Bayrama giriyoruz... Işık Koşaner’in nutku hakkında son sözlerimizi söyleyip, öyle gidelim.
Birkaç gün öncesine kadar, “Işık Koşaner’e ait olduğu iddia edilen ses kaydı” nitelemesini kullanıyorduk.
Işık Paşa çıktı, büyük bir kararlılıkla, “Sözlerimin arkasındayım” dedi.
Meçhul konuşmacının kendisi olduğunu itiraf etti.
Bundan böyle, “Işık Paşa’nın karargah konuşması” diyeceğiz.
Konuşmanın “irdelenmedik” tarafı kalmadı.
Herkes, meşrebine ve hassasiyetine göre, konuşmadaki bir unsuru öne çıkarıp yorum yaptı, şerhler düştü.
Ben de kendi çapımda birkaç şerh girişiminde bulundum.
Lakin, öyle velut, üzerinde fikir jimnastiği yapmaya öyle elverişli bir konuşma ki, yaz yaz bitmiyor. Bütün bir “yazı sezonunu” bu değerli konuşmanın yorumuna ayırsak yeridir.
Deniyor ki, “Işık Paşa’nın itirafları, yeni bir muhakeme konusu olabilir mi?”
Onu bilmem de, başlatılmış kimi soruşturmalara ışık tutacağı muhakkak. Işık Paşa, yakında, ilgili savcılık tarafından, ifadesine başvurmak üzere bir davet alabilir. Almayabilir de...
Bir şey daha söyleniyor: “Madem Işık Paşa o konuşmanın kendisine ait olduğunu itiraf etti. Neden Kemal Kılıçdaroğlu, işin yasa dışı dinleme boyutunu gündeme getirmek dışında, bir yorum yapmıyor?”
Bence de en dikkat çekici husus bu...
Evet, meselenin bir “yasa dışı dinleme boyutu” var ve her şeyden önce bu konu üzerinde odaklanmalıyız...
Gelgelelim, medyadaki ve siyasetteki “üstünlüklerini” birtakım yasa dışı faaliyetlere borçlu kesimin “yasa dışılık” itirazı gülümsemelere yol açmak dışında herhangi bir karşılık bulmuyor toplumda.
Bana kalırsa, mahut konuşma, “ortam dinlemesi”nin mahsulü değil.
Bir “kayıt” söz konusu...
Muhtemeldir ki, Işık Paşa’nın konuşması, salonda hazır bulunan subaylardan biri tarafından kaydedilip servise konuldu... Bir güvenlik ve istihbarat zaafı, yahut “mahremiyet ihlali” söz konusu yani... Kim yaptıysa ayıp etmiştir, suç işlemiştir.
Kılıçdaroğlu bahsine gelince...
Ben de merak ediyorum... “Silivri’nin hukuku” konusunda yüksek siyaset alıştırmaları yapan Kılıçdaroğlu, bu “buz gibi itiraflar” karşısında soğukkanlılığını korumayı nasıl başarıyor?
Kendi askerimizi vurmuşuz... Kendi döşediğimiz mayınlara basarak mütemadiyen ölüp duruyoruz... Askerimiz teröristle karşılaşınca silahını bırakıp kaçıyor... 2 kişilik düşman timi, 30 kişilik koskoca takımı teslim alıyor... İcabında “hukuka” uymuyoruz, enayi olmadığımız için bildiğimizi okumaya devam ediyoruz... Darbenin yasal gerekçesi sayılan 35. medenin değiştirilecek olması bizim bir şey ifade etmiyor; darbe yapmak ve muhtıra vermek gibi anayasa dışı işlere yeltenme alışkanlığından vazgeçmiyoruz... Plan semineri adı altında “ülkeye çökme hazırlıkları” yapıyoruz... Kendi planlarımıza sahip çıkamıyoruz ve bunların namerdin eline geçmesine mani olamıyoruz... Vs.
Kılıçdaroğlu’nun bütün bunlara söyleyecek bir sözü yok mu?
En azından çıkıp şunu desin: “Darbe yaptığında itiraz etmediğimiz bu ordu, rejim ordusu hüviyetinden kurtulamadığı için, bazı konularda başarısız olmuştur maalesef.”
Hiç değilse bu kadarını söylesin...
Belki bu çıkışı, “Yeni CHP” için de bir kulvar açar...
Bari bu şansı kullansın...