Avrupa ile Türkiye arasında idam düğümü

Türkiye’de idam cezasının yeniden yürürlüğe girmesi tartışma yaratan konulardan biri. Kayhan Karaca analizinde, ölüm cezası uygulayan bir devletin Avrupa Konseyi ve AB’ye üyeliğinin mümkün olmadığına dikkat çekiyor.




Türkiye ölüm cezasını, üyesi olduğu Avrupa Konseyi bünyesinde imzaya açılmış hukuksal açıdan bağlayıcı protokolleri imzalayarak kaldırdı. Ankara, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (AİHS) ek olarak hazıranan ve ölüm cezasının savaş halleri dışında kaldırılmasını öngören 6 numaralı protokolü 15 Ocak 2003 tarihinde imzaladı, 12 Kasım 2003 tarihinde onayladı, 1 Aralık 2003 tarihinde de yürürlüğe koydu.

Ankara, ölüm cezasını, savaş ve yakın savaş tehdidi dahil her koşulda kaldıran 13 numaralı protokolü ise 9 Ocak 2004’te imalayıp, 20 Şubat 2006’da onayladı. Protokol Türkiye’de 1 Haziran 2006 tarihinde yürürlüğe girdi. Türkiye bu iki protokolü imzalayıp onaylarken hiçbir çekince veya görüş sunmadı. Protokollerin imzalanıp onaylanması Ankara’nın Avrupa’daki imajına olumlu katkıda bulundu. Ölüm cezasının kaldırılması Türkiye’nin Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin (AKPM) siyasi denetim sürecinden çıkarılmasında önemli rol oynadı.

Avrupa Birliği, tüm organlarıyla, ölüm cezasının yeniden ceza kanununa eklenmesinin Ankara'nın zaten fiilen donmuş olan üyelik müzakerelerini daha da çıkmaza sokacağı mesajını 15 Temmuz'dan bu yana her fırsatta veriyor. Fakat Ankara için bu alanda asıl sorun, üyesi olmak istediği AB cephesinde değil, 1949 yılından bu yana üyesi olduğu Avrupa Konseyi cephesinde yatıyor. Avrupa kıtasında ölüm cezasıyla ilgili kriterler Avrupa Konseyi ve bir Avrupa Konseyi organı olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından belirleniyor. Türkiye'nin ölüm cezasını yeniden ceza kanununa eklemek ve uygulamak için bu protokollerden imzasını çekmesi gerekiyor. Ancak AİHS'nin vazgeçilmez parçası haline gelmiş bu protokollerden imza çekmek Avrupa Konseyi sisteminden dışlanmak ve taraf olunan AİHS ile çelişkiye düşmek anlamına geliyor.
  
Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland, Avrupa İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks ve AKPM yetkilileri son zamanlarda bu konuda Ankara'yı defalarca uyardılar. Buna rağmen, ölüm cezasının kaldırılması halinde Ankara'ya karşı tutumun ne olacağına, Avrupa Konseyi'nin karar organı olan Bakanlar Komitesi, yani Avrupa hükümetleri karar verecek. Avrupa Konseyi kulislerinde, ölüm cezasını yeniden ceza kanununa dahil edecek Türkiye için Strasbourg'da siyasi ve diplomatik açıdan sancılı bir dönemin başlayacağı senaryoları konuşuluyor. Avrupa Parlamentosu'nun Türkiye raportörü Kati Piri, bu sancılı dönemin ne olabileceğini "Bir hükümet, kabul edilmesi halinde, AB ve Avrupa Konseyi ile ilişkileri tamamen bitirecek bir öneride nasıl bulunabilir?" sorusuyla özetledi.


İdam Avrupa'dan nasıl silindi?

İkinci Dünya Savaşı'nın hemen ertesinde kurulan Avrupa Konseyi, ölüm cezasının Avrupa genelinde kaldırılması amacıyla 1980’li yılların başlarından itibaren çalışma başlattı. Bu çalışma 1983 yılında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS) ek 6 numaralı protokolün Avrupa devletlerinin imzasına açılmasıyla sonuçlandı. Avrupa ve dünyada bir ilk olan protokol, ölüm cezasının savaş veya yakın savaş tehdidi dışında kaldırılmasını öngörmekteydi.
AİHS’ye ek 6 numaralı protokol bugüne kadar Avrupa Konseyi üyesi 47 ülke tarafından  imzalandı. Protokolü imzalamış olmakla birlikte onaylamayan tek devlet Rusya. Fakat Moskova protokolü onaylayacağına dair Avrupa Konseyi'ne taahhüdde bulundu ve idam üzerinde moratoryum uyguluyor.

Avrupa Konseyi, Soğuk Savaş’ın sona ermesinin de yarattığı ivmeyle, 1985’te yürürlüğe giren 6 numaralı protokolle yetinmeyip, ölüm cezasının, savaş ve yakın savaş tehdidi dahil her halde kaldırılmasını öngören, hukuksal açıdan bağlayıcı yeni bir belgenin hazırlığına başladı. Kısaca 13 numaralı protokol olarak bilinen bu belge 2002 yılında imzaya açılıp, 2003 yılında yürürlüğe girdi. Azerbaycan, Ermenistan ve Rusya dışındaki tüm Avrupa devletleri tarafından onaylandı.
Bugün Avrupa Konseyi üyesi olmayan Belarus hariç hiçbir Avrupa ülkesinde ölüm cezası uygulanmıyor. Ölüm cezasını uygulayan bir ülkenin Avrupa Konseyi üyesi olamayacağı söyleniyor.

AİHM ve ölüm cezası

Ölüm cezasının kaldırılması Avrupa açısından öncelikle bir insan hakları sorunu. Cezanın kaldırılması 1950’li yılların başlarında kaleme alınan AİHS’nin ilk halinde yer almıyordu. 6 ve 13’üncü protokollerle sonradan eklendi. Sözleşmenin bekçisi olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yakın geçmişte aldığı kararlarla ölüm cezası konusunda Avrupa hukuku açısından yeni bir dönem başlattı. AİHM, iki İngiliz askerinin cinayetine karışan, fakat idam edilme korkusuyla Irak yönetimine iade edilmek istemeyen Iraklı iki Sünni Müslümanın İngiltere’ye karşı açtığı davada 2010 yılında kararını açıkladı. 6 ve 13’üncü protokollerin AİHS’nin ölüm cezasını her koşulda yasakladığını belirtti.
Mahkeme bununla da kalmayıp, “ölümün önceden bilinmesi sonucu, devlet yetkilileri tarafından kişiye fiziksel acı ve psikolojik eziyet yaşatılarak, bu kişinin bilerek ve kasti bir şekilde harap edilmesini içeren ölüm cezasının, AİHS’nin 3. maddesine aykırı olarak, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele teşkil ettiğine” hükmetti. Bir diğer deyişle, günümüz Avrupa Konseyi coğrafyasında bir kişiyi ölüm cezasına mahkum etmek otomatik olarak AİHS’nin ihlali anlamına geliyor.

Avrupa Konseyi'nin gerekçeleri

Ölüm cezasının kaldırılması sadece insan hakkı ihlali olarak da görülmüyor. Avrupa Konseyi, idamın pratikte “adalet getirmediğini” söylüyor. Avrupa Konseyi,  BM gibi, infazların suç oranı üzerinde müebbet hapis cezasından daha caydırıcı olmadığını belirtiyor. ABD’de gerçekleştirilen bir araştırma da ölüm cezasının uygulandığı eyaletlerdeki suç oranının diğerlerine oranla daha az olmadığını göstermekte.
Avrupa Konseyi masum bir bireyin infaz edilmesi riskine de dikkat çekip, ABD’de 1976 yılından bu yana ölüm cezasına mahkum edilmiş 113 kişinin ölüm koridorunda beklerken suçsuz olduklarının fark edilip serbest bırakıldığını hatırlatıyor.
Ölüm cezasına karşı tavrın arkasında yatan nedenlerden biri de şiddet veya teröre başvurarak kendi kanunlarını kabul ettirmeye çalışanların önüne geçmek. Avrupa Konseyi, şiddet veya terörle siyasi veya dini emellerine ulaşmak isteyenlerin ölüm cezasına mahkum edilmesinin, bu kişileri kahraman yapma riskine dikkat çekiyor. Saddam Hüseyin’in idam edilmesinin, örneğin, Irak’a barış veya adalet getirmek bir yana, ülkeyi daha da böldüğünün altı çiziliyor.
Avrupa Konseyi uzmanları, işlenen suç ne derece korkunç olursa olsun, ölüm cezasının kurbanların haklarını savunmadığını, kurban tarafından çekilen acıyı dindirmediği gibi kurbanı da hayata geri döndürmediğini söylüyorlar.

İdamın kaldırılmasının tarihçesi

Ölüm cezasını kaldırma düşüncesi eski Anadolu ve Mezopotamya uygarlıkları döneminde çıkarılan kanunlara kadar gidiyor. Fakat bu düşüncenin kurumsallaşması, Milanolu aristokrat filozof Cesare Bonesana tarafından yazılan ve ilk defa ölüm cezasını sorgulayan “Dei Delitti e Delle Pene” (Suçlar ve Cezalar Hakkında) adlı eserle başladı. 18’inci yüzyılda Diderot ve Voltaire, 19. yüzyılda ise Victor Hugo tarafından desteklenen, hatta zenginleştirilen eser sayesinde ölüm cezasına bakış kökten değişikliğe uğradı.

San Marino (1848), Venezuela (1863), Portekiz (1867), Hollanda (1870) ve Kosta Rika (1877) gibi birçok ülke daha 19’uncu yüzyıl sona ermeden ölüm cezasını savaş halleri dışında kaldırma kararı aldı. Bu kervana 20. yüzyılın ilk yarısında Norveç (1905), İsveç (1921), Danimarka (1933) ve İsviçre (1942) gibi ülkeler eklendi.
İkinci Dünya Savaşı sonrası bu eğilim daha da hızlandı. İtalya (1947), (Batı) Almanya (1949), Avusturya (1950), İsrail (1954), Yeni Zelanda (1961) Birleşik Krallık (1973), Kanada (1976), İspanya (1978), Brezilya (1979), Fransa (1981), Avustralya (1984) ve Arjantin (1984) Soğuk Savaş’a rağmen bu cezayı hukuk sistemlerinden çıkarmaya başladı. Soğuk Savaş sonrası Orta ve Doğu Avrupa’nın eski sovyetik cumhuriyetleri ile Orta Asya cumhuriyetleri de ölüm cezasını hukuk sistemlerinden çıkardı.

Bugün dünyada BM tarafından resmen tanınan devletlerin yarısından fazlasında ölüm cezası bulunmuyor. Uluslararası Af Örgütü verilerine göre 140 ülke tamamen ya da büyük ölçüde ölüm cezasını kaldırmış durumda, 58 ülke ise cezayı yasalarında tutmaya devam ediyor. Japonya ve eyaletlere bölünmüş ABD’nin spesifik konumunun (18 eyalet idam cezasını kaldırdı) yarattığı istisnalar dışında ölüm cezası bugün öncelikli olarak demokrasisi ya hiç olmayan ya da az gelişmiş ülkelerde uygulanıyor. 2015 yılında dünya genelinde idamların yaklaşık yüzde 90’ı Suudi Arabistan, İran ve Pakistan’da gerçekleşti.

04 Kasım 2016 12:04
DİĞER HABERLER