Balkan savaşlarının 100. yıl dönümü

Balkan savaşlarının 100. yıl dönümü -Savaş sırasında yaşanan açlık, hastalık ve çaresizlik içinde verilen mücadele, Edirnedeki Balkan Savaşı Müzesindeki Tabya gazetesinde tazeliğini koruyor -Hafız Ertürün anılarından: -Ha
EDİRNE (A.A) - Salih Baran - Balkan Savaşları sırasında açlık, hastalık ve çaresizlik içinde verilen mücadele, Edirne Balkan Savaşı Müzesindeki Tabya gazetesinde hala tazeliğini koruyor.
     Balkan Savaşı döneminde Bulgarlara karşı kenti savunmada büyük önem arz eden Kıyık Tabyanın bulunduğu, günümüzde müze olarak değerlendirilen Balkan Savaşı Müzesinin duvarlarında yer alan Tabya gazetesi, içeriğindeki haber ve anılarla bir döneme ışık tutuyor.
     Kıyık semtinde bulunan, ses ve mankenlerle Balkan Savaşının canlandırıldığı müzenin duvarlarında yan yana asılan Tabya gazetesinin 10 sayfası, dönemin hatıralarını ve yaşanan olayları aktarıyor.
     Gazete sayfalarındaki anıları okuyanlar, dönemin gerçekleriyle karşılaşırken, savaş dönemindeki kıtlık, hastalık ve diğer olumsuzluklara da gazete satırlarında tanık oluyorlar.
     Tabya gazetesinde, Öteki düşman kolera başlığıyla verilen ve hafız Rakım Ertürün anılarından alıntı yapılan haberde, savaş yıllarında hem açlık hem de ilaç kıtlığı nedeniyle kentte kolera salgınının yaşandığı anlatılıyor.
     Ertür, savaş başladığında yağmur ve çamurda kendini koruyamayan askerlerin bitkin düşmesi sonucu kolera salgınının meydana geldiğini belirttiği anılarında, salgının kısa sürede kente yayıldığı ve okulların süresiz tatil edildiğini anlatıyor.
    
     -Hastanelerin acı durumu, ilaç bitti, sargı bezi yok...-
    
     Ertürün dönemin adeta fotoğrafını çektiği anılarında, acı dolu günler şu ifadelerle tarif ediliyor:
     Dayanacak güçleri kalmadı. Yemek denilen şey peynir suyundan ibaretti. Bugünlerde askerin yemeği bir tek tahin ekmeğiydi. Sabahları bir parça peynir, akşam yemeği olarak suyla bulgur pilavı, yahut peynir suyu ile papara veriliyordu. Bu durumun devamından subaylar korkuyordu çünkü askerin isyanından falan bahsediliyordu. Rakım Ertür, 22 Aralık 1912.
     Yaralar sarılamıyor. Bugün 8den sonra kışlaya gittim. Doğu cephesinden gelen subaylar, savaşın sonucunun fena olduğunu söylediler. Yalnız yaralı olarak merkez hastanesine 400 kadar asker gitmişti. Hastane koridorları yaralı ile dolmuş, hava son derece soğumuştu. İlaç bitti. Pamuk, sargı bezi, ispirto kalmamıştı. Hastanenin halini görenler, orayı kasaphaneye benzetiyorlar. Rakım Ertür, 27 ocak 1913.
     Su kaynaklarının kirlenmesi nedeniyle artan kolera salgınıyla ilgili Edirne Kızlar Okulu Müdürü Angele Gueron da o acı günleri, Şehirde sağlık durumu ciddileşiyor, skarlatin, kolera, ishal ve tifo salgını başladı. Çocuklar, cesetlerin yüzdüğü Arda Nehrinden su içiyor şeklinde betimliyor.
    
     -Fırınların çevresi asker çemberi altında
    
     Gueron, kentin savaş yıllarında sosyal yaşamındaki zorlukları yansıttığı bir başka anısını ise şöyle aktarıyor:
     Günler geçtikçe zaruri maddeler piyasadan çekiliyor. Kuru fasulye, nohut, pirinç bulmak imkansız, ekmeğin yerini tutan patates ise ateş pahası. Şimdi dükkanların depolarında yıllardır satılmayan, çürümüş, küflü kuru fasulye ve nohut satılmaya başlandı. Tuz ihtiva eden lahana ve buna benzer turşu suyu, salça piyasadan çekildi. Fırınların çevresi asker çemberi altında, insanlar aç perişan. Bir parça ekmek için saatlerce kuyruk bekleniyor, alanlar mutlu, alamayanlar ise üzüntü içinde fırından ayrılıyor. Ekmeğin içinde neler yok ki... Süpürge tohumundan tut, kuş yemine, darıdan, daha neler neler... Yetkililer nihayet fırınların un satışını yasak etti.
     Gueronun, 18 Şubat 1913 tarihinde kaleme aldığı başka bir anısında ise şu ifadelere yer veriyor: Açlık leş yedirdi. Bugün bir topçu zabitinin ifadesine göre 10 gün önce itlaf edilen beygirlerin defnedildiği mahalden, efradın çıkartıp yenildiği üzülerek anlaşıldı.
     Gazetenin yer verdiği Gueronun diğer anısında yoğun ateş altındaki Edirnenin o günlerini anlatılırken, Ölüm piyangoya dönüştü, herkes ben öleyim, yakınlarım yaşasın diye dua ediyor. Bulgarların, sessiz sedasız sulh ve sükun içinde yaşayan, çocuk ayırt etmeden masum bir halkı acımadan öldürmeleri vahşet değil mi- 24 Kasım 1912 ifadeleri yer alıyor.
    
     -Sarayiçinde esirlik günleri...-
    
     Dönemin Edirne Merkez Askeri Hastanesi Röntgen Uzmanı Dr. Rifat Osmanın hatıralarına da yer verilen gazetede, Kırkpınar Yağlı Güreşlerinin yapıldığı Sarayiçinde tutulan esir Türk askerlerinin durumu şöyle aktarılıyor:
     Yıl 1913... Aylardan Mart... Yer, Sarayiçi Tunca Adası... İşgalin ikinci günü, Mihal Köprüsü üzerindeki hanemden misafirim Dilaver Bey ile birlikte 10 Bulgar neferiyle alınarak Sarayiçine götürülmek üzere uzaklaşırken, eşyalarımın, kitaplarımın yağma edilmekte olduğunu görüyordum. Sarayiçinde Kasr-ı Adaletin yanına vardığımız esnada Şark Cephesi subay ve askerlerinin ekserisinin yerde yatmakta ve yağmakta olan yağmurda ıslanmakta olduklarını gördüm.
     Sarayiçinde başlayan esaretin ikinci günü subaylara bir ekmeğin dörtte biri verildi. Asker ise aç... Birkaç saat ıslanması ile yenilmesi mümkün olan bu ekmekler, kim bilir kaç gün evvel pişmişler, üst kabukları yemyeşil, içleri küf kokulu, kurtlu...
    
     -Balkan Savaşı Müzesi-
    
     1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşında topraktan yapılan, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşında önemli mevzi olarak güçlendirilen ve Edirnenin savunulmasında önemli rol alan 30 tabyadan biri olan Kıyık Tabyanın düzenlenerek müzeye çevrildiği alanda, Düşman hatlarımızı geçtikten sonra ölürsem, kendimi şehit kabul etmiyorum, beni mezara koymayın. Etimi köpekler ve kuşlar çeke çeke yesinler. Fakat müdafaa hattımız bozulmadan ölürsem, kefenim, lifim, sabunum çantamdadır. Beni buraya gömünüz diyen Edirne savunucusu Şükrü Paşanın anıt mezarı da bulunuyor.
     Kıyık Tabya, Edirne Valiliğinin katkıları ve 54. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığınca 2000 yılında 4 aylık bir çalışmayla tarihi dokusuna uygun olarak düzenlenerek ziyarete açıldı.
     Edirne halkı tarafından bağışlanan silah, belge ve mühimmatların da sergilendiği müze, 14 bölümden oluşuyor. 118 harita, fotoğraf, resim ve bilgi notlarının yanı sıra, 30a yakın konu mankeniyle de o dönem canlandırılmaya çalışılıyor.
    
     Yayıncı: Murat Paksoy
16 Ekim 2012 12:38
DİĞER HABERLER