“Güzel gören, güzel düşünür, güzel düşünen güzel rüya görür. Güzel rüya gören hayatından lezzet alır.”
Safvet Senih - SAMANYOLUHABER.COM
Hiç kimseyi tenkit etmeyen Hulusi Ağabey, “İnsanların iyi demesi de, kötü demesi de TESİR etmiyorsa, İHLAS yerleşmiş demektir. Tabiî bütün bunlar kitapta var da HAYATA intikali önemli. ‘Kardeşlerinizi TENKİT etmeyiniz!’ diyor. Ben bunu ne kadar yapabiliyorum. Bir gün de beş defa yapıyorum. TENKİT BİR HASTALIK… PEYGAMBERİMİZ (S.A.S.) her safhada men etmiş. Cemiyeti ifsat eder. Söyleyene yükseklik duygusu (kibir) ve gurur verir. Tenkit, kendini beğenmektir. KENDİNİ BEĞENEN, tenkit eder. Tenkit ettiği kişiyi de KÜÇÜK GÖRÜR. Tehlikesi orada…
“Üstad, ihlas için HAKİKİ İHLAS tabirini kullanıyor. Hakikisini ancak tahkiki imanla kazanılır. Hz. İbrahim ateşe atılırken havada Hz. Cibril gelir, ‘Benden bir isteğin var mı?’ der. O da, ‘Ben yalnız Allah’tan isterim, o beni görüyor ya!’ der, o zaman ateş göl olur.”
Üstad Hazretleri, “Çok fena şeyler işitiyoruz…. Bilhassa şöyle olmuş böyle olmuş… Çok kötü şeyler olmuş, olmuş, olmuş…” meâlindeki sorulara Münazarat’ta, yeni başlangıç yapılmış işlerde bazı fena ve pis şeylerin vukuunun zarurî olduğunu ifade ettikten sonra diyor ki: “BİR DERT görünse, DEVÂ’sı âsândır. Hem de büyük işlerde yalnız KUSURLARI gören CERBEZELİK ile aldanır veya aldatır. Cerbezelerin işi, bir kötülüğü sümbüllendirerek hasenata ve iyiliklere gâlip getirmektir. Mesela, şu aşiretin her bir ferdinin, bir günde attığı BALGAMI, cerbeze ile, vehmen tayy-i mekan ederek (hepsinin bir anda bir yerde toplanarak) birden bir şahısta tahayyül edip, başka efradı ona kıyas ederek, o nazar ile baksa, veyahut bir sene zarfında birisinden gelen kerih, iğrenç kokunun, cerbeze ile, tayy-i zaman kuruntusu ile, binden tek bir dakikada o şahıstan geldiğini tasavvur etse, acaba ne derece evvelki adam iğrenç, ikinci adam pis kokudan yanına varılmaz? Hatta bu iğrenç durumdan dolayı, hayal gözünü kapayarak, vehim dahi burnunu tutarak, mağaralarından kaçsalar hakları var. Akıl bundan dolayı hayâl ve vehmi suçlayıp azarlamayacaktır. (Hakkınız var, diyecektir).
“İşte şu cerbezenin acayip tavrı, zaman ve mekânda parça parça, ayrı ayrı şeyleri toplar bir yapar (bir anda ve bir yerde olmuş gibi sanki). O siyah perde ile herşeyi temâşâ eder. Hakikaten cerbeze, her çeşidiyle GARÂİB’in (Acip, garip şeylerin) makinesidir. Görüyor ki, cerbeze-âlud (cerbezeye bulaşmış) bir âşıkın nazarında umum kâinat birbirine muhabbetle cezbe halinde ve rakseder vaziyette hareket ve gülüşüyor. Meselâ çocuğunun vefatıyla mâtem tutan bir validenin nazarında, umum kainat hüzün veren bir vaziyette ağlaşıyor. Herkes istediği ve haline münasip gördüğü meyveyi koparır.
“Bu makamda size bir temsil irad edeceğim. Meselâ, sizden bir adam, yalnız bir saat gezinti için gayet tezyin edilmiş, çiçeklerle güzelleştirilmiş bir bahçeye girse; noksan ve kusurdan uzak ve beri olmak Cennet bahçelerine mahsus olmakla, ama her kemâle bir noksan ve kusur karıştırmak şu olma-bozulma âlemi olan dünyanın gereği olmakla, şu bahçenin çeşitli köşelerinde de bazı pis ve murdar şeyler bulunduğu için, mizaç bozukluğunun sevkiyle, yalnız o kokuşmuş şeyleri araştırıp o murdar şeylere gözünü diker. Sanki o bahçede sadece o iğrenç şeyler var. Hülyanın hükmüyle fenâ hayal genişleyerek o bostanı bir salhane ve mezbele suretinde gösterdiğinden, midesi bulanır ve kusarak o bahçeden nefretle kaçar. Acaba insanın hayat lezzetini gam ve gussaya boğan böyle bir hayale, hikmet ve maslahat, rıza yüzü gösterir mi?
“Güzel gören, güzel düşünür, güzel düşünen güzel rüya görür. Güzel rüya gören hayatından lezzet alır.”
Üztad Hazretleri “Ümmetimin ihtilafı rahmettir” (Sahih-i Müslüm) Hadis-i Şerifini şöyle izah ediyor: “Hadisteki ihtilâf ise, müsbet ihtilaftır. Yani her biri kendi mesleğinin tamir ve revacına çalışır. Başkasının tahrip ve iptaline değil, belki tekmil ve ıslahına çalışır. Ama menfi ihtilaf ise ki; garazkârâna, düşmanca, birbirinin tahribine çalışmaktır… Hadisin nazarında (böyle bir şey) merduttur, kabul edilemez. (…) Hak nâmına, hakikat hesabına olan fikirlerin çarpışması ise; maksatta ve esasta ittifak ile beraber, vesile ve vasıtalarda ihtilâf eder. Hakikatın her köşesini izhar edip, hakka ve hakikate hizmet eder. fakat tarafgirâne ve garazkârâne, firavunlaşmış nefs-i emmâre hesabına kendini beğendirme gayretinden, şöhrete düşkün bir tarzdaki fikir çarpışmalarından, hakikat şimşeği değil, belki fitne ateşleri çıkıyor. Çünkü maksatta ittifak lâzım gelirken öylelerin fikirlerinin küre-i arzda bile, buluşup kavuşma noktası bulunmaz. Hak namına olmadığı için, nihayetsiz, müfritâne gider. Kapanıp kaynaşması kâbil ve mümkün olmayan ayrılıklara sebebiyet verir. Âlemin hâli buna şahittir.” (Yirmi İkinci Mektup)