Aslolan mücadele ruhu mu, mütemmim cüz mü?

Bu ülke, ‘hayat mücadeleden ibaret’ felsefesiyle, nice iktidar mücadelelerine ev sahipliği yaptı. Devlet imkânlarının bir avuç azınlığın elinde kalması için nice canlar yandı. Ve Türkiye zaman tünelinde serseri mayın gibi dolaşıp durdu. Öyle ki devlet imkânlarıyla ‘salon efendiliği’ ne terfi edenler çıkarları uğruna başbakan ve bakanları astı. Bugün ise yargıya intikal etmiş soruşturma ve kovuşturmalara göre; camileri bombalayıp sonradan ‘vatan kurtaran kahraman’ rolünü oynamak isteyenler bile var. Doğduğumdan itibaren, önüme koyulan hayat tarzında hep, ‘hayat mücadeleden ibaret’ felsefesinin nefesini aldım. Ve dostların her seferinde; ‘nasılsın’ dediğinde; ‘el alemin dünyasında nasıl olunuyorsa, o kadar…’ dedim ve halen de diyorum. El alemin dünyasına geçmeden önce, insan olarak hayattan ne anladığımı bu köşeyi takip edenler az çok bilir ama ben yine de birkaç cümleyle kaydedeyim. Biliyorum ki insan, Allah’ın kainata hediye ettiği en kutsal ve kıymetli varlık. Çünkü kainattaki her bir nesne ve varlık insanın hizmetine sunulmuştur. İnsan ise Allah’a kulluk için yaratılmıştır. Ve yine biliyorum ki, bu varlıklar üzerindeki insanın tasarrufu semavi kanunlarla sınırlanmış ve belirlenmiştir. Bu kanunlar ayrıca bir dengeyi ortaya koymuştur. Bu denge hem kâinattaki varlıklar ve hem de insanın kendi hemcinsi arasındaki orta yol ve birlikte yaşama sanatını oluşturur. Kısaca kâinatta kurulan bu denge ile; insan ve muhatabı varlıklar arasında mücadeleden ziyade birbirine muhtaç ve tamamlayıcı unsurlar var. Erkek kadının, kadın erkeğin mütemmim cüzüdür. İkisi bir birinin tamamlayıcısı ve ayrılmaz birer parçasıdır. Bir elmanın iki yarısı gibidirler. Kadın-erkek üstünlüğü iddiası ise dünyayı cennet ve cehennem olarak değerlendiren zihniyetin palavrasından başka bir anlam taşımıyor. Çünkü kadın-erkek çatışmasından kazananlar şüphesiz ‘hayat mücadeleden ibaret’ felsefesini ileri sürenler oldu. Arı bal yaparken çiçeğe, çiçek hayatın kaynağı suya muhtaçken; çiçek karbondioksit soluklayarak insanın ihtiyacı oksijeni üretir. Yine arı, insanın ihtiyacı olan glikozu bal yaparak karşılar. İşte bu zincirleme devem eden ekolojik ve kimyasal reaksiyon hayatın özünü oluşturuyor. Tam da burada batının hayata bakış tarzı ve dominant halde dünyayı sarmış olan kültürü, bana ters duruyor. Çünkü insanlar arasında bir mücadelenin vazgeçilmez olduğunu tavsiye ediyor. Ki! batı’nın yüz yıllardır sömürge ruhu bunun bir delili olsa gerek. Diğer taraftan hayvanlar arasındaki ekolojik dengeyi göz ardı edip; onların hayatta kalması için Allah’ın verdiği hayat duygusunu, ‘güçlü zayıfı yok eder’ veya ‘büyük balık küçük balığı yutar’ felsefesiyle yeryüzünde kurdukları adaletsizliklere ve haksızlıklara kılıf olarak kullanmıştır. ‘Komşusu açken, tok yatan bizden değildir’ düsturu insanlık için bir yol, bir metot iken; son yarım asırdır, ‘düşenin dostu olmaz’ lafzının hayvanlık âleminde bile yeri yokken, bize atasözü olarak sunulması ise ayrı bir garabet. Ne zaman ki, ‘hayat mücadeleden ibaret’ mantığı beyinleri sarmış; Evlat babasıyla, kız anasıyla, işçi patronuyla, memur amiriyle, milletin vergisiyle evine ekmek götüren bürokrat millet ile mücadeleye başlamıştır. İşte bu anlamda devletin kurumlarını arpalık haline getirmiş bir kısım memurun; iktidarı kendilerinin hakkı ‘müktesep hak-kazanılmış ve kutsanmış hak’ olarak görmeleri de bu mücadele felsefesinin sonucu olarak duruyor karşımızda. Ve bu ülke yüz yılı aşkındır, su kaybeden radyatör gibi enerji kaybetmiştir. Bir birimiz ile mücadele ederken elbet birileri yat-kat-yazlık-kışlık kazanmıştır ama; asıl kaybedenin ülke olduğunun farkında mıyız, doğrusu bilmiyorum? Ancak yüz yıllarca bu coğrafyada ‘asgari müştereklerde’ buluşup; insan hak ve hukukunun yanında, hayvan hakları dahi vakıflarla korunma altına alınmıştır. Son tahlilde; din, dil, ırk ve kabile farklılığı ayrımcılık sebebi olmaktan öte birlikte bir arada yaşamanın teminatı olduğundan, milletlerin bir arada yaşamak için mücadele etmesi değil, asgari müştereklerde yeniden buluşması gerekiyor. Asıl önemlisi ise bunu öncelikle ülke içinde yapmamız gerekiyor. [email protected] twitter.com/maomazhar
25 Mayıs 2012 19:31
DİĞER HABERLER