Turancı görüşleri savunanlar arasından yazarlar, mütefekkirler, bilim adamları, milletvekilleri ve parti başkanları çıktı.
1944-45 Türkiye’sinde tek parti rejimi vardı. II. Dünya Savaşı’nın sonuna gelinmişti. Ankara, Almanların müttefiklere karşı muzaffer olacağını düşünüyordu. Ancak Almanya’nın savaşı kaybetmesi sonrası rüzgâr Hitler’in aleyhine döndü. O güne kadar devlet nezdinde kabul gören ‘Nasyonal sosyalizm’e yakın fikirler bir anda “tehlike” olarak sayılmaya başlandı.
Türkçü görüşleri ile bilinen Nihal Atsız (1905-1975), Orhun Dergisi’nde 1 Mart 1944 ve 1 Nisan 1944’te iki açık mektup kaleme aldı ve Halk Parti'yi komünistlere karşı yeterince mücadele etmediği için eleştirdi. Dergi derhal toplatıldı. Atsız hakkında dava açıldı. 26 Nisan’da Ankara adliyesi duruşma salonu gençler tarafından doldurulmuştu.
3 Mayıs'taki ikinci duruşmada ortam çok gergindi. Reha Oğuz Türkkan’ın organize ettiği öğrenciler Ulus’a doğru yürüyüşe geçti; Meclis, bakanlık ve başbakanlık önünde hükümet protesto edildi.
Tek parti iktidarı, ilk defa karşılaştığı bu demokratik eyleme çok sert tepki gösterdi. Polisin müdahalesi ile kalabalıklar dağıtıldı. Çok sayıda insan gözaltına alındı. Ama asıl dalga sonra gelecekti. Olaylar vesile edilerek Türk milliyetçilerinin önde gelenleri tutuklandı. Ülkede tam bir devlet terörü estirildi.
İktidarın elinde, 47 kişiden oluşan bir “kara liste” vardı. Milliyetçi aydınların evlerine ve iş yerlerine baskınlar düzenlendi. Kitaplarına ve mektuplarına el konuldu. Aylar boyunca hücrelerde tutuldular. Önceden hazırlanan ifade tutanaklarını imzalamaları istendi. O metinlerde, ‘Hükümet darbesi yapacak gizli bir örgüt kurdukları, bu yolda çalışmak için ant içtikleri vs’ yazıyordu. Ancak ülkenin çeşitli yerlerinden getirilen farklı meslek gruplarından insanların bu örgütü nasıl ve nerede kurdukları, hangi eylemlere imza attıkları ile ilgili bir kanıt konamıyordu. Önceden yazılmış ifadeyi imzalamayanlar ‘tabutluk’ denilen yerlerde korkunç işkencelerden geçirildi. O tarihte üsteğmen olan Alparslan Türkeş, cezaevinde yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
“Tabutluk adıyla anılan veya savcı Kazım Alöç ve emniyet müdürü Ahmet Demir tarafından ‘mutena hücre’ diye ifade edilen yer, yarım metrekarelik bir yerdir. Nihayet 40 santimetre genişliğinde, 50 santimetre uzunluğunda ve 2,5 metre yüksekliğinde beton duvar içerisinde açılmış oyuklardır. Bu beton oyukların duvarlarından içeriye sokulanları belinden ve kollarından duvara bağlamak için demir prangalar vurulmaktadır. Ayrıca oyuğun tepesine üç adet beşer yüz mumluk ampul konulmuştur. İçeriye kapatılan insan demir prangalarla belinden ve kolundan duvara bağlanıp 24 saat, 48 saat hatta daha fazla aç susuz bırakılırdı. Bazı sanıkların tabii ihtiyacı için dahi kapı açılmaz ve büsbütün perişan duruma düşmeleri sağlanırdı. Buna diri diri fırına sokulma denmez de ne denir?”
Aralarında üniversite profesörü, öğretmen, subay, doktor ve üniversite öğrencileri bulunan 34 kişi, nihayet 7 Eylül 1944 günü yargı karşısına çıkarıldı. Türkçüler, ‘hükümeti devirmeye teşebbüs, Turancılık gayesiyle gizli cemiyet kurarak, millete ve vatana karşı hıyanet hareketine teşebbüs etmekle” suçlanıyordu. Davanın gerçek hâkim ve savcısı Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ydü. Milli Şef, 19 Mayıs nutkunda hükmü vermişti:
“Turancılar, Türk milletini bütün komşuları ile onarılmaz bir surette derhal düşman yapmak için bire bir tılsım bulmuşlardır. Bu kadar şuursuz ve vicdansız fesatçıların tezvirlerine, Türk milletinin mukadderatını teslim etmemek için elbette Cumhuriyetin bütün tedbirlerini kullanacağız. Fesatçılar genç çocukları ve saf vatandaşları, aldatan fikirlerini millet karşısında açıktan açığa münakaşa edemeyeceğimizi sanmışlardır. Aldanmışlardır ve daha çok aldanacaklardır.”
Mahkemeler başladığında hukuksuzluklar ortaya döküldü. Mazlumlar, kendilerine atfedilen suçlamaları tek tek çürüttü. Haftada 3 gün olmak üzere 65 oturum devam eden mahkeme, 29 Mart 1945 tarihinde sonuçlandı. Reha Oğuz Türkkan ve Alpaslan Türkeş’in de aralarında bulunduğu 13 kişi beraat etti. 10 kişi, çeşitli cezalara çarptırıldı. Yüksek Askeri Temyiz, 1 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi’nin mahkûmiyet kararını hem esastan hem de usul bakımından bozdu. Nisan 1947 tarihinde açıklanan nihai kararda, suçlu görülenlerin tamamı beraat etti. Türkçü görüşleri savunan mazlumlar arasından yazarlar, mütefekkirler, bilim adamları, milletvekilleri ve parti başkanları çıktı. 3 Mayıs Türkçülük günü ilan edildi, 1954'ten bu yana kutlanıyor.
Zalimlere gelince; Davanın hakimi, savcısı ve emniyet Müdürü işkenceden geçirilen kişilerin açtığı davalarla boğuşmak zorunda kaldı. Ankara Valisi Nevzat Tandoğan intihar etti. Bakan Hasan Ali Yücel, 1944 sonrası kurulan hükümette görev alamadı. Şükrü Saraçoğlu, bir sonraki dönem başbakan seçilemedi. İsmet İnönü, ebefi şeflikten oldu, ilk serbest seçimi kaybetti.
Ali Emir Pakkan
Twitter @AliEmirPakkan