“Ali Fuat Yılmazer doğru söylüyor: Başbuğ’un tutuksuz yargılanmasına isyan eden, ilgili görevlileri azarlayan ve ‘Gereğini yapın’ diyen bizzat Erdoğan’dır!” Büşra Ersanlı’yı tutuklatan da Baykal’ın kasetini hazırlatan da aynı sivil abi!
tr724 yazarı Mehmet Yıldız Balyoz Davası'nda bir süre duruşma savcısı olarak görev yapan Metro Holding'in sahibi Galip Özdemir'in kayınçosu Hüseyin Kaplan'ın 'itiraf'larını köşesine taşıdı. Ve geçen yıllarda Türkiye'nin gündemine damga vuran davalarda emirleri veren 'sivil abi'yi açıkladı. İşte o yazı:
BALYOZ SAVCISI’NIN SİVİL ABİSİNİ AÇIKLIYORUZ!
20 Ağustos’ta kendi ayağıyla emniyet müdürlüğüne teslim olan Balyoz savcısı Hüseyin Kaplan, teslim olmadan hemen önce A Haber’e röportaj vermiş. O röportajda anlattıklarını savcıya da anlatmış, isim verip itirafçı olmak istemediğini ancak pişman olduğunu ve kanuni haktan yararlanmak istediğini söylemiş. Yandaş medyada yer alan pek çok haberde de eski savcının itirafçı olduğu bilgisi yer aldı.
Geçtiğimiz günlerde eski savcı Kaplan hakkında düzenlenen iddianamede “Anayasayı İhlal”, “Cebir ve Şiddet Kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni ve TBMM’ni Ortadan Kaldırmaya veya Görevlerini Yapmasını Kısmen veya Tamamen Engellemeye Teşebbüs” ve “Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma” suçlarından 3 kez ağırlaştırılmış müebbet ve 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası istenmiş. Belli ki etkin pişmanlık hükümleri dikkate alınmamış.
Hatırlarsınız, 21 Ekim 2016’da bir gazeteye konuşan HSYK’nın Başkanvekili Mehmet Yılmaz “Hâkim ve savcılardan çok samimi, örgütü çökertmede çok faydalı itiraflarda bulunanları meslekte tutmayı tartışacağız ama her şeyden önce onlar için adli açıdan bir cezasızlık hali söz konusu” demişti. Aradan iki ay geçtikten sonra tekrar konuşan Yılmaz bu defa, “bu açıklamayı tamamen itirafçılığı teşvik amacıyla yaptım ve çok da başarılı oldum. Çünkü o vakitlerde bir tane bile itirafçı yokken, o açıklamam sonrası itirafta patlama oldu. 200’ün üzerinde itirafçı sayesinde 2400 hâkim ve savcı hakkında FETÖ üyesi olduğuna dair delil elde ettik” diyerek oyun oynadığını itiraf etmişti. Bu oyuna gelen pek çok insan gibi eski savcı Kaplan da, belki etkin pişmanlıktan yararlanarak kurtulabileceğini düşünmüş olabilir ama sonuç değişmemiş. Savcılar son dönemde suç delili olup olmadığına bakmaksızın üçer beşer müebbet dağıtmaya alışmışlar bir kere.
İtiraf değil dedikodu
19 Mayıs 2017 tarihli Akşam’ın manşetinde Kaplan’ın “itirafları” yer alıyor. Özellikle birkaç konu öne çıkarılmış. Gezi olayları, sivil abiler, İlker Başbuğ ve Hakan Fidan’ın tutuklanması konuları. Medyaya yansıyan bilgilere bakarsak itiraf diye anlatılanların hiçbiri rejimin işine yarayacak şeyler değil. Hiçbirinin delil niteliği yok, çünkü hepsi de “o onu dedi, bu bunu dedi, duydum, tahmin ettim” şeklinde. Bizzat şahit olduğu bir hukuksuzluk var mı? Yok.
TAHMİN ETMİŞ!
Eski savcı Kaplan, ifadesinde İlker Başbuğ’ un alınması gibi önemli bir konunun Cemaat abisiyle birebir görüşülerek yapıldığını tahmin ettiğini belirtmiş. Savcı da tahmine dayalı iddiayı tanık beyanı diye iddianamesine koymuş. Kendilerince önemsedikleri bu konuyu da gerçekmiş gibi havuz medyasına haber yapılması için servis etmiş.
Bu kadar önemli olduğu söylenen bir kişinin sayfalarca ifadesi alınmış, varsa bildiği her olay en ince ayrıntısına kadar sorulmuştur. Özellikle Genelkurmay Başkanlığı gibi ülkenin en kritik görevlerinden birini üstlenmiş bir orgenerali, terör örgütü üyeliğinden tutuklamak gibi büyük bir olayı ifadede sadece “bu önemli bir olay, Cemaat abisine sorulmadan yapılmamıştır diye tahmin ediyorum” şeklinde tek cümle ile geçiştirilmesi anlaşılır gibi değil.
Eğer İlker Başbuğ’un tutuklanması, gerçekten eski savcı Kaplan’ın “tahmin ettiği” gibi Cemaat talimatıyla olsaydı kendisinin olayın tüm ayrıntılarını bilmesi ve etkin pişmanlıktan yararlanmak istediği için de ifadesinde bu ayrıntıları belirtmiş olması gerekirdi. Kaplan ifadesinde, Başbuğ’un tutuklanması ile ilgili hiçbir somut bilgi vermiyor ve sadece öyle olduğunu tahmin ediyorum diye geçiştiriyor. Hem de hakkında 3 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis talep edilmişken… Etkin pişmanlıktan yararlanmak için her şeyi anlattığını söylemişken.
Kim bu sivil abi?
İşin doğrusu ben de İlker Başbuğ’un tutuklanması konusunun mutlaka ‘sivil abiye’ sorularak yapıldığını düşünüyorum. Peki kime sorulmuştur sizce? Kim bu sivil abi?
Bu konuya dair Tr724 yazarı Nazif Apak’ın yazdıkları yeterince ışık tutuyor: “Ali Fuat Yılmazer doğru söylüyor: Başbuğ’un tutuksuz yargılanmasına isyan eden, ilgili görevlileri azarlayan ve ‘Gereğini yapın’ diyen bizzat Erdoğan’dır!”
Büşra Ersanlı’yı tutuklatan da Baykal’ın kasetini hazırlatan da aynı sivil abi!
Sadece Başbuğ mu? Apak, aynı yazıda başka örnekler de veriyor. Örneğin bir dönem çok tartışılan konulardan biri olan Büşra Ersanlı’nın tutuklanmasına uzanan her adımın bizzat Erdoğan’ın bilgisi ve emri dahilinde atıldığını yazıyor. Keza Deniz Baykal görüntülerinin çekilmesini Erdoğan bizzat emrediyor, görüntüleri önceden izliyor, yorumluyor. Bizzat emir vererek ilk defa nerede yayınlanacağını ve bu görüntüler sonrasında nasıl bir havanın oluşturulması gerektiğini planlıyor. Hatta görüntü kalitesini pek beğenmiyor bir daha ve daha net çekilmesini talep ediyor. Meydanlarda ‘Özel değil genel! Genel!’ diye kükremesi olayın bizzat sahibi olmasından kaynaklanıyor.
Eski savcı Hüseyin Kaplan’ın ‘sivil abiler’e sorularak yapıldı iddiasından çok daha inandırıcı bir iddia bu. O dönemde yapılan operasyonlara en üst düzeyde sahip çıkan Erdoğan, Ergenekon davasını yürüten Zekeriya Öz’e yöneltilen eleştirilere, “İtalya’da temiz eller olduğu zaman İtalya’yı Türkiye’ye örnek gösterenler lütfen şu anda da Türkiye’de temiz eller operasyonunu yapanlara saygı duysunlar…” diye savunmuştu. Bir adım daha giderek kendisini Ergenekon davanın savcısı olarak tanımlamıştı.
Geçenlerde Dink davası duruşması sırasında eski emniyet müdürü Ali Fuat Yılmazer çok önemli iki şey söyledi. Birincisi, dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Ergenekon soruşturmasında doğrudan talimatlar verdiği, ikincisi de yine, o dönemde Erdoğan’ın kendisine “Oda TV’ye bir bakın” dediğiydi.
Demek ki ‘sivil abi’ dedikleri kimmiş?
Dün Erdoğan iktidarının hışmına uğrayan Sözcü, Hürriyet, Oda TV ve benzerleri uzun süredir “bunu bize yapan Cemaatmiş” diyerek Erdoğan’la aynı safta Cemaati yaylım ateşine tutmaktalar. Önce Cumhuriyet’e ardından Sözcü’ye yapılan “FETÖ operasyonu” bu ikisiyle sınırlı kalmayacak gibi görünüyor. Doğan Grubu zaten korku belasına havuza çoktan daldı ama bu onu kurtarır mı belli değil. Televizyonlarda geçen alt yazılara bile tahammül edemeyen kafa son muhalif yok edilinceye kadar operasyonlarına devam edecek. Bunları yaparken de dün “biz yapmıyoruz Cemaat yapıyor” diyenler şimdi de “biz yapmıyoruz kripto Cemaatçiler yapıyor” diyerek hepimizi salak yerine koymaya devam ediyor. Nasılsa alıcısı çok…