Babası Enes Kanter'i anlattı

Babası Enes Kanter'i anlattı
Prof. Dr. Mehmet Kanter, küçük yaşlardan itibaren oğlu Enes'in uzun boylu olmasından rahatsızlık duyar. Hatta boyu kısalsın diye halter çalışmasını bile ister. “Van'dan şimdiye kadar ünlü bir basketbolcu çıkmamış ki bugünleri hayal edeyim.” diyor.


Basketbol topunu eline almış herkesin hayalidir NBA'de oynamak. O hayali gerçekleştiren ender sporculardan biri Enes Kanter. Türk basketbol tarihinin NBA'de en üst sıradan ve en genç draft edilen basketbolcusu. Basketbol hayatına 14 yaşında başlayan Enes'in başarı öyküsünde ailesinin yeri yadsınamaz. En önemli destekçisi, babası Prof. Dr. Mehmet Kanter. Zürih'ten başlayıp Van, Ankara, İstanbul ve Amerika'ya uzanan zorlu yolda Mehmet Kanter'in oğlu üzerindeki emeği çok büyük. Klinik embriyoloji profesörü Kanter, oğlunun farklı yapıda iri bir çocuk olarak doğduğunu söylüyor. İlkokul yıllarında ısrarlara rağmen oğlunu neden basketbola göndermediğini anlatıyor: “Benim boyum da 1.96; ama uzun boyun bugüne kadar hiçbir faydasını görmedim. Enes için de öyle olur diye düşündüm. Daha fazla uzamasın diye olmaz demiştim. Ancak Ankara'da bir kırtasiye dükkânında karşılaştığım beyefendi hayatımızın dönüm noktası oldu.” O dönüm noktasına gelmeden önce, baba Mehmet Bey'in kökenini tanımakta fayda var.

Mehmet Kanter, İstanbul Medeniyet Üniversitesi'nde öğretim üyesi ve klinik embriyoloji alanında çalışmalar yapıyor. Van Ercişli. Kalabalık bir ailede geçmiş çocukluğu. 6'sı erkek, 4'ü kız 10 kardeşler. Postacı babalarının memur maaşıyla 6 erkek okumuş. Kendi deyişiyle, geçim kaynağı toprak ve hayvancılık olmayınca okumaktan başka çare kalmamış onlar için. Baba Kanter, hayalindeki tıp fakültesine öğrenci olarak giremese de ileride hoca olarak girecektir.



Kanter ailesinin erkekleri hem okula hem spora meyillidir. Enes'in NBA'e uzanan macerasında taşıdığı genlerin önemi vardır. En büyük abi, öğretmenliğin yanında Van Erciş 1 Nisan Spor Kulübü'nde kalecilik yapmıştır. Mehmet Bey'in iki büyüğü ise tekvandoya gönül vermiştir. Başarılı bir sporcudur; ancak arı sokması sonucu genç yaşta kaybeder hayatını. Okul öncesi öğretmeni olan en küçük kardeşini de Van depreminde kaybeder aile. Enes'in babası Mehmet Bey de meraklıdır spora. Basketbola ilgisi vardır ancak boy avantajını voleybolda kullanır. Üniversite yıllarında iyi bir smaçördür.

Fakülteyi memleketinde bitirir ve Van 100. Yıl Üniversitesi'ne araştırma görevlisi olarak girer. Amacı yurtdışında doktora yapmaktır. Başta buna muvaffak olamaz ve Ankara'da başlar doktorasına. Bu dönemde, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nin rektöründen aldığı telefonla yurtdışı yolu açılır baba Kanter'e. İyi dereceyle bitirdiği üniversiteden burs hakkı kazanmıştır. Zürih'ten kabul alır.

İsviçre'ye gitmeden 6 ay önce Gülsüm Hanım'la evlenirler. Doktorasını yaparken Mayıs 1992'de ilk çocukları Enes dünyaya gelir. Kanter, oğlunun diğer çocuklardan hem boy hem de kilo olarak daha yapılı olduğunu görür. “Allah Allah, bu çocuk diğerlerinden farklı. İnşallah hayra alamettir.” diye düşünür.

Mehmet Bey, eşiyle tanıştığı dönemlerde de aynı duyguyu hisseder. Atletizm ve voleybol geçmişi olan eşinin de uzun olmasından dolayı aklından geçeni genetik hocasıyla paylaşır: “Biz evlenirsek çocuklarımız nasıl olur, diye endişem vardı. Van'dan şimdiye kadar hiçbir basketbolcu çıkmamış ki bunun avantajını düşüneyim. Tabii eğer sporcu olmazsa 2 metrenin üzerinde olmak dezavantajdı.”

GÜÇLÜ OLMASINI VAN'A BORÇLU

Kanter'in bebeklik dönemi İsviçre'de geçer. 9 aylıkken baba Mehmet Bey tezini tamamlar ve 3 yıllık Zürih macerasının ardından memleket yolu görünür aileye. Erciş'te Enes'i görenler ‘Ne çabuk büyüttünüz bu çocuğu' diye hayretlerini gizleyemez.

Mehmet Bey memleketine döndüğünde bu kez Veterinerlik Fakültesi'ne doçent olarak başlamıştır. Ona göre, Enes'in NBA'e uzanan yolunda en önemli köşe taşıdır Van. “Bugün oğlum için ‘Türk gibi güçlü' deniyorsa Enes bunu Van'a borçludur.” diyor Mehmet Bey. Nedenini ise şöyle anlatıyor: “Bir minibüs aldım. İşten çıktıktan sonra her gün yüzmeye götürüyordum. Hem piknik yapıyorduk hem de denize (Van Gölü) giriyorduk. Çocukluk dönemlerinin Van'da geçmesi hem beslenme hem de büyüme açısından çok faydalı oldu. Sütü, yumurtayı, ekmeği doğal yedi. Van'da insanlar 7'de, 8'de uyur. Erken uyuma, büyüme hormonu dediğimiz Growth hormonunu salgılatıyor. Yani oralarda sürekli daha dingin bir hayat yaşadı. Enes'in gelişiminde en büyük avantajı memleketidir bence.”

Ailenin yegâne eğlencesi hafta sonları Van Kalesi'ne gitmektir. Babalarıyla birlikte yeşilliklerde top koşturmak çocukluk anılarının en kıymetlisidir. Babası, oğlunun spora meylini o dönem fark eder: “Kerem ve Enes'le maç yapardık. Bu kadar yapılı olmama rağmen omuzlarıyla beni o zaman bile zorlardı.”

1994'te ailenin ikinci bebeği Betül, 1995'te ise Kerem dünyaya gelir. Betül tıp okuyarak baba mesleğini sürdürürken kardeş Kerem Amerika'da Wisconsin Üniversitesi'nde hem okuyor hem de NCAA'de basketbol yaşamını sürdürüyor. Küçük kardeş Ahmet Said de basketbolcu olma yolunda ilerliyor.

Mehmet Bey, üç çocuğunu da erken kaydettirir okula. Kayda götürdüğünde müdür yardımcısına “Hocam, bir yıl erken versem olur mu?” diye sorar. Enes'i gören hoca, “Üçüncü sınıfa desen yine kaydederim.” der. Enes 5. sınıfa geldiğinde beden eğitimi öğretmeninin dikkatini çeker. “Babana söyle seni basketbol takımına alalım.” diye tembih eder. O zamana kadar eline basketbol topu almamış Enes'in babasına sunduğu teklif ret cevabıyla sonuçlanır. Nedeni ise 1,96'lık babasının şimdiye kadar uzun boyundan hiçbir fayda görmemesidir: “Halter olursa olabilir; ama basketbol asla olmaz!”

Enes ortaokula başladığında hocanın basketbol konusundaki ısrarı devam eder. Baba her seferinde ‘Olmaz' der. Ta Ankara'ya kongre için gittiğinde kırtasiyedeki eşofmanlı beyi görene kadar: “Kırtasiyeye girdiğimde bir bey yanıma yaklaştı. Efes'te takım temsilcisi olduğunu söyledi. Boyumun uzunluğuna bakarak ‘Oğlunuz var mı?' diye sordu. Van'da okuduğunu söyledim. ‘Okul bittiğinde getirir misiniz? Basketbola kaydedelim' dedi.”

Konuşma bittiğinde şimdiye kadar hocalarına hayır cevabı veren babanın beyninde şimşekler çakar. Van'a geldiğinde Enes'e müjdeyi verir. Enes hemen Van'daki 12 Dev Adam Basketbol Kursu'na yazılır. Okul bittiğinde baba Kanter, kırtasiyede gördüğü o beye verdiği sözü tutup başkente getirir Enes'i. O bey Enes'i görünce fiziğine hayran kalır: “Bu çocuk millî bir servettir. Artık size veremem.”



Artık Ankara yolu görünür. Van'daki ev ve arabayı satıp başkente yerleşir aile. Enes, Samanyolu Koleji'ne yatılı olarak yazılır. Beden eğitimi hocaları Ali Kurtulan ve Halil Erçıktı “Biz galiba aradığımız oyuncuyu bulduk.” derler. Mersin'deki Türkiye Küçük Erkekler Basketbol Şampiyonası'nda büyük takımlara görücüye çıkar. Enes'in daha büyük hedeflere koşacağını hayal eden Mehmet Bey İstanbul'a gitmesi gerektiğini düşünür. Ancak hocalarının ısrarıyla Enes bir yıl daha Samanyolu'nda kalır ve Millî Takım'a da Samanyolu'nda seçilir.

Enes'e İstanbul kapılarını ise 51 numaralı ayakkabı açar: “Ankara'da Enes'e ayakkabı bulamıyoruz, 51,5 giyiniyor. Bir ayakkabı bulduk o da voleybol ayakkabısı. O ayakkabıyla bir yıl idare etti. Ayakkabı yırtılıyor, annesi diktirtiyor, öyle idare ettik. En sonunda baktım olmayacak, Ülkerspor antrenörü Alaattin Yakan vardı, onu aradım. Tamam, hallederiz dedi. Sonra tekrar beni aradı. ‘Neee! 51 numara mı? Bu çocuk 14 yaşında değil mi?' diye hayretler içinde kalmıştı. Bize Oğuz Savaş'ın ayakkabısını gönderdi. Bizim için büyük bir kriz bu şekilde çözülmüş oldu.”

Aksiyon

28 Ocak 2016 11:42
DİĞER HABERLER