G.Kurmay-Savunma Bakanlığı ilişkisine "nokta nokta" formülünü bulan, Özal'ın Savunma Bakanı Zeki Yavuztürk konuştu.
Türkiye'de sivil-asker ilişkilerinin dünyada emsali yok. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı resepsiyonunda askerin aldığı tavra "emre itaatsizlikle eşdeğerdir" diyerek en yüksek sesle tepki gösteren "sivil" oldu. Elbette herkes kadar söyleyen de bunun emre itaatsizlik olmadığını biliyordur ama teşbihte hata olmaz. Bu fiili gerçekleştirenlere onların lisanı ile cevap verilmişti. Aslında "başkomutanın" bizzatihi kumandanlarınca değersizleştirilmesine, büyük bir imparatorluğun varisi koskoca bir Cumhuriyet'in başörtüsüne sığdırılıverilmesine bir karşı duruştu. Sistemin garabeti, Türkiye'nin yeni anayasaya ihtiyacı dikkatlere bir kez daha sunulmuştu. Teşbihe yapılan saldırılar, "sivil dikta" söylemcilerinin nasıl da gizli birer askeri vesayet eyyamcısı olduklarını da ortaya koydu. 28 Şubat sürecinde askeri taşeron olarak kullanan "silahsız kuvvetler"in dipçikli demokrasiden duyulan sızıyı anlaması zaten beklenemezdi. Bir kez daha gördük ki vesayet derin şuuraltında. Başlangıcı 27 Mayıs, ruhu 12 Eylül Anayasası'nda. 12 Eylül ihtilâlinin hemen ardından Özal'ın Milli Savunma Bakanlığı'nı yapan Zeki Yavuztürk vesayetin kaynağını açıkladı, askeri vesayetin göbeğindeki Milli Savunma Bakanları'nın yenilemeyen makûs talihini anlattı.
*12 Eylül ihtilalinin ardından Milli Savunma Bakanı oldunuz, ihtilâl yapan komutanlarla beraber çalışmak zorunda kaldınız.
Söylediğiniz gibi bizim muhatap olduğumuz insanlar darbeyi yapanlar, darbe hükümetlerinde görev almış insanlardı. Bürokratların tümü konseyin atadığı insanlardan oluşuyordu. Fakat, rahmetli Özal önce bize "Biz bürokrasiye dokunmayalım, biz hizmetle varız, hizmetle kendimizi gösterebiliriz" dedi.
HALA SICAK TERLER DÖKERİM
*Bir F-16 projesi hikayesi varmış, devir-teslim sırasında, nedir o?
Rahmetli Bayülken, "Biz F-16 projesini imzaladık, yalnız basının haberi yok. Siz bunu basına açıklarsınız" dedi. Her ne kadar o günkü basından bir F-16 projesinin yapıldığını, anlaşma safhasına gelindiğini takip etsek de nedir, ne kadarlık bir iştir filan bilmiyorduk. Devir-teslim merasimi yapıldıktan sonra bir basın ordusu makama hücum etti, ilk soruları "F-16 projesi imzalandı mı imzalanmadı mı, ne zaman imzalandı, kim imzaladı" oldu. Ne zaman imzalanmış, kim imzalamış, kaç milyar dolarlık bir proje hiçbir şey bilmiyorum. O gün yaşadığım sıkıntıyı hatırladıkça hâlâ sıcak terler dökerim.
NOKTA NOKTA FORMÜLÜ
*Siz Savunma Bakanı olarak mesela ne yaptınız?
İlk defa "Silahlı Kuvvetler'in bir beyaz kitabı olsun" dedim, özellikle NATO ülkelerinde her sene savunma bakanlıkları yaptıkları işleri anlatan, teşkilatlanmalarını gösteren, projelerini anlatan beyaz kitap çıkarıyorlardı. Bunu ilk defa ben yaptırdım. Bir havacı korgeneral arkadaşımız vardı, bir gün geldi bana "İyi de Sayın Bakan bu batıda, Almanlar'ın, İngilizler'in beyaz kitaplarında savunma bakanlıkları bütün teşkilatın üzerinde, bizim kitapta konulacak yeri belli değil" dedi.
* Nasıl bir formül buldunuz?
"Siz bizim kanunlarımıza göre bir şemada gösterin yerini, Genelkurmay Başkanlığı'nı, Savunma Bakanlığı'nı gösterin, bunların arasındaki ilişkiyi de, bağlantısını da nokta nokta gösterin. Yani ne Genelkurmay Savunma Bakanlığı'na ne de Savunma Bakanlığı Genelkurmay Başkanlığı'na bağlı, ikisinin de etkin olması düşünülmüş, fakat birisine yetki verilmiş, birisine ise görev verilmiş bir düzenleme, nokta nokta gösterin" dedim. Bizim savunma sistemimizin ana yapısı budur. "NATO ordularında böyledir, ABD'de de böyledir" filan diye çok şeyler konuşuluyor, fakat oralarda savunma konusu oturmuş, savunma şeması düzgün çizgilerlerle gösterilmiş, bizde ise nokta nokta ile gösterilmiştir. Bu ilişki ilk orada nokta nokta gösterildi.
NATO TOPLANTILARINDA SIKINTI OLUŞTURUYOR
*Bir Milli Savunma Bakanı Türkiye'de neler yapar?
Asker alma hizmetlerine, Askeri İdare Mahkemesi, Askeri Yargıtay gibi hukuk işlerine, lojmanlara bakar, TSK'nın tüm tedarik işleri vardır. Onun da düzenlemesi şöyledir: Kuvvet komutanlarına belirli rakama kadar harcama yetkisi verilir, o rakamın altındaki tüm harcamaları onlar bağımsız olarak yaparlar, o rakamın üzerinde bir harcama söz konusuysa onu bakanlık kanalıyla yaptırırlar. Şimdi, Savunma Müsteşarlığı devreye sokuluyor, harcama yetkisi icra komitesi aracılığıyla kullanılır.
*Özel kalem müdürünü bile seçme yetkisi olmayan bir bakan olmak nasıl bir duygu?
Sekreter sivil hanımlar vardır, ama yetkili sivil tek kişi bakandır. Özel kalem müdürümüz de askerdir, müsteşar askerdir. Özel konular için tecrübeli emekli sivil ve asker kişiler alınabiliyor. Dış ilişkiler için müşavirimiz vardı, büyükelçiydi. Beşeri ilişkilerle götürdük. Çünkü, o zatları o makamlara ben getirmedim, Genelkurmay getirmiştir.
*Bir Milli Savunma Bakanı olarak ülkenin savunma konularında söz söyleyebiliyor muydunuz?
Savunma Bakanlığı'nın öyle tek başına bir sorumluluğu yok. Bu düzenleme yapıldığı zaman o günün koşullarında uygun olmuş olabilir, fakat bugün artık giderek birçok tenkitlere maruz kalınıyor, bu sistemin değişmesi gerektiği ortaya çıkıyor. NATO ülkeleri ile olan ilişkilerde sıkıntı apaçık görülüyor.
*Ne gibi sıkıntılar yaşanıyor?
NATO toplantıları vardır, NATO toplantılarına bakan gider, diğer ülkelerin bakanları Genelkurmay Başkanları ile gelir, bizde ise Genelkurmay Başkanı o toplantılara gelmez, ikinci başkan gelir.
*Neden?
Türkiye'nin savunma şeması var ya, o şemada Savunma Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı arasındaki bağlantı nokta nokta gösterildiği, çizgi olmadığı için böyledir.
*Protokolde Genelkurmay Başkanı, Milli Savunma Bakanı'ndan önce geliyor.
Bunların hepsi , belirli zamanlarda, belirli koşulların içinde yapılmış düzenlemeler. Bugün için yapılması gereken, işin doğrularını kabullenmek, bu doğruları herkesin kabullenmesine yardımcı olmak, önümüzdeki yıllarda herkesin kabulleneceği doğru bir düzenlemeyi yapmaktır.
Türkiye'deki asıl vesayet mevcut Anayasamızdır
*Cumhuriyet Bayramı resepsiyonuna askerlerin katılmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Cumhuriyet resepsiyonları aslında kabul merasimleridir. Cumhur, cumhurun üyeleri Cumhuriyet Bayramı'nda Cumhurbaşkanını tebriğe giderler. Usul böyle konulmuş.
* Cumhurbaşkanı'nın eşinin başörtülü olmasından bir rahatsızlık yaşanıyor.
Bunu demiyorlar da öyle hissettiriyorlar. Bizim dönemimizde başörtülü hanımlar da geliyordu, ANAP milletvekillerinin bir çoğunun eşleri başörtülüydü, başörtüleriyle herkes gelirdi. Hiç kimsenin hiç kimsenin giysisini protesto etmeye hakkı yok.
* Askeri vesayet hâlâ devam ediyor mu sizce?
Neresinden bakarsanız bakın çok eksiklerimiz var. Zaman içerisinde giderek geliştirilecek hadiselerdir. 12 Eylül komutanlarının çıkardığı yasalar tümüyle askeri konseyin yasalarıdır. Vesayet varsa onun içindedir. En büyük vesayet anayasadır, hâla değiştirilmeye çalışılıyor.
*Bu vesayet "uzlaşma" ile mi kaldırılabilir?
Devamlı "uzlaşma" deniliyor, bu "azınlığın söylediklerini kabul edeceksiniz" demek. Elbette azınlığın sözü dinlenir, ama çoğunluğun kararıyla yürütülür. Son yıllarda gördüğümüz "uzlaşın" demek "bu vesayete, konsey idaresinin yaptığı anayasa maddelerine dokunmayın ya da bizim dediğimizi yapın" demek. Onun için iyi politikacılar "bizi millet uzlaştırsın" diyorlar. Doğrusu da budur.
MİLOŞEVİÇ GİBİ OLURSUNUZ!
*Şemdinli ve Eruh olayları yaşandığında bakandınız, 30 yıl süreceğini düşünmüş müydünüz?
PKK olayı 15 Ağustos 1984'de başlamıştır, Eruh ve Şemdinli hadiseleri ile. Biz hadiselerden hemen sonra helikopterlerle oraya gittik, 30 yıl süreceğini hiç düşünmedik. Süleyman Nazif, "Hülyasız yürek, petrolsüz lambaya benzer" diyor. Umutsuz bir ortamda bırakmamak lazım insanları, umutlandırmak lazım, umutlar çoğaldıkça fikirler değişecek.
* Sizce neden çözülemiyor?
Demokratik hayatın içinde terörle mücadele etmek zor. Önce ihtar edeceksiniz, "teslim ol" diyeceksiniz, karşı taraf ateş açacak, ondan sonra siz ateş edeceksiniz. Kolluk kuvvetlerinin görevi, karşısındaki kişiyi teslim alıp, yakalayıp savcıya teslim etmektir. Yugoslavya'daki gibi "ne var ne yok hepsini öldürelim, silahla ezelim" deme hakkınız yok. Keyfi hareket edemezsiniz, keyfi hareket edenler Miloşeviç gibi olurlar. Bugünkü koşullarda, ikna yoluyla, daha çok demokrasi, daha çok hürriyet ve daha çok zenginlikle çözülür.
O KARARNAMEYİ HEPİMİZ İMZALADIK
*Genelkurmay Başkanı Necdet Üruğ'un yerine Kara Kuvvetleri Komutanı Necdet Öztorun'un atanmaması olayı sırasında bakandınız. Neler yaşandı?
Türkiye'de silahlı kuvvetlerin en üst kademelerinin atamaları, terfi etmeleri genelkurmay başkanı, başbakan ve cumhurbaşkanı arasında yürütülür. Aralarında ahenk sağlanamazsa işlemler olmaz. Genelkurmay Başkanı, "ben emekli oluyorum, yerime en uygunu Kara Kuvvetleri Komutanı" dediyse, bunun hazırlığını yapmaya kalktıysa, merasim hazırlamışsa, bu eğer başbakan ile cumhurbaşkanı müşterek karşı çıkmasaydı engellenemezdi. O gün, Özal'ın isteksizliği, bu isteksizliği Evren Paşa'nın da onaylamasıyla, Genelkurmay Başkanı'nın isteği akamete uğramıştır. Öztorun Paşa emekliliğini istedi, yerine atanacak komutanın kararnamesi hazırlanmıştı, o kararnameyi de hepimiz imzaladık.
EMEKLİLİK ÖZTORUN’UN TERCİHİYDİ
*Özal neden istemedi Öztorun'u?
Onun için birtakım şaiyalar vardır. Güya rahmetli Özal, konsey hükümetinde başbakan yardımcısıyken Genelkurmay 2. Başkanı olan Öztorun Paşa ile ahenk içinde çalışmadığı söylenir. Bu bir bilgi değildir, belgesi yoktur. Özal'ın konsey hükümetinde görevli olduğu zamanda Öztorun Paşa ile ekonomik konularda anlaşmazlığa düşmüş olabilirler. O zat da ekonomiye çok meraklıydı.
*Siz hangi noktada devrede oldunuz?
Ben Cumhurbaşkanı Evren ile görüştüm, Evren Paşa bana, "Kara Kuvvetleri Komutanı ile konuş, eğer normal bir emeklilik istiyorsa ona göre yapalım, başka bir görev istiyorsa onu da verebiliriz. Herhangi bir düşüncesi var mı, bir görev ister mi diye sor" dedi. Ben gittim, Kara Kuvvetleri Komutanı ile görüştüm, , o da "Herhangi bir görev istemiyorum, normal emeklilik işlemim yapılsın" dedi. Kara Kuvvetleri Komutanı'nın veda, yeni komutanın atama merasimine Özal ile birlikte gittik, emekliliğini isteyen komutanın konuşması coşkuyla, yeni komutanın konuşması rutin bir alkışla karşılandı. Çıkışta, "Giden komutanın bu denli alkışlanması enteresan, çok manidardı" dedim.
* 28 Şubat sürecinde Batı Çalışma Grubu'nun fişlediği bir Milli Savunma Bakanısınız.
Gazetelerin yazdığı kadar biliyorum. O tip işlemlerin yapılması üzücü bir olay. Hiç kimseden bilgi almadım. Bir gazete okuyucusu olarak o günleri yaşamıştık. Çok büyük üzüntü duydum.