DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, ekonomik göstergelerin iyiye gitmediğini belirterek 'yeni sistemi' işaret etti. Babacan "2014'ten beri Türkiye'de kademeli bir otoriterleşme başladı. Liyakatli insanlar, yavaş yavaş sistem dışına itildi. 15 Temmuz ile birlikte de otoriterleşme 'meşru bir zemin' kazandı. 2017'deki anayasa değişikliği ile de 'Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi' adı altında bir sistemsizlik oluşturuldu" dedi.
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, KARAR TV'de 'Liderlerle Ekonomi' programına konuk oldu, Taha Akyol, Elif Çakır ve İbrahim Kahveci'nin sorularını cevapladı.
Türkiye Varlık Fonu'nu iktidara geldiklerinde kapatacaklarını belirten Babacan "Varlık Fonu'nu kapatacağız. Tam bir kara delik... Şeffaflığı olmayan, hesap verilebilirliği olmayan bir yapı. Sayıştay denetiminden uzak, hiçbir kurala tabii değil. İnanın; babanız miras bıraksa o kadar para harcamazsın. Tamamen borçlanmaya dayanan bir yapı" diye konuştu.
Babacan'ın açıklamalarından satır başları şöyle:
TÜİK'İN RAKAMLARI ÜSTÜNDE KUŞKU DOLAŞIYOR
Ekonomide öncelikle halkın, vatandaşın hissettikleri vardır. Bir de ekonomi birimlerinin ya da yöneticilerin açıkladığı rakamlar vardır. Türkiye'de uzun yıllar bunlar örtüşüyordu. Yani açıklanan rakamlar ile halkın hissettikleri örtüşüyordu. Fakat son aylarda açıklanan rakamlar ile vatandaşın hissettikleri uyuşmuyor. Sanki ortada iki farklı ülke var... Açıklanan rakamlara güvenmeme ciddi bir sorun haline geldi. Özellikle Merkez Bankası'nın arkasından, TÜİK'in bağımsızlığını kaybetmesiyle beraber, açıklanan rakamlar üzerinde sürekli bir kuşku dolaşıyor. Bana göre en acil konulardan birisi; açıklanan rakamlara yeniden güven sağlanmalı. Eğer şu andaki yöneticiler, bunu başaramazlarsa; ne söylerlerse söylesinler bir daha güveni sağlayamayacaklar.
MERKEZ BANKASI'NA MÜDAHALE ETMEK İSTEDİLER, SÜRTÜŞME YAŞADIK
Öncelikle biz ekonomide kurumlara çok önem veriyorduk. Kurumların itibarlı olmasına özellikle Merkez Bankası gibi kurumları bağımsız olmasına çok önem veriyorduk. Fakat bunları etki altına almaya çalışan bir siyasi irade vardı. Bu nedenle ciddi sürtüşmeler yaşadık. Kurumların yanında bir de kurallar çok önemliydi. Attığımız her adımın; bir kural çerçevesinde olması lazım. Eğer önceden kurallarınızı açıklamazsanız; ekonomi yönetiminde öngörülebilirliği asla getiremezsiniz. Kurallar varsa, anayasa varsa onun çerçevesinde hareket ediyorsanız; zaten öngörülebilir bir ülke olursunuz çünkü çerçeve bellidir. Kurallar çerçevesinde hareket edilmezse ekonomide ciddi sıkıntılar oluyor. Keyfi yönetim; kötü bir alışkanlıktır. Kural bazlı ekonomi yönetimi çok çok önemlidir. Örneğin, Merkez Bankası bir kurallar çerçevesinde işlerdi. Herkes Merkez Bankası'nın kararlarını öngörebilirdi. Şimdi son gece hangi talimat gelirse Merkez Bankası ona göre hareket ediyor...
2008-2009 ekonomik krizinden sonra 2010 ve 2011'de çok hızlı büyüdük. Fakat ondan sonra baktı ki ekonomide ısınma sinyalleri geliyor. Bu büyümenin arkasından büyük bir enflasyon ve büyük bir cari açık demek. Bu nedenlerden dolayı yavaşlatma tedbirleri aldık. O dönemde yine sermayenin imar rantlarına yöneldiğini ve yine üretken alanlardan çekildiklerini gördük. Türkiye'nin en büyük sanayicileri, kısa sürede ve daha büyük paralar kazanmak için gayrimenkul projelerine yöneldi.
İMAR RANTI: BİR GECEDE MÜTHİŞ PARALAR KAZANIYORLAR
Parası olan neden sanayiye, üretimine yatırım yapsın! Daha karlı bir alan var: İmar rantı... Bir imza ile bir gecede müthiş kazançlar elde ediliyor. 100 lira değerindeki arsaya diyelim ki; 10 kat bina yapabiliyorsanız 30 kat bina hakkı alıyorsunuz. Böylece 100 liralık arsanın değerlerini artırıyor; üzerine 200 liralık rant elde ediyorsunuz. Bu siyasetin finansmanında da kullanılıyor. Ve bu durum değişmedi, devam ediyor.
İMAR RANTI İÇİN CAMİLERİ BİLE KULLANDILAR
İmar rantlarının ölçülü şekilde vergilendirilmesini istiyorduk. Gayrimenkul ile ilgili değer artışlarının, vergilendirilmesini talep ediyorduk. Kayıt dışı ve sınırsız kazanç söz konusu olursa; sermayenin sanayiye gitmesini sağlayamazsınız. Türkiye'nin çıkışı kapısı; sanayiye yatırım, üretim ve ihracattan geçiyor. Türkiye'nin başka çıkış yolu yok. İmar rantlarının bir kısmı cami inşaatlarına destek olarak talep edildi. 'Değişiklik yapmayalım siz de cami için bağış yapın' denildi... Aynı zamanda bambaşka yerlere de gitti. Ortada çok büyük bir yanlış var! Bu yanlışları makul göstermek için araya başka unsurlar eklendi. Oluşan imar rantını iyi hesaplamak lazım... Manevi hassasiyeti yüksek olanlar, böyle yapılan camilerin sayısına, imar rantına dikkatle bakmalı. Cami yaptırma şartı da bu imar rantının içine konuyor. Zorla, bağışla cami mi yaptırılır... Dolayısıyla bunlar çok büyük yanlışlar!
OTORİTERLEŞME 2014'TE BAŞLADI, LİYAKATLİ KİŞİLER SİSTEM DIŞINA ÇIKARILDI
2014'ten beri Türkiye'de kademeli bir otoriterleşme başladı. Liyakatli insanlar, yavaş yavaş sistem dışına itildi. Hem liyakatli siyasiler hem de bürokratlar devre dışı bırakıldı. Liyakatli isimler, her şeye izin vermiyorlardı. 'Efendim, olmaz' diyebiliyorlardı. 15 Temmuz ile birlikte de otoriterleşme 'meşru bir zemin' kazandı. O dönemde sonra şöyle bir algı oluşturuldu: Otoriter olmazsak; başınıza bu gelir. Hemen arkasından 2017'de anayasa değişlikliği oldu. Fakat bundan önce de baskı mevcuttu; yönetim ne diyorsa Meclis onu yapıyordu. Bu durum anayasa değişikliği ile beraber hukuki hale geldi. Daha sonra da 'Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi' diye etiketlenen bir sistemsizlik oluşturuldu. Şu an Türkiye'de tam bir sistemsizlik hakim.
BU DURUM UZUN SÜRMEZ, KIRMIZI KART ÇIKACAK
Covid-19 krizi daha da derinleşti, gelir dağılımı, banka bilançoları çok daha önce bozulmuştur. Şirketler 'bilanço makyajları' yapabilir ama artık bu makyajı yapmak mümkün değil. Türkiye'nin ciddi bir enflasyon sıkıntısı var. Geleneksel medyanın, yarıdan fazlası iktidar tarafından kontrol ediliyor. Burayı takip edenler, hayali Türkiye'yi görüyorlar. Fakat bu durum uzun sürmez. O bebek; büyüğünde gerçekleri sorgulayacak. İstanbul'u kaybettiler, Ankara'yı kaybettiler.... Halk, yerel seçimlerde iktidara sarı kart gösterdi. Maçlarda sarı karttan sonra kırmızı kart gelir. Sandık gelecek; o gün kırmızı kart çıkacağını düşündüğümüz için hazırlık yapıyoruz.
YERLİ SERMAYE TÜRKİYE'YE GERİ GELMİYOR ÇÜNKÜ BAŞKA ŞEYLER DE İSTENİYOR
Yabancı sermaye, istikrar ve ekonomik güvenlik arar. Bunlar uluslararası sermaye için çok önemli. Bu yerli sermaye için de geçerli. Türkiye'yi karanlık tünel gibi gören sermaye sahipleri, başka yerlerde yatırım yapıyorlar. Türk yatırımcılar dışarıda harıl harıl yatırım yapıyor. Türkiye’ye geldiği zaman başka bir şeyler de isteniyor. Yakinen biliyoruz… Sermaye sahipleri, fiyat istikrarı arar. Fakat bu ancak bağımsız bir Merkez Bankası'nın belirlediği fiyat istikrarı ile olur. Güçlü, sürdürebilir ve kapsayıcı... Buralarda önemli olan; eşit dağılımı. Büyümenin kalitesi çok önemli. Büyüdük de nasıl büyüdük? Önemli olan nicelik değil; nitelik. Türkiye için büyüme modeli; alın teri ve bileğin gücü. Bir de fırsat eşitliği....
VARLIK FONU'NU KAPATACAĞIZ
Varlık Fonu'nu kapatacağız. Tam bir kara delik... Şeffaflığı olmayan, hesap verebilirliği olmayan bir yapı. Sayıştay denetiminden uzak, hiçbir kurala tabii değil. İnanın; babanızdan miras kalsa o kadar para harcamazsınız. Tamamen borçlanmaya dayanan bir yapı. Varlık Fonu, ilk kurulduğunda ne yaptıklarını biliyorsunuz? Borç para aramak oldu... 2016'da kanun çıktı, ilk borçlanmayı 2019'da yapabildiler. 3 yıl kimse para vermedi! 'Herkes neden para arıyorsunuz' diye sordu. Kendi içinde çok tezatlıkları var. Biz bunu kesinlikle kapatacağız. Ben 5 yıl boyunca Varlık Fonu'nun kurulmasını engelledim. Çünkü Hazine Bakanı'nın imzası olmadan kurulamıyordu. Ben gittikten bir sene sonra kuruldu. Kesinlikle iktidara geldiğimizde kapatacağız. Tabii çok ciddi zarara da neden olacak bu durum. Şimdiden o delik oluştu ve bu durum derinleşecektir.