Vuslatın Ardından: Görünüşte anma gibi ancak Hizmet Hareketi'nin sessiz dönüşümüne işaret ediyor
İşte Aydoğan Vatandaş'ın yorumunun tamamı:
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin vefatının ardından düzenlenen “Vuslatın Ardından” anma turnesinin ABD ayağı geçtiğimiz hafta sonu New Jersey’de Felician Üniversitesi’nin Breslin Sahne ve Sanat Merkezi’nde görkemli bir finalle tamamlandı. Bin 500 kişilik salonun hıncahınç dolduğu program, yüzeyde bir anma etkinliği; ancak derinlerde Hizmet Hareketi’nin geçirdiği dönüşümün izlerini taşıyordu.
Programın açılışında Kuzeydoğu Amerika Sivil Platformu Başkanı Dr. Erkan Ertosun’un sözleri, perspektif vermesi bakımından önemliydi: “Evet, Hocaefendi artık aramızda değil ama idealleri ve aksiyonu yaşamaya devam ediyor.”
Bu cümle, gecenin sosyolojik anlamda da dönüştürücü bir boyut taşıdığını açıkça ortaya koyuyordu. Onun yokluğunda, hareket artık Hocaefendi’nin işaret ettiği bir değerler bütününe, yani kolektif bilince dayalı bir döneme işaret ediyor.
Kültür ve sanatın diliyle yeniden kuruluş
Programın içeriği, klasik bir dini törenin ötesindeydi. Genç sanatçılar sahneye “Nâmın Duyulsun” şiiriyle çıktı; ardından tiyatro skeçleri, Gülen’in hayatının önemli duraklarını temsil etti: Erzurum’daki çocukluk, Edirne’deki manevi yürüyüş, İzmir’deki gençlik yılları, Burdur’daki sorgular…
Sanat burada bir süs öğesinden çok, kolektif hafızanın dili olmuş durumda.
Bu, vaaz ve hitap geleneğini dışlamayan ama duyguyu sanatla işleyen bir anlatımı da benimsemekten çekinmeyen bir tarz.
Sahnede sadece bir lider anılmıyor, aynı zamanda bir kültür aktarımı gerçekleşiyordu. Programın sonunda hep birlikte söylenen “Yeni Bir Dünya” parçası, gecenin ruhunu özetliyordu: “Dönersek kalleşiz…”
Bu söz, bir bağlılık yemininden çok, bir varoluş kararlılığını düşündürüyor.
Küresel bir kimliğin doğuşu
En dikkat çekici unsur ise sahneye çıkan sanatçıların çeşitliliğiydi. Tanzanya’dan Said, Arnavutluk’tan Arseldi, Almanya’dan Melike… Hepsi kendi dilinde ama aynı duyguyla söylüyordu. Bu manzara, hareketin artık Türk kimliğini aşan küresel bir aidiyete dönüştüğünü gösteriyor.
Bir zamanlar Türkiye merkezli eğitim ve hizmet faaliyetleriyle anılan yapı, şimdi çokkültürlü bir vicdan hareketine dönüşmüş durumda. Yani Hizmet Hareketi artık farklı coğrafyalarda yaşayan ama aynı ideali paylaşan bireylerin ortak alanı haline gelmiş durumda.
Sahnede yaşanan her performans adeta toplumsal bir terapi gibiydi. “Bu adam benim hocam” dizeleri okunurken salondaki sessizlik, özlemin yanı sıra kolektif bir iyileşmenin göstergesiydi.
Son yıllarda yaşanan travmalar, tutuklamalar, sürgünler ve kayıplar, Hizmet Hareketi’nin hafızasında derin yaralar açtı. Fakat bu program, o acının duaya, müziğe, sanata dönüştüğünü gösterdi. Dr. İsmail Büyükçelebi’nin şu sözleri bu durumu özetliyordu: “Bu programlar elimize kolumuza can getiriyor.”
Yeni bir Hizmet dönemi…
Hocaefendi’nin yokluğunda hareketin yönü artık daha sessiz, daha kültürel, daha evrensel bir hatta ilerliyor. Hocaefendi’nin bıraktığı anlam dünyası merkeze alınıyor. Dini söylemin yanı sıra, sanatla yoğrulmuş bir ahlaki söylem öne çıkıyor. Bu, Hizmet’in zamanın değişen diline de verdiği bir cevap olarak okunabilir.
Emeği geçen herkese teşekkürler…