 'Emek ve Özgürlük İttifakı'nın kuruluşunda edindiği izlenimleri paylaştı. Kürt sorununun 'bir numaralı sorun' olarak tarif edilmediğine dikkati çeken Sabuncu, artık kimsenin "Kürtler AKP ile işbirliği yapar" diyemeyeceğini söyledi.
Emekçi Hareket Partisi (EHP), Emek Partisi (EMEP), Halkların Demokratik Partisi (HDP), Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF), Türkiye İşçi Partisi (TİP) ve Toplumsal Özgürlük Partisi'nin (TÖP) oluşturduğu 'Emek ve Özgürlük İttifakı', dün İstanbul’da kuruluşunu ilan etti ve deklarasyonunu açıkladı.
T24 yazarı Murat Sabuncu, "Hep birlikte başaracağız" sloganıyla yola çıkan ittifakı, açıklanan deklarasyonu ve ittifakın siyasette yaratacağı etkiyi köşesine taşıdı :
"(...) Programa gelince 'İnsanca çalışılacak ve yaşanacak bir ekonomik düzen' başlığı ile açılıyor. Ücretlerin açlık ve yoksulluk sınırının üzerine çıkarılması, az kazanandan az çok kazanandan çok vergi alınması, halkın elektrik, su, doğalgaz, internet gibi temel ihtiyaçlarının sosyal haklar kapsamında aylık geliri yoksulluk sınırı altında olan herkes için ücretsiz sağlanması gibi öneriler var. Enerjiden ulaşıma kamulaştırma da programda var.
İkinci sırada 'halkın egemenliğine dayanan demokrasi' bölümü var. Farklı kültürlere, kimliklere, inançlara ve yaşam tarzlarına saygıya dayalı eşit yurttaşlık hakkının temel ilke olarak benimsenmesi öngörülmüş. Yerinden ve yerelden demokratik yönetim de çalışma süresinin yedi saate indirilmesi, sınırsız sendikal örgütlenme de vaatler arasında.
Üçüncü bölüm 'Kürt sorununda barışçıl, demokratik çözüm'. Oy potansiyeli sebebiyle ana omurgasını HDP'nin yani Kürt seçmenin oluşturduğu ittifak için kritik bir bölüm. Aynen şöyle diyor:
'Demokratik çözüm ve barış için ülkedeki bütün toplumsal kesimlerin yaklaşımlarını ve kaygılarını dikkate alan yapıcı bir politika olması gerekendir. Demokratikleşme ile doğrudan bağlantılı ve iç içe geçmiş olan Kürt sorununun çözümünde inkâr ve bastırma yerine demokratik ve barışçı bir çözüm için adım atılması gerekmektedir. Savaş politikaları, silah ve çatışma yerine, diyalog ve müzakere seçeneklerinin kendini tarihsel olarak dayattığı ve güncel olduğu aşikârdır.'
'DİL DOĞRUDAN DEVLETİ HEDEF ALMIYOR, DEMİRTAŞ'IN TEZİ BURADA DA KARŞIMIZA ÇIKIYOR'
Bu kısım ile ilgili birkaç notu hemen yazayım. Dil doğrudan devleti hedef almıyor. Evet 'savaş politikaları' diyerek bir vurgu yapıyor ama aynı zamanda PKK'ye de 'silah ve çatışma yerine diyalog, müzakere' çağrısı kabul edilebilecek bölüm var. Ve Selahattin Demirtaş'ın bir süredir cezaevinden yazdığı 'farklı kesimlerin kaygılarını, yaklaşımını dikkate alma' tezi burada da karşımıza çıkıyor. Kürt sorununun programda üçüncü sıraya konması Türkiye'nin tamamını kapsayacak bir ittifak görüntüsü de veriyor.
'Kadınlar için adalet, eşitlik ve özgürlük' başlığını taşıyan dördüncü kısımda İstanbul Sözleşmesi'nin yeniden geçerli hale getirilmesi kısmı bu ittifaktan beklenen bir perspektif.
'Gençler, engelliler ve dezavantajlı gruplar için eşitlik ve özgürlük' beşinci bölüm. Burada; eğitimde her kademede parasız bilimsel anadilinde ve demokratik bir model öneriliyor.
Son bölüm 'doğanın, çevrenin ve kültürel varlıkların korunması'… Her canlının sağlıklı bir ekosistem içinde yaşaması, doğaya zarar veren projelerin durdurulması hedefleniyor."