TMSF Başkanı Şakir Ercan Gül'ün “Bank Asya'yı satacağız” iddiasına bankanın sahiplerinden cevap geldi. Bank Asya ortakları adına konuşan avukat Süleyman Taşbaş, ortakların onayı olmadan satışın mümkün olmadığını, hissedarların bankayı satmak istemediğini kaydetti.
Bank Asya'nın yönetimine hukuksuz bir şekilde el koyan TMSF'nin başkanı Şakir Ercan Gül'ün ‘29 Mayıs'a kadar ya satacağız ya da tasfiye edeceğiz' açıklamasına banka ortaklarından sert tepki geldi. TMSF dün de yazılı bir açıklama ile “Bank Asya'nın TMSF yönetiminde kalması için öngörülen 9 aylık sürenin 29 Şubat 2016 tarihinden başlamak üzere 3 ay süreyle uzatıldığını” duyurdu. Açıklamada, “Bankanın belirtilen sürenin sonuna kadar satış, birleşme ya da devir yoluyla çözümlenecektir. Bunun mümkün olmaması halinde, tasfiye edilmesi gündeme gelecektir.” ibaresi yer aldı. Bankanın ortaklarına rağmen satışının mümkün olmadığının itirafı niteliğindeki TMSF açıklamasında, “bazı ortakların satış için kendilerine başvurduğu” iddiası yer aldı. Ancak bu ortakların hisse oranının yüzde 50'yi aşıp aşmadığı belirtilmedi.
Ortakların avukatı Süleyman Taşbaş, TMSF'nin bankanın sahibi olmadığına işaret ederek, kanuna göre ortakların rızası olmadan bankayı satma yetkisi bulunmadığını kaydetti. Taşbaş, tasfiye etmenin ise yakın zamana kadar ülkenin en büyük ve tek tamamı yerli sermayeli katılım bankası olan bir değeri yok anlamına geleceğine işaret etti. 3 Şubat 2015'te TMSF'nin Bank Asya'ya yönetici atamasından bu güne yaşanan hukuksuzlukları Zaman'a anlatan Avukat Süleyman Taşbaş, ortakların her türlü haklarının Türkiye'de ve AİHM'de sonuna kadar takipçisi olacaklarını söyledi. Süleyman Taşbaş'ın, Bank Asya'ya yönelik sorularımıza verdiği cevaplar şöyle:
Bank Asya yönetim ve denetiminin TMSF'ye devredilmesinin üzerinden 9 aylık bir süre geçti. Bundan sonraki süreci nasıl görüyorsunuz? Yönetimin TMSF'ye geçmesi Banka'yı nasıl etkiledi?
Her şeyden önce bildiğiniz üzere Bank Asya, 2014 yılının başlarına kadar, halkımızın teveccühüne mazhar olmuş, sektördeki en büyük katılım bankasıydı. Nitekim ilerleyen süreçte de müşterilerinin, bilhassa mudilerinin yakın desteğini ve katkısını hep yanında görmüştür. Müvekkilim olan banka ortakları da bu süreçte bankalarına sahip çıkarak, finansal sistemin ve tek bir mudinin dahi zarar görmemesi adına sermaye artırmak dahil her türlü desteği sağlayarak sorumlu bir tutum sergiledi.
Hangi gerekçeyle banka yönetimi TMSF'ye devredildi?
Evet bizim ortaklar olarak iptali için davaya konu ettiğimiz BDDK'nın 3 Şubat 2015 tarihli kararı ile TMSF ortaklık haklarını kullanmaya başlayarak bunu içermediği halde bankanın yönetimine geçmiştir ve akabinde BDDK'nın 29 Mayıs 2015 tarihinde Bankacılık Kanunu'nun 71-B maddesine göre aldığı karar üzerine de bankanın tüm yönetim ve denetimi TMSF'ye geçmiştir. Bu işlemler halen dava konusudur ve devam eden bir yargı süreci vardır.
Ancak bu kararın öncesine gidecek olursak bankanın o dönemki yöneticilerinin ifadesiyle BDDK'nın gönderdiği tüm talimatları yerine getiren bir yönetim ve kendilerine düşen sermaye artırım talebine olumlu yanıt veren bir ortaklık yapısı vardır.
Bildiğiniz üzere 2014 başından itibaren banka yoğun bir yıpratma kampanyasına maruz kalmıştır. Her biri Bankacılık Kanunu'na göre suç teşkil eden ve tamamına yakını asılsız olan haberlere konu edilmiştir. Biz ortakların vekili olarak bu hak ihlallerinin sonuna kadar takipçisi olacağız. Bu haber ve karalama kampanyasının mudiler üzerinde olumsuz etkisi olsa da, gerek müşterilerin paniğe kapılmayarak basiretli davranmaları gerekse banka yönetiminin başarılı bir likidite idaresi sayesinde banka ayakta kalmıştır.
Bakın siz ‘Hangi gerekçelerle banka yönetimi TMSF'ye devredildi?' diyorsunuz. Bunlar BDDK'nın 3 Şubat ve 29 Mayıs tarihli kararlarında elbette birtakım gerekçeler yazıyordur ve belirttiğim gibi biz ortaklar olarak bunların iptali için davalar açtık. 2014 başında yaklaşık 30 milyar TL aktif büyüklüğü olan bir banka bugün zannedersem 5 milyar TL civarına inmiştir. Bu, şu demektir: 1. Bu banka verdiği kredileri tahsil edebilmiştir, yani bu bankada bir hortumlama olmamıştır. 2. Parasını bu bankaya yatıran hiçbir kişi mağdur olmamıştır. Bu, finans tarihine geçecek, ders olarak okutulabilecek bir vakadır. Böyle bir zaman diliminde bu tür muamelelere maruz kalıp, tüm mevduatını ödeyebilecek başka bir banka var mıdır, ben bilmiyorum.
Şuraya gelmek istiyorum: BDDK kararını madde madde yazamayız ama Bankacılık Kanunu'nda yer alan; banka taahhütlerinin yerine getirilememesi, mali sisteme zarar verme, sistemik riske sebep olma, mevduat sahiplerinin zarar görmesi gibi gerekçelerden hiçbirinin gerçekleşmediğini görüyoruz. Tüm bunlar bizim baştan beri savunduğumuz iddiaların teyididir aslında. Yani el koyma gerektirebilecek hiçbir durumun var olmadığı ortaya çıkmıştır.
Açtığınız davalar halen devam ediyor değil mi?
Evet biz haklılığımızdan eminiz, yurtiçindeki tüm hukuki süreçleri takip edip tamamlayacağız. Gerekiyorsa konuyu AİHM'ye de taşıyacağız. Önümüzde AİHM'nin verdiği Kentbank ve Demirbank kararları gibi örnekler var. Bu kararlar incelendiğinde görülecektir ki, AİHM'nin burada saydığı gerekçelerden çok çok daha fazlası Bank Asya davasında mevcuttur. Ortaklar olarak AİHM aşamasında bile olsa biz haklılığımızı onaylatacağız.
Peki 3 Şubat 2015 sonrasına gelecek olursak, banka TMSF yönetiminde neler yaşamıştır?
Bunun için önce Bank Asya ortakları ve eski yönetiminin 29 Mayıs'ta nasıl bir banka bıraktığına, TMSF'nin o tarihte nasıl bir bankayı devraldığına ve bankanın bu gününe bakmak lazım. TMSF'nin devraldığı banka 11,5 milyar TL aktif büyüklüğe sahip bir bankaydı. 900 milyon TL ödenmiş sermayesi ve yaklaşık 1,5 milyar TL özkaynağı olan bir bankaydı. Bu bankanın devir tarihinde bile sermaye yeterlilik rasyosu yüzde 18'lerdeydi. BDDK'nın istediği oranın yüzde 12 olduğunu düşünürseniz banka sermayesi, bırakın yetersiz olmayı, ihtiyaçtan dahi fazla bir noktadaydı. Aşırı ihtiyatlı bir yaklaşım içinde, mevzuatın öngördüğünden fazla karşılıklar ayırsanız dahi bu oran yine de yüzde 12'nin çok üzerinde kalacaktır. Yani devir tarihinde Bankacılık Kanunu ve alt düzenlemelerinin belirlediği tüm asgari oranlar ve tutarlar açısından baktığınızda Bank Asya'nın tüm değerleri bu asgari limitlerin üzerindeydi.
Yani siz bankanın TMSF'ye devrini gerektirecek mali açıdan bir probleminin olmadığını söylüyorsunuz?
Bakın bunlar hesaba, rakamlara dayalı objektif unsurlardır ve Bankacılık Kanunu'nda buna dayalı kriterler vardır. Mali durumu kötü olan bankada rasyoların asgari değerlerin altına düşmesi, bankanın yükümlülüklerinin varlıklarından fazla olması ya da yükümlülüklerin vadesinde yerine getirilememesi veya özkaynakların negatife dönmesi gibi kritik eşikler vardır. Özkaynakların bırakın negatife dönmesi, en katı yaklaşımla karşılık ayırsanız dahi devir tarihinde 1,4 milyar TL pozitif özkaynak çıkacaktır. Yine belirttiğim gibi her şeye rağmen Bank Asya'nın yerine getiremediği hiçbir taahhüdü olmamıştır. Yani biz devir tarihi itibarıyla bankanın yönetimine el koymayı gerektirecek hiçbir mali gerekçesinin olmadığını iddia ediyoruz. Her ne kadar TMSF bize devir bilançosunu vermekten imtina etse de nihayetinde bankanın durumu üç aşağı beş yukarı bellidir. Mahkeme yoluyla da istememize rağmen devir bilançosu hâlâ bize ulaştırılmamıştır. Bunlar AİHM sürecinde karşılığını bulacaktır.
TMSF Başkanı'nın ‘29 Mayıs'a kadar ya satacağız ya da tasfiye edeceğiz' şeklinde bir açıklaması oldu. Bundan sonrasını nasıl görüyorsunuz?
Bahsettiğiniz açıklamayı ben de basından takip ettim. Öncelikle TMSF, bankanın sahibi değildir ve kanuna göre ortakların rızası olmadan bankayı satma yetkisi yoktur. Ve halen ortakların yarıdan fazlası bankanın satışına onay vermemiştir. Zaten onay vermek, ortakların yapılan hukuksuzlukları kabullenmesi ve mevcut yönetimi aklamak anlamına gelecektir.
Tasfiye etmek ise yakın zamana kadar ülkenin en büyük ve tek tamamı yerli sermayeli katılım bankası olan bir değeri yok etmektir. Üstelik katılım bankacılığını desteklediğini iddia eden bir hükümet döneminde bunu yapmanın bir çelişki olduğu kadar, ülke adına ciddi bir vebal olacağını düşünüyorum.
Gelinen nokta, el koyma için gerekçe olmadığını gösterdi
Dokuz aylık sürede TMSF neden bir çözüm üretememiştir?
Bankacılık Kanunu'nun sistematiğine bakıldığında TMSF'nin bir bankaya el koyması için belirlenen kriterler ve koşullar vardır. El konulmayı gerektirecek bir bankanın ciddi mali sorunları, likidite krizi ve bunların bir sonucu zararının özkaynaklarını aşması gibi bir durumda olması gerekir. TMSF de bankanın sahibi olma karşılığında bu zararları üstlenerek bankayı rehabilite etmeye çalışır ve nihai akıbetini belirler. Ancak Bank Asya vakasında TMSF'nin üstlenmesi gereken böyle bir zarar yok, devir tarihinde bile bankanın en azından 1,4 milyar lira özkaynağı var. Yani TMSF'nin bankanın sahibi olması durumu yok. Düğme baştan yanlış düğmelenince devamı da sıkıntılı oluyor.
Kanunun 107. maddesine göre fonun 3 aylık süresi daha var. Gelinen nokta göstermiştir ki, bankanın fona devrini gerektiren hiçbir teknik gerekçe ortaya çıkmamıştır. TMSF bankayı daha kötü duruma getirmiş, banka zararını artırıcı bir yönetim sergilemiştir. Sonuç olarak yaşanan gelişmeler bizim baştan beri savunduğumuz görüşlerin haklılığını teyit etmiştir. Yapılması gereken, bankanın bir an önce iade edilmesi.
TMSF, banka ortaklarının haklarını koruyamadı
MSF'nin 9 aylık bu süreçteki yönetim performansını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Biz banka ortakları olarak fonun bizim haklarımızı gereği gibi koruyamadığını, bankanın zararını azaltıcı ya da gelirini artırıcı bir yönetim politikası uygulamadığını düşünüyoruz. Örnek vermek gerekirse 11 milyar büyüklükte 200 şubesi olan bankanın şu anda en fazla 5 milyar büyüklüğüyle halen 200 şubesi var. Bu şubelerin her biri maliyeti olan ve zararı artırıcı unsurlar, çünkü bu süre zarfında TMSF herhangi bir bankacılık faaliyetinde bulunmadı. Oysa bir kamu kurumu olarak, daha önce iptal edilen kamu kurumları anlaşmalarını yenileyebilirdi, düşük maliyetli kaynak temin edebilirdi ve bunları sağlıklı kredilere yönlendirerek bankaya kâr sağlayabilirdi. Yani kısaca TMSF ne kâr sağlayıcı ne zarar azaltıcı bir faaliyette bulunmuştur. TMSF bizim ortaklık haklarımızı kullandığı için biz ortaklar olarak bu politikalar dolayısıyla bankanın ve ortaklar olarak menfaatlerimizin zarara uğradığını kendilerine ihtar ettik. Hukuken de haklarımızın takipçisi olacağız.
ZAMAN / ABDULKADİR CEMBEKLİ