Depremin merkez üssü okyanus ötesinde olsa da artçı sarsıntıları Ankara Beştepe’de, bin küsur odalı Saray’da birebir hissediliyor...
ABD adeta iki haftadır Türkiye aleyhine açılan davaları konuşuyor. Cumhurbaşkanlığı kadrosunda vazifeli bazı korumalar ABD’de hapis cezası talebi ile gıyaben yargılanacak.
Haklarında yakalama kararı çıkarılan eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ve eski Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan da İranlı Reza Zarrab gibi kara para aklamaktan hesap verecek. Zarrab davasında siyasetçiler, bürokratlar, bankalar ve şirketler ayağı da şekilleniyor. Oysa Saray’ın hesapları bambaşkaydı. Gizli kasalarda muhafaza edilen dolarlardan birazını feda ederek Amerikan mahkemelerine nüfuz edebileceklerini zannettiler. Saray’ın hesabı okyanus ötesinde tutmadı.
REZA ZARRAB KİLİT TAŞIYDI, İLK ONU ALDILAR
Evvela Reza Zarrab, New York JFK Havalimanı’nda uçağın kapısında (22 Mart 2016) tevkif edildi. Zarrab’ı kefaletle kurtarmak için eski New York Belediye Başkanı Rudolph Giuliani ve eski ABD Adalet Bakanı Michael Mukasey’i avukat olarak mukavele imzalandığında Saray medyasında, “Zarrab üç vakte kalmaz tahliye olur” sosu dökülmüş haberler yayınlandı.
Hele hele Donald Trump’ın ABD başkanı seçilmesi, akabinde Trump’ın Zarrab’ı hapse attıran New York Güney Başsavcısı Preet Bharara’yı görevden alması Saray’da bayram havası estirdi. Türkiye’de savcıları, hâkimleri değiştirerek davaları kapattıkları için aynı neticeyi elde edeceklerdi!
BHARARA GİTTİ, İKİ HAFTA SONRA ATİLLA YAKALANDI
Mamafih Amerika’da hâkimler başkanın önünde değil düğme iliklemek ayağa dahi kalkmadığı için Saray’ın hevesini kursağında bırakacak bir hadise daha yaşandı. Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla, 29 Mart 2017’de (Zarrab’tan bir sene sonra) yine JFK Havalimanı’nda evvela gözaltına alındı ve çıkarıldığı mahkeme tarafından hapse gönderildi.
Atilla’nın kefaletle tahliye talebi reddeden mahkeme önceki gün de aynı davada Zafer Çağlayan, Süleyman Aslan gibi iki kilit ismin sanık olarak yargılanması talebini ihtiva eden iddianameyi kabul etti.
HÂKİM BERMAN: DAVANIN SEYRİ DEĞİŞTİ
Mahkeme Başkanı Hâkim Richard Berman, Türkiye’nin eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın da itham edildiği yeni iddianame ile dava seyrinin değiştiğini belirterek, “Bu iddianame ile bir devlet kuruluşu olan Halk Bankası kurum olarak öne çıktı.” ifadelerini kullandı. Berman, Atilla hakkında kara para aklama, bankacılık sahtekârlığı, ABD’nin İran’a uyguladığı ambargoları delme gibi çok güçlü iddialar olduğunu da söyledi.
ÇUVAL DOLUSU PARA HARCAMAK İŞE YARAMADI
Zarrab’ın tahliyesi için örtülü ödeneğin ağzını açan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) lideri, Reis-i Cumhur Recep Tayyip Erdoğan için gelinen nokta tam bir fiyasko olmalı. Son iki senede Amsterdam&LLP Partners Hukuk Bürosu’na milyonlarca dolar ödendiği halde bir arpa boyu yol alamadı Erdoğan.
17/25 Aralık 2013 Yolsuzluk Soruşturması’nda haklarında fezleke hazırlanan dört bakandan biri olan Çağlayan’ı daha fazla himaye etmek o kadar kolay olmayacak. Nitekim bu sefer davayı açan ABD. Hatta diğer üç bakanın, hassaten Muammer Güler’in (Reza Zarrab’a telefonda, ‘Soruşturma olursa önüne yatarım’ demişti) sanıklar arasına girmesi de an meselesi.
ÇAĞLAYAN’IN KOD İSMİ ‘ABİ’
Zira New York Güney Bölge Federal Savcı Vekili Joon Kim’in mahkemeye takdim ettiği 53 sayfalık yeni iddianamede, İran’ın legal olmayan gelirlerinin aklanmasında paravan olarak kullanılan Halkbank’ta bu işlere imza atan üç isim (Genel Müdür Aslan, Genel Müdür Yardımcısı Atilla ve dış ilişkiler yöneticisi Levent Balkan) hakkında hayli bilgi, belge ve tape mevcut. Çağlayan’ın da ‘abi’ kod ismi ile bütün organizasyonu idare ettiği belirtiliyor.
Türkiye’de 17/25 Aralık 2013 soruşturmasını itibarsızlaştırmak için kullanılan ‘paralel yapı’ hezeyanını aynen tedavüle sürmek bu sefer işe yaramaz. Amerika’daki dava artık siyasetçi ve bürokratlara uzandı. Hem Amerika’nın tesis ettiği malî sistemi kullanacaksınız hem de aynı devletin İran’a tatbik ettiği malî tecridi ihlal edeceksiniz. Güya Excel tablolara mercimek, bulgur, soya diye yazınca uçak dolusu altın ve paraları kimse fark edemeyecekti. Merkezî İstihbarat Teşkilatı (CIA) her adımı not etmiş.
SAVCI, KİRLİ TİCARETİN NASIL YAPILDIĞINI ADIM ADIM ANLATMIŞ
CIA’in sağladığı delilleri bir araya getiren Savcı da ABD ambargosunun Türkiye tarafından nasıl delindiğini iddianameye şu şekilde dökmüş:
-Halk Bankası’nda duran İran petrol ve gaz gelirleri, önce Zarrab’ın kontrolündeki döviz büroları ya da paravan şirketlere aktarılmış. Bu aktarılan paralarla altın satın alınmış.
-Sonra bu paravan şirketlerce satın alınan altınlar Türkiye’den ihraç edilmiş. İhraç edilen altınlar, gittikleri ülkelerde de satış işlemiyle yeniden dövize çevrilmiş.
-Bu dövizler de nakit olarak ya da hesaptan İran’a veya İran adına hareket eden kişi ya da kurumlara uluslararası transfer biçiminde gönderilmiş.
-Altınların İran hükûmeti ya da adına hareket edenlerce satın alınmasına karşın, Aslan ve yardımcısı Atilla’nın (muhtemelen çok önceden ziyaretlerine gelen) ABD Hazine Bakanlığı yetkililerine bu işlemlerin İranlı özel şirket ve bireylere ait olduğunu söylemiş.
-Ekim 2012’de, Zarrab’ın Çağlayan, Aslan ve Atilla ile İran hükûmet yetkilileri ve İran Merkez Bankası başkanını bir araya getirdiği bilgisi de mevcut. Bu toplantıda, Çin’in petrol ödemelerinin de Halk Bankası’na aktarılmasının konuşulduğu yer alıyor.
O TELEFON GÖRÜŞMESİNE TAKILAN ALTINLAR
Her adımlarını takip etmiş CIA… Zarrab ve Aslan arasında Eylül 2013’te geçen telefon konuşması da iddianameye girdi. Temmuz 2013’te ABD’nin İran’a altın üzerinden ticarete yasak getirmesi üzerine Zarrab ve Aslan’ın yeni bir metot bulmaya çalıştığı bu konuşmadan anlaşılıyor.
Aslan, aynı konuşmada 2012’de İran’a 11 milyar dolarlık altın ihracatı yapıldığını söylüyor ve Ankara’daki hükûmet yetkililerin o yıl da aynı miktarı tekrarlamak istediklerini belirtiyor. ABD’nin müeyyidesi sebebiyle bunun İran’a göndermek biçiminde olamayacağı ve Zarrab’tan başka bir yer ve başka bir yol bulmasını istediği aktarılıyor.
DUBAİ’YE BUGÜNLERDE DE ALTIN GİDİP GELİYOR
Aralık 2012 ve Ekim 2013 arasında İran enerji gelirleri ile kurulmuş fonların Türkiye’de satın aldığı altınlar Türkiye’den Dubai’ye ihraç edildikten sonra yeniden Türkiye’ye ithal edilerek “satılmış”. Bu paralar sonra transfer edilmiş. İşte bu işlemlerde ve transferlerde dolar kullanıldığı için para aklama suçlamaları ve otoriteleri ‘dolandırma’ ithamı yapılıyor.
Parantez açayım… Ne kadar şayan-ı dikkat ki aynı altın trafiği 2017’de Dubai üzerinden devam ediyor. Bu mevzuya 4 Mayıs 2017’de (http://www.tr724.com/zarrabtan-miras-kalan-altin-ucgeni-analiz-semih-ardic/) dikkat çekmiştim.
SIRADA BAŞKA BANKALAR MI VAR?
İddianamede Halk Bankası’ndan ‘Turkish Bank-1’ diye bahsedilmesi başka bankaların da dosyaya dahil edilebileceği manasına geliyor olabilir mi? 17/25 Aralık’ta Halkbank haricinde Ziraat Bankası, Vakıfbank, Denizbank, Garanti Bankası ve Finansbank’ın da aynı işlemler için kullanıldığı iddia edilmişti.
Savcı Kim, Zarrab ve iş ortaklarının, İran ve Türkiye’de irtibat halinde oldukları en üst seviyedeki hükûmet yetkililerinin desteği ile ABD’nin İran için getirdiği müeyyideleri ihlal ettiğini belirtiyor. Sistemin nasıl işlediği de adım adım anlatılıyor.
BABACAN’IN SÖZLERİNİ TEYİT EDEN BELGELER
Ali Babacan’ın, 22 Kasım 2012’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerine verdiği şu beyanatın altını tekrar çiziyorum: “Türkiye olarak İran’dan aldığımız gazın parasını biz TL olarak İran’ın Türkiye’deki hesabına yatırıyoruz. Fakat İran’ın o parayı dolar olarak kendi ülkesine götürmesi mümkün değil, uluslararası kısıtlamalar, ABD’nin müeyyideleri sebebiyle. Dolayısıyla İran bunu döviz olarak kendi ülkesine götüremeyince o TL’yi kendi hesabından çekiyor, altın alıyor piyasadan. Altını kendi ülkesine götürüyor. Bunu nasıl götürüyor bilmiyorum, ama işin özü bu. Oraya altın ihracatı aslında bizim doğalgazı almak için ödediğimiz karşılık gibi bir şey oluyor.” Babacan’ın sözleri beş sene sonra savcının iddianamesinde ete kemiğe bürünmüş.
17/25 ARALIK DAVASI, ABD’DE GÖRÜLÜYOR
Zarrab davasında geçen isimleri himaye eden AKP lideri Erdoğan da Halkbank da artık okyanus ötesinde sanık. Ne yazık ki Türkiye’de TBMM’den kaçırılan fezlekeler ve mahkemelerin elinden alınan bu hırsızlık ve rüşvet dosyası, Amerika’da muhakeme ediliyor.
Ehl-i vicdan herkese hicap veren davanın bu safhaya gelmesinin en büyük müsebbibi Erdoğan hâlâ ‘cambaza bak’ diyerek milleti yanıltmaya devam ediyor.
Gerçi Kazakistan ziyareti öncesi gazetecilerin Zarrab davasına dair suâllerini geçiştirmeye çalışırken ağzından birkaç cümle kaçırdı. Erdoğan aynen şunları söyledi: “Bu işlerin arkasından çok pis kokular geliyor. Rıza Sarraf olayı da Halk Bankası Genel Müdürü’müz hakkındaki konu da böyledir.”
Elhak çok pis kokular geliyor. Fazla söze ne hacet!
Semih Ardıç / TR724