Aynı yöntem , aynı söylem , bir fark yok....

Görüldüğü üzere Hitler’den beri aynı yöntem, aynı şekilde minik farklılıklarla uygulanmaya devam ediyor ve kullanılan biçim kadar söylemler de aynı.

NACİ KARADAĞ- TR724.COM

70’li yıllarda Latin Amerika’nın en güzel ve en zengin ülkelerinden biriydi Venezuela. Resmi rakamlara göre Venezuela, 300 milyar varil ile dünyanın en büyük kanıtlanmış petrol rezervine sahip, petrol milyarderi olan Suudi Arabistan bile 267 milyar varille ikinci…

Bu sebeple, 1960 yılında beş ülke tarafından kurulan Petrol İhracatçısı Ülkeler Organizasyonu (OPEC) kurucuları arasında İran, Irak, Kuveyt, Suudi Arabistan ile beraber Venezuela da vardı.

Bugün ise durum epey farklı. Bakın şu tablo 60 yıl öncesi ile bugünü karşılaştırıyor:

(Günlük/Bin varil) (koyu olanlar 1960/açık olanlar bugün)

Pekiyi nasıl oldu da, dünyanın en varlıklı ülkelerinden biri olan Venezuela bu hale düştü.

Hikaye çok tanıdık aslında. Hatta Nasreddin Hoca misali, kendileri eşekten düştükleri için Türkiye’yi uyarmak için nasıl bu hale geldiklerini anlatan bir video bile çektiler. Bakın video şöyle:



1970’lerin sonlarına doğru ekonomisi çöküş sinyalleri veren Venezuela’nın en büyük sıkıntısı devlete hakim olanların yaptıkları yolsuzluklardı. Her şeyi devletleştiren siyasi güçleri bir süre sonra pes etti ve 1989’da Carlos Andreas Perez, ikinci defa seçimleri kazanıp, daha önce yaptığı hataları yapmamak için bir teknokratlar hükümeti kurdu, IMF desteği ile mali disiplini ön plana çıkaran, “Büyük Dönüşüm” adında bir paket açıkladı.

Her ne kadar programın başarılı yanları olsa da, önüne geçilemeyen yolsuzluklar, kemer sıkma politikalarının yükü, düşen petrol fiyatları ile birleşince “Caracazo” diye anılan büyük protesto dalgaları ile sonuçlandı.

Toplumsal kriz, 1992’de iki darbe girişimi (biri Hugo Chavez tarafından), 1993’te Perez’in yolsuzluk nedeniyle görevden edilmesi ile devam ederken, ekonomik krizler de daha yoğunluklu olarak devam ediyordu.

Chavez, Perez’i devirememişti ama görevinden azledilip yerine Rafael Caldera’yı geçirmeye başarmıştı. Caldera belki de hayatının hatasını yapıp darbecileri affetti, bunların arasında Chavez de vardı. Halk artık bitmiş ve siyaseten kurtuluş imkanı olmadığına inanmıştı artık!

94’te hükümeti devralan Rafael Caldera petrol endüstrisine yabancı yatırımları tekrar teşvik edip, azami petrol üretimi ve ihracı stratejisi ile Venezuela’nın petrol üretimi 1974’ten beri ilk defa tekrar günde 3 milyon varilin üzerine çıkardı, 1998’de günde 3.5 milyon varile yaklaştı.

Caldera’nın amacı, PDVSA’yı uluslararası ortamda rekabet eden bir firma haline getirmekti. Ancak bir kere daha 1998-2000 yılları arasındaki ekononomik krizler nedeniyle düşen petrol fiyatları tekere çomak soktular. Caldera, 1998 sonunda seçimlerde Hugo Chavez’e yenildi.

Chavez’in popülist politikaları, iyi niyetli ya da bilgisizce, Venezuela ekonomisinin ana gelir kaynağı petrol üretiminin önümüzdeki yıllarda tekrar toparlanmasını imkansız hale getirdi.

Daha önemlisi Chavez, hiç ölmeyecekmiş gibi devletin tüm kodlarıyla oynadı, Venezuela’da tekrar tamir edilemeyecek yapısal değişiklikler yaptı. Her şeyi kendine bağlamıştı.



Fakir halka devlet yardımı dağıtarak yaşanan çöküşü gözden kaçırmayı başardı.

Referandum düzenledi kazandı, kendi milis gücünü kurdu ve tüm dünyanın Venezuela’yı kıskandığına halkı inandırmayı başardı.

Ülke muazzam bir çöküşe doğru tam gaz giderken çıkardığı KHK’lar ile Venezuela’yı adeta bir çiftlik gibi yönetti Chavez. Ve o da her insan gibi faniydi kanser teşhisi konduğunda 2011 yılına gelinmişti. Onun ölümüyle yerine partisinden çok daha fena biri geldi: Nicolas Maduro. Maduro yöntem ve söylemde ustasından hiç de geri kalmadı ama Chavez’in kendisine bıraktığı kocaman bir iflas mirası vardı.

Halkın büyük bölümü Maduro’dan yaka silkiyordu ama anketlerde enteresan şekilde destekçileri çok yüksek oranda çıkıyordu!

Bağımsız araştırmalar 2013’de Venezuela halkının yüzde 30’a yakının fakir olduğunu belirtirken bu rakam 2014’te 48, 2016’da 82, 2017’de ise 87’ye tırmanmıştı.

Diğer bir deyişle Venezuela’da yüzde 10’dan çok daha az bir mutlu azınlık vardı, halkın diğer kısmı sefalet yaşıyordu.

Market rafları bomboş, kalan mallar için millet sabahın erken saatinde dükkan önlerine gelip içeriyi gözetliyor ve açılmasını bekliyordu.

Reuters’in haberine göre halk sefaletten kırılma noktasına gelmişti.

Maduro öyle demiyordu ama bağımsız kaynaklar 2016 yılının enflasyonunu açıkladı % 4000!

Akıl alır, dayanılır bir rakam değildi bu.

Yönetim ise dış güçleri suçluyor ve güçlü Venezuela’nın tüm dünyayı korkuttuğunu söylüyordu!

Ve Maduro bir kahramandı, hele de bizim ülkemizdeki iktidar ve yandaşları için. Ülkemize kadar geldiğinde ilk nereyi ziyaret etti?

Bilemediniz; Diriliş-Ertuğrul dizisinin setini…



Fakir halka devlet yardımı dağıtarak yaşanan çöküşü gözden kaçırmayı başardı.

Referandum düzenledi kazandı, kendi milis gücünü kurdu ve tüm dünyanın Venezuela’yı kıskandığına halkı inandırmayı başardı.

Ülke muazzam bir çöküşe doğru tam gaz giderken çıkardığı KHK’lar ile Venezuela’yı adeta bir çiftlik gibi yönetti Chavez. Ve o da her insan gibi faniydi kanser teşhisi konduğunda 2011 yılına gelinmişti. Onun ölümüyle yerine partisinden çok daha fena biri geldi: Nicolas Maduro. Maduro yöntem ve söylemde ustasından hiç de geri kalmadı ama Chavez’in kendisine bıraktığı kocaman bir iflas mirası vardı.

Halkın büyük bölümü Maduro’dan yaka silkiyordu ama anketlerde enteresan şekilde destekçileri çok yüksek oranda çıkıyordu!

Bağımsız araştırmalar 2013’de Venezuela halkının yüzde 30’a yakının fakir olduğunu belirtirken bu rakam 2014’te 48, 2016’da 82, 2017’de ise 87’ye tırmanmıştı.

Diğer bir deyişle Venezuela’da yüzde 10’dan çok daha az bir mutlu azınlık vardı, halkın diğer kısmı sefalet yaşıyordu.

Market rafları bomboş, kalan mallar için millet sabahın erken saatinde dükkan önlerine gelip içeriyi gözetliyor ve açılmasını bekliyordu.

Reuters’in haberine göre halk sefaletten kırılma noktasına gelmişti.



Maduro öyle demiyordu ama bağımsız kaynaklar 2016 yılının enflasyonunu açıkladı % 4000!

Akıl alır, dayanılır bir rakam değildi bu.

Yönetim ise dış güçleri suçluyor ve güçlü Venezuela’nın tüm dünyayı korkuttuğunu söylüyordu!

Ve Maduro bir kahramandı, hele de bizim ülkemizdeki iktidar ve yandaşları için. Ülkemize kadar geldiğinde ilk nereyi ziyaret etti?

Bilemediniz; Diriliş-Ertuğrul dizisinin setini…



Ülke batmıştı artık ve birkaç gün önce enteresan bir olay gerçekleşti.

Maduro konuşma yaparken, üstelik etrafı generalleriyle sarılıyken bir patlama sesi duyuldu. Saldırının nereden yapıldığı belli değildi ama bir tuhaflık vardı. Maduro’nun yanındaki subaylar son derece sakin şekilde gökyüzüne bakıyorlardı.

Kısa süre sonra başkana drone ile suikast düzenlendiği açıklandı.

Saldırıyı o güne kadar adı sanı duyulmamış “T-shirt Giyen Askerler (Movimiento Nacional Soldados de Franela)” adını veren grup üstlendi.

Maduro ise Twitter’da yaptığı açıklamada saldırıyı “Tanrı’nın bir lütfu” olarak niteledi!

Maduroya ilk geçmiş olsun ve destek mesajını kim yolladı dersiniz?


Bu tuhaf suikast girişiminden sonra Maduro saldırı için, “la bendición de Dios (Tanrı’nın bir lütfu).” dedi.

Şimdi size ilginç bir video izleteceğim. Aşağıda Maduro suikastının en net görüntüsü var.

Önce 1:27’de Maduro’nun hemen solundaki bordo bereli askerin gözlerine bakın, nereye bakıyor? Hemen ardından 1:31’den itibaren soldaki generalin sol eline dikkatlice bakın.



Maduro muhalifleri ise suikast girişiminin “tezgâh” olduğu konusunda oldukça ısrarlı. Yukarıdaki görüntüleri paylaşan Maduro muhaliflerinin takip ettiği @resistenciaveof adlı twitter hesabının  iddiasına göre droneda plastik patlayıcı değil gaz tüpü vardı. Yine iddiaya göre gaz tüpü taşıyan drone bir sniper (keskin nişancı) tarafından vuruldu.

Droneun hızlı bir şekilde kürsüye yönelmek yerine havada sabit bir şekilde asılı durması muhaliflerin bu iddiasını kuvvetlendiriyor.

Öte yandan Caracas polisi suikast girişimine dair 6 kişinin gözaltına alındığını duyurmuştu.

@resistenciaveof  gözaltıların da sahte olduğunu ileri sürdü: “Bunlar, Narcotiran’a göre, drone ile yapılan saldırıyı düzenleyenler. Sahte, masumlar. Deli gibi saldırıyorlar, yoldan geçenleri bile yakalıyorlar. Hatta küçükleri bile. Bunu kim yaptıysa, Maduro’nun yanındalar. (Maduro) bunu biliyor. Tanrı bizimle!” şeklinde açıklama yaptılar.



Görüldüğü üzere Hitler’den beri aynı yöntem, aynı şekilde minik farklılıklarla uygulanmaya devam ediyor ve kullanılan biçim kadar söylemler de aynı. Mesela şu söz Hitler’e aittir: “Tanrı beni halkıma hizmet etmek ve onu korkunç sefaletinden kurtarmakla vazifelendirdi.”

İşin ilginç tarafı bu lütufçuların hepsinin en büyük ortak özellikleri ise halklarına kan, göz yaşı ve sefaletten başka hiç bir şey vermemiş olmalarıdır!

*Allah’ın lütfu

07 Ağustos 2018 15:26
DİĞER HABERLER