''O’nu (S.A.S.) yakından gören, tanıyan kimseler O’nu sevmiş. O’na aşık olmuş ve O’na gönül vermişlerdir. Asırlar ve asırlar boyu o kadar çok kimse Rasulü Ekrem’in (S.A.S.) câzibesine kapılıp arkasından akıp gitmiştir ki, cihan tarihinde başka bir beşerin bu denli hürmet gördüğünü göstermek mümkün değildir.''
Safvet Senih | samanyoluhaber.com
Asr-ı Saadet ve Rasulü Ekrem'i (sas) Anlatma
M. Fethullah Gülen Hocaefendi çocukları Hz. Peygamber’in (S.A.S.) anlatılmasıyla ilgili şunları söylüyor:
“Rasulü Ekrem’in (S.A.S.) dikkatlice anlatılması gerekir. Ben şahsen Rasulü Ekrem’in (S.A.S.) bugün bazı kimselerce sevilmeyişini, İnsanlığın İftihar Tablosu’nun (S.A.S.) onlara çocukluk dönemlerinde tanıttırılmamasına bağlıyorum. O’nu (S.A.S.) yakından gören, tanıyan kimseler O’nu sevmiş. O’na aşık olmuş ve O’na gönül vermişlerdir. Asırlar ve asırlar boyu o kadar çok kimse Rasulü Ekrem’in (S.A.S.) câzibesine kapılıp arkasından akıp gitmiştir ki, cihan tarihinde başka bir beşerin bu denli hürmet gördüğünü göstermek mümkün değildir. Ne var ki, Rasulü Ekrem’i tanıyıp anlatmadan çocuğumuzun O’nu sevmesini beklememiz doğru değildir. Bir dönemde talihli bir zümre Onu gözleriyle gördü. Bir zümre de görenleri görmekle şereflendi ve onların gözleriyle O’nu görmeye çalıştı. Bu yaklaşım, Rasulü Ekrem’in (S.A.S.); ‘En hayırlı asır, benim asrım; ondan sonra da onların ardından gelen asırdır.’ (Müslim, Fedâilü’s-Sahabe, 210-214) sözlerine bağlanabilir.
“Beşerin BEDEVÎLİK DEVRİNDE; insanların ciddî bir kalb katılığı içinde çocuklarını diri diri toprağa gömdükleri… Hemen herkesin içki içtiği… Hatta belli ölçüde şuyûiyye fikrinin (her şeyde ortaklık, bir nevi komünizm ahlâkı) yaşandığı karanlık devirlerde bir hamlede icçmaî hayatı ıslah eden O Zat’ın (S.A.S.), icraatinin de cemaatinin eşi, menendi yoktur ve olamaz da. Evet O Zât (S.A.S.), kendi çağındaki insanların âdeta beyin hücrelerine girip, kalblerine taht kurup, onların maddî-manevî hastalıklarını bir anda tedavi ederek, örnek insanlar haline getirip evc-i kemâle (kemâlâtın zirvesine) çıkarması öyle harikulade bir ınkılabtır ki, cihan tarihinde eşini emsâlini göstermek mümkün değildir.
“Zamanında Roma’da, Yunanistan’da ve daha değişik ülkelerde de inkılablar olmuştur. Ne var ki, bunlar, insanî değerleri açısından çok fazla bir şey vaat etmemiştir. Hatta bazı dönemler itibarıyla bu ınkılabları insanlığa hemen hemen kan ve gözyaşından başka bir şey bırakmamıştır.
“Inkılab ona denir ki, insanların kafalarında, kalblerinde, ruhlarında, maddî-manevî hayatlarında, duygu ve düşüncelerinde müsbet değişimler meydana getirir ve onların nefsaniliğin çukurlarından insanlığın en yüce derecesine çıkarır; sonra da devam ederek bir SALİH DAİRELER (Doğurgan döngüler) sürecine dönüşür. İşte Peygamberlik çerçevesinde en büyük bir ictimaiyatcı olan Rasulü Ekrem (S.A.S.), o engin, ictimâî anlayışla bunu da yapmıştır. Bilmem ki, bunların ne kadarını çocuklarımıza anlatıyoruz!. Oysa ki, O, her hususta bizim için en kusursuz örnektir.
“Asrımızın fikir mimarlarının da dediği gibi; yüzer filozof alıp Arap Yarım adasına gitsek, günümüzün bunca imkanlarına rağmen, O Zâtın, o zamana nisbeten bir senede yaptığı şeyi; yüz sene çalışsak yine yapamayız. O, daha basit de olarak şöyle der; ‘Sigara gibi küçük bir âdeti, küçük bir kavimden, büyük bir hakim, büyük bir himmetle, ancak daimi kaldırabilir.’ İsterseniz daha küçülterek şöyle de söyleyebiliriz: Sigara içen bir adamın başına on insan toplansa, onun KANSER yaptığını en iknâ edici ifadelerle anlatsalar, ona sigarayı terk ettiremeyeceklerdir. Halbuki, O ZAT (S.A.S.) çevresinde bulunan insanların dem (kan) ve damarlarına işlemiş nice fena huyları bir hamlede, bir nefhada söküp atıyor ve onların yerlerine en sağlam insanî değerleri ikâme ediyor.
“Fena huyların bir hamlede yok edilmesiyle alâkalı, İÇKİ YASAĞINA karşı gösterilen duyarlılık önemli bir örnek teşkil eder: Düşünün ki alkolik olmuş ve içki içmediği zaman başı dönen bir topluluk ‘İÇKİ YASAKTIR!’ dendiği an, o esnada dudağına dayadığı kadehi artık ağzına götürmüyor ve yere çalıyor. Bilmem ki, terbiyecilerimiz bu şekilde etkili bir terbiyedeki müessiriyeti neye bağlayacaklar. Şimdi bize düşen şey; Rasulü Ekrem’in (S.A.S.) o muazzamlardan muazzam güzelliklerini anlayıp anlatmak ve vicdanları o Zat’a (S.A.S.) karşı uyarmak olmalıdır. Bunu başarabildiğimiz takdirde çocuklarımız Hz. Muhammed (S.A.S.) konuşacak, Hz. Muhammed (S.A.S.) düşünecek ve Hz. Muhammed’i (S.A.S.) duyacaklardır. Biz bu ameliyeye, özel mânasıyla TELKÎN veya ‘maddî-manevî hayatımızın kayyimi olan Muhammed’in (S.A.S.), varlığımıza doğrudan doğruya omuz vermesi bize arka çıkması’ diyoruz. Cenab-ı Hak, bizi daima bu Zât’la (S.A.S.) teyid buyursun!”
Kan davaları, kumar tefecilik ve içki gibi günümüzde CEMİYET HASTALIĞI olarak devam edenlerden sadece ALKOLİZMİ inceleyelim. Gerçekten Dünya tarihinde bu meseleye ilk defa Kur’an el atmış ve kat’i bir şekilde halletmiştir. Evet Kur’an’daki bu yasağın konuş şekli ve psikolojik tekniği, insan yaratılışına çok uygundur. Önce içkinin zararları anlatılmış, sonra sarhoşken namaza yaklaşmamak emredilmiş ve daha sonra da iman yönünden iyice pekleşen ve imanlı kalblerine hitap edilenler yani İslâmî esasları tatbik etme alışkanlığı kazanan bir insanlara içkinin, şeytanın amelinden bir pislik olduğu ifade edilerek kesinlikle yasaklığı açıklanmıştır. Birinci devrede vicdanlar hazırlanmış; İkinci devrede ibadet programı noktasından zaman imkânsızlığı bir engel olarak gösterilerek iktisadî yönden de içki levazımatından sıyrılma hazırlığı yapılmasına imkân verilmiş, Üçüncü devrede her şey halledilmiştir. Yasaklayan âyetin haberini alan hiçbir kişi son kadehi bir daha yudumlamamıştır. Halbuki İslamiyetten önce câhiliyyet devrinde yaşayan meşhur Arap şairi İmri’ü’l-Kays şarap içerken babasının öldürüldüğünü haber alınca kendisini içkiden alamamış: “-Bugün içmek lazım, yarın intikamı düşünürüz” deyivermiştir.
Şimdi ise, 1919 senesinde içki ile yapılan 1933’de sona eren bir mücadeleyi ele alalım: Evet 1919’da Amerika’da İÇKİ YASAKLANDI. Bu yasağın tatbiki için şu tedbirlerin alınmasına karar verildi.
1-Bütün donanma, kıyıları kontrol edecek.
2-Uçaklar havadan kontrol edecekler.
3-Bütün polis tekniği seferber edilecek.
Bu tedbirlerin hepsi alındı, fakat netice tamamen başarısız olunca, 1933 Aralık ayında İÇKİ YASAĞINI kaldırdılar.