Samanyoluhaber.com yazarlarından Ertuğrul İncekul çokça tartışılan bir konuyu 'Avrupa'da Müslüman Olmak' başlıklı yazısında ele aldı.
Avrupa'nın merkezi şehirlerinde yürürken her şey normal görünür: Viyana, Berlin,Lizbon, Brüksel, Madrid, Stockholm, Amsterdam.. modern mimariler, renkli reklam panoları, kahve kokusu, yeşil parkları, kalabalık caddeler… Fakat bütün bu “çok kültürlülük” manzarasının arkasında görünmeyen bir duvar yükseliyor: Ayrımcılık. Aşırı sağ partiler popülist söylemlerle yönetimlerde yükseliyorlar, daha etkili hale geliyorlar. Gizli bir duvar örülüyor ve o duvar, özellikle Müslümanlar için gittikçe daha kalın ve daha soğuk hale geliyor. Son yıllarda Avusturya, Hollanda, Fransa, Portekiz, İtalya, Almanya, Polonya gibi ülkelerde aşırı sağ artışı gözlemleyebilirsiniz.
Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansı (FRA) geçtiğimiz günlerde “AB’de Müslüman Olmak” başlıklı yeni bir rapor yayımladı. 13 ülkede yaşayan yaklaşık 9600 Müslüman bireyle yapılan araştırma, bir gerçeği yeniden yüzümüze çarpıyor: Avrupa’da Müslüman olmak hâlâ eşit yurttaş olmak anlamına gelmiyor.
“Bir işe başvuruyorum, ama adım engel oluyor.”
Rapora göre her iki Müslümandan biri (%47), son beş yılda ırkçı ya da din temelli ayrımcılığa uğradığını söylüyor. Bu oran 2016’da %39’du. Ayrımcılığın en yoğun yaşandığı ülkelerse sırasıyla Avusturya (%71), Almanya (%68) ve Finlandiya (%63).
En fazla ayrımcılık iş başvurularında (%39) ve işyerlerinde (%35) yaşanıyor. Gençler, engelliler ve dini kıyafet taşıyan bireyler bu alanlarda daha da dezavantajlı durumda. 2016’ya göre iş başvurusunda ayrımcılık %8, işyerinde %12 artmış durumda.
Başörtüsü: Bir bez parçası değildir
Başörtüsü takan Müslüman kadınların yaşadığı ayrımcılık, verilerle de destekleniyor. Özellikle genç kadınlarda bu oran %58’e kadar çıkıyor. Genel ortalamaya bakıldığında bile başörtülü kadınların %45’i iş başvurularında ayrımcılığa uğradığını belirtiyor.
Avrupa toplumu, Müslüman kimliği görünür olduğunda rahatsız oluyor. “İçimizde olun ama çok da belli etmeyin” diyen sessiz bir toplumsal baskı hâkim.
“Bu evi kiralayamayız, çoktan tutuldu.”
Ev ararken ayrımcılıkla karşılaşan Müslümanların oranı %35. 2016’da bu oran %22 idi. Bu artış, konut piyasasında ayrımcılığın yaygınlaştığını gösteriyor. Engelli Müslümanlarda bu oran %46’ya kadar çıkıyor.
Ayrıca Müslümanların %40’ı aşırı kalabalık konutlarda yaşıyor (genel ortalama %17), %31’i ise temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanıyor (genel nüfusta %19).
Polis durduruyor, ama neden?
Polis tarafından durdurulan Müslümanların %49’u, bu uygulamanın ırk veya dini profil nedeniyle yapıldığını düşünüyor. Bu oran, güvenlik kurumlarına olan güveni doğrudan etkiliyor. Özellikle genç erkekler ve dini semboller taşıyan bireyler bu uygulamalara daha fazla maruz kalıyor.
Sözlü ve fiziksel saldırılar: Görünmez travmalar
Katılımcıların %27’si sözlü tacize, %4’ü ise fiziksel saldırıya uğradığını belirtiyor. Bu saldırıların çoğu kamusal alanda ve tanımadıkları kişiler tarafından gerçekleşiyor. Saldırı riski, dini kıyafet taşıyan kadınlarda ve genç erkeklerde daha yüksek.
Peki ya çözüm?
FRA’nın önerileri şunlar:
Irkçılık ve İslamofobiye karşı özel politikalar geliştirilmeli.
Ayrımcılık verileri düzenli toplanmalı ve şeffaf biçimde paylaşılmalı.
Eşitlik kurumları bağımsız, güçlü ve etkin hale getirilmeli.
Polis uygulamalarında ırkçı profil oluşturma son bulmalı.
Eğitim, istihdam, konut ve sağlık alanlarında eşit erişim garanti altına alınmalı.
Nefret suçlarıyla mücadele ve toplumsal bilinçlenmenin artırılması önemli bir ihtiyaç. Irkçılığa karşı dayanışma göstermek; Müslüman çocukların ve gençlerin haklarını bilmeleri, nefret söylemine karşı seslerini duyurabilmeleri kritik önem taşıyor?
Avrupa’da yükselen İslamofobi ve ırkçılığa rağmen, Müslüman topluluklar demokratik yollarla haklarını savunmaya, kültürel zenginliklerini topluma katkı olarak sunmaya devam ediyor. Fakat entegrasyon ve farklılıklara saygı konusunda atılacak daha çok adım bulunuyor. Bu konuda daha önce kaleme aldığım Göç ve Entegrasyon veya Yeni Bir Döneme Girerken yazılara göz atılabilir.
Bugün Avrupa’da bir Müslüman olarak yaşamak, çoğu zaman tam bir aidiyet duymama hissini de beraberinde getirebiliyor. Özellikle kadınların başörtüsü ile toplumda yer edinmeleri oldukça zor görünüyor. Kimliğini görünür kıldığında yalnızlaşıyor, görünmez kaldığında kendinden uzaklaşıyor.
Eşit yurttaşlık sadece yasal metinlerle,kanunlarla değil, o metinlerin hayata geçmesiyle mümkündür. Avrupa, bu demokrasi ruhunu yeniden hatırlamak zorunda.Yeniden ırkçılıktan uzak, insan merkezli politikalarını, uzlaşma yollarını artırmalı. Yoksa uzun yıllar ve çabalarla inşa ettiği değerleri kendi elleriyle yıkmaya devam edecek.
Kaynak: Being Muslim in the EU – Experiences of Muslims