DEVA Partisi lideri Ali Babacan, AKP'ye yönelik sert eleştirilerde bulundu. Babacan "Maalesef bunlar memleketi bir avuç çeteye peşkeş çekmişler. Devlet kaynaklarıyla suç şebekelerinin kaynaklarını ortak havuz haline getirmişler" ifadelerini kullandı.
Partisinin 1'inci Olağan Bandırma ilçe kongresinde konuşan Babacan, isim vermeden suç örgütü lideri Sedat Peker'in, AKP'li kimi isimlerle ilgili yolsuzluk, uyuşturucu ve görevi kötüye kullanma iddialarına değindi.
Babacan, "Bir devlet hukukla ayakta kalır. Siz hukuku çiğneyerek devletin bekasını sağlayamazsınız. Hukuku her gün ayaklar altına alarak bu ülkenin yarınlarını teminat altına alamazsınız. Maalesef bunlar memleketi bir avuç çeteye peşkeş çekmişler. Devlet kaynaklarıyla suç şebekelerinin kaynaklarını ortak havuz haline getirmişler" dedi.
"Partimizin ilk kurulduğu günden bu yana özgür ve zengin bir Türkiye tasavvuruyla çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Hem özgür hem de zengin bir Türkiye istiyoruz. DEVA Partisini kurduk çünkü bu kötü gidişe dur diyecek hiç kimse yoktu. Partimizi kurduk çünkü ülkemizin yarınlarına gidecek bir yol yoktu. İşte o yarınlara gidecek yolu inşa etmek için biz partimizi kurduk. Klasik muhalefet anlayışının bu kötüye gidişi durduramayacağını açıkça gördük. İnsan odaklı bir partiyiz. Tüm politikalarımızın merkezinde insan onuru vardır. DEVA Partisi tüm hakların güvencesidir" görüşünü dillendiren Babacan'ın açıklamalarının satır başları şöyle:
"Normalde iyi işleyen demokrasilerde, özgürlüğün var olduğu demokrasilerde medya siyasetle toplum arasında önemli bir aracıdır. O aracılık vazifesi zaten medyanın var oluş sebebidir. Ama ülkemizde devletin kontrol ettiği ya da hükümetin havuçla, sopayla yönettiği bir medya kuruluşu var. Televizyonlarıyla, gazeteleriyle sürekli tek taraflı propaganda yapıyorlar. Hatta devletin kanalı TRT şu yanan elektriklerden pay ödüyoruz kendilerine. Evinde elektrik düğmesine basan herkes TRT'ye pay ödüyor. Yerin 200-250 metre derininden su çeken çiftçimiz TRT'ye pay ödüyor. 84 milyonun geliriyle dönen TRT tek bir siyasi partinin propaganda aracı haline gelmiş durumda. Bu adalet değil. Biz ne yapıyoruz? Teşkilat yoluyla mümkün olduğunca o aracılara olan bağlılığımızı aradan kaldırıp direkt vatandaşlarımıza ulaşıyoruz. Bu da bizim için çok önemli bir çalışma alanı."
Ülkemiz ne yazık ki şu anda suç örgütlerinin cirit attığı bir ülke haline geldi. Uzunca bir süredir bunları unutmuştuk. Çete, mafya, suç örgütü kavramları günlük literatürden kalkmıştı. Yasaklarla, yoksulluk ve yolsuzlukla mücadele edeceğiz diye iş başına gelen bir hükümet, bir siyasi parti evrildi, çevrildi, bozuldu ve şu anda ülkeyi yeniden yoksulluğa, yolsuzluklara ve yasaklara mahkum etti. Üç 'y' ile bu ülkenin yönetimine talip olanlar, üç 'y' ile bu ülkenin yönetimine gelenler, şimdi üç 'y' ile gidecek. Bu iş öyle görünüyor.
Şu son haftalarda ortaya saçılan pislik ve siyasetçilerin, üst düzey bürokrasinin, suç örgütlerinin ve maalesef bazı basın mensuplarının da içinde olduğu şebekeler ortalığa saçılmış dökülmüş durumda. Bunlar tam bir menfaat şebekesi. Dikkat edin aralarında çıkar çatışması olunca bu pislikler ortaya dökülmeye başladı. Yoksa kendi alanlarında parsel parsel ülkenin suç alanlarını paylaştıklarında bu hukuksuzluklarından elde ettikleri menfaati paylaştıklarında bu iddialar, ithamlar ortaya çıkmıyordu.
Gül gibi geçinip gidiyorlardır. Eğer bunlar kendi aralarında anlaşmaya devam etseydi hiçbir vatandaşımızın konudan haberi olmayacaktı. Meğer sabah akşam beka beka diyenler aslında her gün hukuku çiğniyorlarmış. Kendi hukuksuzluklarını, o hukuksuzluk alanından elde ettiği siyasi ve maddi menfaati örtmek için beka beka diyorlarmış. Bir de kalkıyorlar bu örgütleri savunmaya çalışıyorlar. Bu devlet meselesi, beka meselesi diyorlar. Ne demek devlet meselesi. Bir devlet hukukla ayakta kalır.
Siz hukuku çiğneyerek devletin bekasını sağlayamazsınız. Hukuku her gün ayaklar altına alarak bu ülkenin yarınlarını teminat altına alamazsınız. Maalesef bunlar memleketi bir avuç çeteye peşkeş çekmişler. Devlet kaynaklarıyla suç şebekelerinin kaynaklarını ortak havuz haline getirmişler. Çok üzülüyoruz. Bir yandan da tüm bu tablodaki hakikati anlamaya çalışıyoruz, görmek istiyoruz. Ama maalesef yargı hakikati araştıracak ve anlatacak bir durumda değil bugün.
İnsanlarımızı zehirleyen maddelerin ticareti mutlaka mercek altına alınmalıdır. Uyuşturucu ticaretiyle ilgili tüm iç ve dış bağlantılar derhal ortaya çıkarılmalıdır. İddialarda ismi geçen kişilerle ilgili soruşturmalar başlatılmalıdır. Türkiye, aşırı doz uyuşturucu sebebiyle 30 yaş altı ölümlerde Avrupa’da birinci sırada. Yine berbat bir göstergede ülkemiz zirvelerde dolaşıyor. Çocuklarımız, gençlerimiz ölüyor.
Anne babalar kaygılı. Üç beş kişi milyarlarca doları götürecek diye bu ülkenin milyonlarca gencini bu zehre maruz bırakamayız. Bir limanda tonlarca uyuşturucunun yakalandığını öğreniyoruz. Bu zehirleri bir Güney Amerika ülkesinden, Ekvator’dan muz gemilerinin içine yerleştirip, Türkiye’ye göndermişler. Geçen hafta yakalanan uyuşturucu; cumhuriyet tarihinde ele geçirilen en yüksek miktardaki uyuşturucu. Ülkemiz, uluslararası uyuşturucu trafiğinin neredeyse yol geçen hanına dönmüş. Bir Güney Amerika’dan geliyor, bir Afganistan’dan.
Panama’dan, Kolombiya’dan Türkiye’ye gönderilmek üzere sevkiyat planlanırken o ülkelerde yakalananlar da var. Uluslararası basında, yabancı taşeronların Türkiye’de saklandığına ilişkin iddialar da var. Türkiye’de, yurt dışında yakalanan, Türkiye’ye sevk edilirken el konulan uyuşturucuyla alakalı soruşturma var mı? O ülkelerden dosya istenmiş mi? Kime gönderiyorlarmış, nereye geliyormuş, adres teslimi neresiymiş, alıcı kimmiş? Bilmiyoruz. Bu 10 bölümlük video dizisinin yayınlanma zamanlaması ile son haftalarda uyuşturucu maddelerin yakalanmasının zamanlaması arasında büyük bir örtüşme var. Bu operasyonların yapılması, yüksek miktarda uyuşturucu yakalanması, menfaat çatışmasının sonucu olarak mı gerçekleşti? Menfaat çatışması olmasaydı, çetelerin devlet içindeki uzantıları gül gibi geçinip gitseydi bu operasyonlar yapılacak mıydı?"