''BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ TÜRKİYE'DE GERÇEK MANADA UYGULANMIYOR''
‘’Demokrasilerde en önemli unsurlardan biri olan medya özgürlüğünün an itibarıyla Türkiye'de gerçek manada uygulanmadığını gösteriyor. Bunu, büyük bir endişeyle izliyoruz. Ve Sosyalist grup olarak bu durumu nasıl gördüklerini tartışmak üzere Türkiye'den çok sayıda gazeteciyi davet edeceğiz. Neler yapılması gerektiğini, hangi noktada arabuluculuk yapabileceğimizi ya da bir demokrasinin olmazsa olmazı olan basın hürriyetinin daha fazla hayata geçirilmesine nasıl yardımcı olabileceğimizi tartışacağız.’’
''TÜRKİYE'DE GAZETECİLERİN DÖVÜLMESİ ARTIK ŞAŞIRTICI GELMİYOR''
‘’Son haftalarda ve aylarda yaşananları görünce, bu tür şeyler artık şaşırtıcı gelmiyor. Bu da gerçek bir endişe kaynağı. Çünkü burada tek bir vakıa yok. Durum giderek kötüleşiyor. En azından dışarıdan benim intibam böyle. Avrupa Birliği'ne yakınlaşmak isteyen Türkiye'nin basın hürriyeti saygı göstermesi gerektiğini apaçık bir şekilde ilan etmeliyiz. Maalesef şu anda medya özgürlüğüne saygı duyulmuyor.’’
''MÜLTECİ YÜKÜ İÇİN TÜRKİYE'YE DAHA FAZLA YARDIMDA BULUNMALIYIZ''
‘’Türkiye yıllardır 2-3 milyon Suriyeli mülteciyi misafir ediyor. Bu, gerçekten bizim ders almamız gereken bir şey . Hükümetiniz bu konuda tamamen haklı: Mülteci yükü için Türkiye'ye daha fazla mali yardımda bulunmalıyız. Çünkü “onlar barındırsın, onlar muhatap olsun ve bedelini de tek başına ödesinler.” düşüncesi adil değil. Şimdi geç de olsa adil bir yaklaşım var. Bu noktada ifrata kaçmak istemem. Bazı meslektaşlarım Türkiye'nin yaptıklarının yeterli olmadığını söylüyor. Evet , doğrudur. Belki mülteciler için çok zor olan durumlar da vardır. Fakat 2-3 milyon mülteci sayısı, devasa bir rakam ve bunu takdir etmeliyiz. Sadece hükümetin değil Türk halkının da bu durumla yaşamak zorunda kaldığını görmeliyiz. Türkiye çok şey yaptı ve şimdi sıra bizde. En azından mali yükü paylaşmalıyız.’’
''ERDOĞAN'IN BRÜKSEL ZİYARETİNDE BİR AL-VER PAZARLIĞI OLDUĞUNA EMİNİM AMA...''
‘’Bir al-ver olduğuna eminim. Fakat bu pazarlık, Türkiye'ye yönelik eleştirilerin yumuşatılması konusunda değil. Çünkü böyle bir şey yanlış olur. Türkiye'nin mülteciler hususunda yaptıklarına minnettar olsanız da, “bu yükü paylaşmalıyız” deseniz de eğer ortak amacımız olan Türkiye'nin bir gün Avrupa Birliği üyesi olması hedefimize bağlıysak- ki ben hala bu projenin destekçisiyim- öyleyse eleştirmek zorundayız. Bunu, dostların birbirlerini eleştirmesi gibi yapmalıyız. Fakat bu eleştiriler, çok net olmalı. Size, Brüksel'de hiçbir kimsenin içinde 'daha az eleştiri' olsun denen bir şeyi imzalayamayacağını söyleyebilirim.
''AP'DE HİÇBİR KİMSE İÇİNDE 'DAHA AZ ELEŞTİRİ' OLSUN DENEN BİR ŞEYİ İMZALAMAZ''
“Parlamento artık (Türkiye'yi) eleştirmeyecek” şeklinde bir anlaşmaya imza atamazsınız. Bir tarafta müspet gelişmeleri, görmek istediğimiz şeyleri diğer taraftan da problemleri açıkça söylemeliyiz. Zaman zaman ifrata kaçsak da eleştirme hakkımız var.
''EĞER BEN ŞANSÖLYE OLSAYDIM ŞİMDİ GİTMEZDİM''
‘’Eğer ben şansölye olsam, şimdi gitmem. Türkiye'nin iyi bir dostuyum ve görüşmeyi de çok isterim ama seçimlerden sonra tabi ki. Merkel Türkiye ile yakın ilişki kurulmasını destekliyor. Türkiye ile imtiyazlı ortaklık çağrısı yapıyor. Bu konuda daha fazla detaya girmek istemiyorum. Merkel'in, Türkiye'ye düşman olduğunu veya Türk halkını sevmediğini söyleyemem. Fakat ziyaret konusunda daha dikkatli olurdum ve şimdi Ankara'ya gitmezdim. Ziyareti seçimlerden birkaç hafta sonra yapardım.’’
''7 HAZİRAN SONRASI HER ŞEYİN BİRDEN BİRE DEĞİŞMESİ KİMSENİN ANLAYAMADIĞI BİR ŞEY''
‘’İktidar partisinin mutlak çoğunluğu kaybettiği son seçimlerin ardından birden bire her şeyin değişmesi, burada hiç kimsenin anlayamadığı bir şey. Belki bunun sebebi, HDP'nin seçim başarısıdır. Duyduğum şey bu. Anlayabileceğim bir sebep. Fakat tam bilemiyorum.’’