ANKARA (CİHAN)- Başbakan Ahmet Davutoğlu, 'Yeni Türkiye Yolu'nda konuşmasıyla hükümetin bu zamana kadar yaptıklarını ve bundan sonraki hedeflerini anlattı. Davutoğlu konuşmasında, Şah Fırat Operasyonu, 3'üncü havalimanı, ekonomik durum, Asya Yakası'nı Avrupa Yakası'na bağlayacak tünel gibi konulara değindi.
Davutoğlu'nun konuşması şöyle:
"Değerli vatandaşlarım, hayırlı akşamlar diliyorum.
Bir ay sonra tekrar birlikteyiz. Şubat ayı yılın en kısa ayı, ama milletçe gurur duyduğumuz, heyecan duyduğumuz projeler yanında milletçe üzüldüğümüz olaylarda yaşadık. Şimdi muhtemelen her biriniz ya sofra başındasınız, ya akşam yemeğini bitirmiş kahve içiyorsunuz ya da nöbette değişik vesilelerle iş yerlerindesiniz. Sofranızın bereketli olmasını, sohbetinizin hep tebessümle dolmasını, işlerinizin hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.
Gurur duyduğumuz olaylardan bahsetmiştim. Milletler kritik dönemlerde sınava çekilirler, tarih sınavından geçen milletle bir sonraki döneme gururla ve onurla girerler, bu sınavları kaybedenler ise sonraki dönemlerde zillet içinde yaşarlar. Böyle bir sınavı 21 Şubat'ı 22 Şubat'a bağlayan gece yaşadık, kahraman Silahlı Kuvvetlerimiz eşzamanlı iki ayaklı operasyonla 21 Şubat'ı 22 Şubat'a bağlayan gece saat 21.00'da Suriye'ye girdi. Bir taraftan Süleyman Şah'ın yeni mekanı olacak olan Suriye Eşme'sindeki toprak kontrol altına alındı, diğer taraftan da 40 tank, 57 zırhlı araç, 572 kahraman askerimiz Birinci Dünya Savaşında terk ettiğimiz topraklara tekrar girdi ve Karakozak Köyü'ndeki Süleyman Şah Saygı Karakolu'na planlandığı gibi gece yarım sularında ulaştı. Ben de bu operasyonu gece 23.00'dan itibaren sabaha kadar aralıksız bir şekilde Genelkurmay Başkanımız, kuvvet komutanlarımız, kahraman subaylarımız ve askerlerimizle birlikte takip ettim. Emin olun, bütün gece gururla dakika dakika işleyen bir operasyona şahit olmak benim Türk Silahlı Kuvvetleri'ne olan güvenimi, ülkemizin kapasitesine olan inancımı bir kez daha artırdı. Operasyon esnasında bir kaza suretiyle şehit olan bir askerimiz, Halit Avcı kardeşimiz dışında hiçbir askerimizin burnu dahi kanamadı ve ülkemize salimen döndüler.
Bu operasyondaki olağanüstü başarı dolayısıyla başta Genelkurmay Başkanımız olmak üzere kuvvet komutanlarımıza, Şah Fırat Operasyonunda yer almış bütün subaylarımıza, askerlerimize teşekkürü bir borç biliyorum. Onlarla gurur duyuyoruz, onların bu vatan aşkının ülkemizin geleceği için en büyük teminat olduğunu biliyoruz.
Aziz milletim, nasıl Şah Fırat Operasyonu başarıyla tamamlanmışsa, aslında ekonomide ve diğer alanlarda da aynı disiplinle çalışmaya devam ediyoruz. Yükselen Türkiye'nin ayak sesleri artık her yerden duyuluyor, yurt içinde ve yurt dışında her yerden duyuluyor. Bu ayak seslerinin çarpıcı bazı mega projelerle nasıl hissedilmeye başlandığı da sizlerle paylaşmak istiyorum.
12 Şubat'ta İstanbul'da 3'üncü havalimanı projesini inceleme ziyaretinde bulundum. Nasıl Genelkurmay karargahında 21 Şubat'ta gururla o çalışmaları takip etmişsem, aynı şekilde 3'üncü havalimanı projesinde sağlanan gelişmeleri, ilerlemeleri de aynı gururla takip ettim, brifingler aldım. Bu projeyle birlikte İstanbul dünyanın en büyük havalimanına kavuşacak.
Dört fazda ilerleyecek çalışmalar; Birinci fazda 2017 29 Ekim'ine kadar 2 pistte 90 milyon kapasiteli havaalanı inşa edilecek, 2018 yazında 3'üncü pist inşa edilecek, daha sonraki 3'üncü aşamada kapasite 120 milyona, 4'üncü aşamada 150 milyona çıkacak, 150 milyonla dünyanın en büyük havalimanı İstanbul'da inşa edilmiş olacak.
10 milyarı aşkın yatırım projesi, 22 milyarlık kira bedeliyle 32 milyon 390 milyonluk müthiş bir finansal altyapıya sahip gerçek bir mega proje. Artık doğudan batıya, kuzeyden güneye kim nereye seyir ediyorsa etsin, seyir edenler mutlaka İstanbul'a inecekler, İstanbul'da intikallerini yapacaklar ya da kalacaklar, ama mutlaka İstanbul'a selam duracaklar. Nasıl hava ulaşımında İstanbul Havalimanı üzerinden İstanbul'a selam durulacaksa, Türkiye Cumhuriyeti'ne de herkes gücü ve kudretiyle selam duracak.
Yine bu projeyi bütünleyen bir başka projeyi de dün İstanbul'da İstanbullu hemşehrilerimizle, hem de bütün vatandaşlarımızla paylaştım, bu da 3 katlı İstanbul tüneli, bu da dünyada bir ilk. İlk defa dünyada 3 katlı bir tünelle bir Boğaz geçişi, bir geçiş sağlanmış olacak. Ortadaki metro geçişi, üst ve alt katlarda ise kara yolu geçişi ile İstanbul Boğaz'ını bir kez daha denizin 110 metre altından geçeceğiz. Bu proje bütüncül bir proje, yani İstanbul'a makro düzeyde bakıldığında 9 raylı sistemi birbirine bağlayan, bunlar arasındaki irtibatları sağlayan bir halka olacak, tabiri caizse tespih dizileri gibi yürüyen projeler bu adımla birlikte birbirine irtibatlanacak. 3 boğaz geçişi, 3 köprü, 3 havalimanı, Kuzey Marmara Otoyolu bu projeyle birbirlerine kenetlenecekler, İstanbul'u bir anlamda iki kıtayla birlikte bütün kanatlarıyla tek bir uzuv haline getiriliyoruz.
6500 metrelik geçişle bir kez daha Avrupa ve Asya birbirine irtibatlanırken, İncirli, Topkapı, Okmeydanı, Mecidiyeköy, Altunizade, Söğütlüçeşme hattıyla metro üzerinden bu uzun geçiş yolu 40 dakikaya inecek. Boğaziçi Köprüsü raylı sistemle entegre olacak, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü de otoyolla entegre olmuş olacak. Hasdal kavşağından Ümraniye Çamlık'a kadar gidiş 14 dakikada sağlanabilecek. Gördüğünüz gibi, İstanbul bu projeyle tek bir bütün, makro bir planlamayla birbirine entegre hale gelecek.
Beni bu projede en fazla heyecanlandıran hususlardan biri de projenin çevre dostu niteliği. Bunun için hiçbir yeni arazi kullanılmayacak, hepsi deniz altından, kara altından yürüyecek ve çevreyi kirleten gaz salınımlarında da büyük bir tasarruf sağlanacak, İstanbul'un siluetine de hiçbir şekilde zarar verilmeyecek. Ulaşım yeraltına indikçe yerin üstünde İstanbul'un bir medeniyet merkezi olarak ihya edilmesinin de önü açılmış olacak.
Yine İstanbul'umuzun özellikle Ankara, İzmir bağlantıları da bu entegre sistemle daha kısa sürede sağlanmış olacak.
Bir başka projeden bahsetmek istiyorum, yine mega projelerimiz. Bildiğiniz gibi GAP dünyanın en önemli kırsal kalkınma projelerinden biri. Önümüzdeki günlerde GAP yeni eylem planını da açıklayacağız. Ama bunun yanında DAP ve KOP ve DOKAP'ı da geliştirdik. Geçtiğimiz ay içinde DOKAP eylem planını Ordu'da hem Karadenizli hemşehrilerimizle, hem vatandaşlarımızla paylaştım. DOKAP ile birlikte, Doğu Karadeniz Kalkınma Planıyla birlikte Doğu Karadeniz'in gayrisafi milli hasılası Türkiye ortalamasının üstüne çıkartılacak, istihdam artacak ve bu havza gerçek bir turizm havzasına dönüşecek.
Yeşil yol projesiyle Doğu Karadeniz'de 2500 kilometrelik toplam yolun şu anda 490 kilometresi bitti, bu yol tamamlandığında Karadeniz sahil yolunu tamamlayan Karadeniz yaylarını birbirine birleştiren büyük bir proje gerçekleşmiş olacak.
Ayrıca, yine bütün dünyada bir ilk niteliği taşıyan Ordu-Giresun Havalimanını da bu yıl hizmete açıyoruz. Niye dünyada bir ilk? Çünkü deniz doldurularak havalimanı yapıldı. Eğer hayal ediyorsanız, eğer rüyalarınız varsa, bu rüyaları gerçekleştirecek, inancınız, düşünceniz ve milletinize güveniniz varsa her şeyi yaparsanız. Denizi doldurur hava limanı yaparsanız, Boğaz'ın 110 metre derinine iner 3 katlı tünel yaparsanız, dünyanın en büyük havalimanını İstanbul'a kazandırırsınız. Ama rüyanız yoksa, hayaliniz yoksa, iddianız yoksa, bu toprakların altında da, üstünde de barınamazsanız. Biz iddiamız olduğu için
Şah Fırat Operasyonunu nasıl başarıyla yaptıysak, bugün bu ekonomik mega projeleri de adım adım başarıya götüreceğiz.
Yine uluslararası finans kuruluşlarıyla 8 Şubat'ta İstanbul'da biraraya geldim, G-20 dönem başkanlığını kendileriyle tartıştık. Türkiye'nin uluslararası finans piyasalarında artan itibarını kendilerinden dinledi, ayrıca Türkiye'nin geleceğe dönük projeleri konularında da bilgi verdim. Özellikle 25 öncelikli dönüşüm programı bütün dünyada büyük ilgiyle takip ediliyor. Bu programın bütün Türkiye sathına yayılması için valilerimize talimat verdim. Valilerimizle biraraya geldiğimizde hem asayiş konularını, hem de ekonomik kalkınma konularını ele aldık.
Bu ay içinde enflasyon düşme trendini sürdürdü, 7,3'e düştü, istikrarlı yönetimle bundan sonra enflasyonun da, faizlerin de daha aşağıya ineceğine dair inancımız tamdır. Ekonomi kalkınırken geniş halk kitlelerimizin de bundan istifade etmesi gerektiği inancıyla birçok müjdeyi bu ay içinde de vatandaşlarımızla paylaştım.
Belediye başkanlarımızla yaptığımız toplantıda, özellikle Büyükşehir Yasasıyla birlikte kapanan belediye borçları konusundaki şikâyetleri daha önce dinlemiştim, bu şikâyetleri göz önüne alarak kapanan belediyelerin borçlarını 1 yıl erteledik. Yani bir belde belediyesi kapanmışsa, ilçe belediyesine borç devredilmişse, bu borç 1 yıl süreyle erteleniyor. Bu belediyelerimizin üzerindeki borç yükünü almak bakımından önemli bir hamleydi.
Yine BAĞKUR mensuplarını yakından ilgilendiren önemli bir kararı daha aldık. Bildiğiniz gibi, BAĞKUR borçlarının yeniden yapılandırılması imkanı sağlamıştık, büyük bir vatandaş kitlemiz bu yeniden yapılandırmayı gerçekleştirdi, ancak yaklaşık 1 milyon 305 bin kişi bunu yapamadığı için sağlık hizmetlerinden yararlanamıyordu. Aldığımız kararla hem hizmetleri, hem primleri dondurarak 1 milyon 305 bin vatandaşımızın sağlık hizmetlerinden diğerleri gibi eşit şartlarda faydalanmasının önünü açtık. Bu büyük bir sosyal hizmet anlayışının yansımasıydı.
Turizm sektöründe özellikle Rusya ve İran'da yaşanan gelişmeler dolayısıyla düşme trendine giren turist akışını engelleyebilmek ve Türkiye'yi turizm açısından cazip bir ülke olma niteliğini korumak için devrim mahiyetinde 2 adım daha attık. Tur operatörlerinin maliyetlerini azaltabilmek için önümüzdeki 2 ay içinde Türkiye'ye sefer yapacak olan turizm amaçlı uçuşlarda bu ülkelerden gelen uçuşlara 6 bin dolarlık yakıt katkısı sağladık. Ayıca, tur operatörlerine Hazine destekli kredi imkânları açtık.
Turizmde bu imkânları verirken, gözümüzün bir diğeri de tarım sektöründeydi. Bu hafta içinde tarımda dünyada yine bir ilk niteliğinde, devrim mahiyetinde bir projeye imza attık, tarım sektörü entegre yönetim bilgi sistemi, kısa adıyla TARSEY'i devreye soktuk. Niye dünyada bir ilk? Çünkü ilk defa bir ülke dünyadaki bütün tarım bilgilerini tek bir sistem içinde topladı ve bu sistemle tarımı en etkin şekilde yönetme kapasitesi kazandı. Birçok dost ülkenin tarım bakanının da katıldığı törende bu özellikleriyle yeni sistemi halkımıza ve dünyaya tanıttık.
Bu yolla yapacağımız ürün planlaması, tarım planlaması, havza planlamalarının alandaki yetkinliğini kontrol etme imkânına sahip olacağız, 10 bin ziraat mühendisi alandan bilgileri doğrudan aktaracak ve sistem içinde her an Türkiye'nin bütün tarım alanlarındaki üretim şartlarını görme imkanına sahip olacağız. Çiftçilerimiz ise artık e-devlet uygulamasıyla tanışacak ve bürokratik işlemler doğrudan bu sistem üzerinden yapılarak müracaatlar, tahsisler, bütün ödemeler, prim destekleri de yine bu sistemle koordine edilecek.
Türkiye ilklerin ülkesidir, Türkiye öncü ülkedir, Türkiye ar-ge konusunda artık hamle yapan bir ülkedir. Bu konuda emeği geçen bütün görevlilerimize bir kez daha teşekkür ediyor, çiftçilerimize hayırlı olsun diyorum.
Ayrıca, bugün tarım desteklerinin 2 milyar Türk Liralık kısmı da çiftçilerimize ödünde, hayırlı, bereketli olsun.
Bu ay içinde geçtiğimiz aylarda olduğu gibi vatandaşlarımızla ve değişik kesimlerle buluşmalara devam ettik.
11 Şubat günü gayrimüslim kanaat önderleriyle biraraya geldik, gayrimüslim vakıfların, derneklerin temsilcileriyle yaklaşık 5 saat süren bir toplantıda ülkemizle ilgili genel meseleleri ve bu vakıfların, derneklerin sorunlarını tek tek ele aldık. Bir kez daha ifade ediyorum, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı söz konusu olduğunda hiçbir dini, mezhebi, etnik ayrım söz konusu olamaz. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları bir tarağın dişleri gibi birbirine eşit ve omuz omuzadır.
Bu toplantıya katılan gayrimüslim kanaat önderlerine de teşekkür ediyorum.
Son yıllarda sağlanan dini özgürlükler ortamından ve bu cemaatlere sağlanan imkânlardan büyük bir sitayişle bahsettiler ve kadirşinaslıklarını gösterdiler.
19 Şubat'ta ise beni çok memnun eden bir başka buluşma da yerel medya temsilcileriyle biraraya geldim. Ulusal medya hepimizin yakından takip etmesi bakımından daha çok bilinir, maruftur eski tabirle. Yerel medya ise toplumun kılcal damarlarına kadar ulaşan, belki daha az görünen, ama daha fazla etkili olan çok geniş bir kanaat önderi camiasıdır. O programda 100'ü aşkın kanala aynı anda bağlanıp düşüncelerimi Anadolu'nun ve Trakya'nın her köşesindeki yerel medyayı izleyen vatandaşlarımıza iletme imkanı buldum. Yerel medya temsilcilerine de tekrar teşekkür ediyorum.
Yerel ve yerli medya aslında düşünce özgürlüğünün de, ortak aklın üretilmesinin de en önemli araçları olduğunu bir kez daha ifade etmek isterim.
Geçtiğimiz ay içinde yurt içi seyahatlerimize devam ettik. Afyon, Denizli, Kastamonu, Sakarya, Kocaeli, Sivas, Ordu, Giresun ve Antalya'yı ziyaret ettim, birçok açılışlar yaptık, toplantılarda sivil toplum kuruluşlarıyla bir araya geldik.
Sadece birini zikredeyim, Antalya'da 365 milyon Türk Lira değerinde 152 tesisi hizmete açtık. Bütün vatandaşlarımızla bundan sonra da kucaklaşmaya devam edeceğim.
Yurt içinde yoğun faaliyetlerimiz devam ederken, yurt dışı temaslarımız da aksamadı. Türkiye'de hiçbir şeyi eksik, yarım bırakamazsınız, içeriye yoğunlaşıp dışarıyı ihmal ederseniz dünya gündeminden düşerseniz, dışarıya yoğunlaşıp içerdeki gelişmeleri ihmal ederseniz Türkiye'de etkin bir yönetim sağlama imkânınız kalmaz.
Bu ay içinde 2 dost ülkeyi ziyaret ettim, Pakistan ve Macaristan'da yüksek düzeyli stratejik işbirliği konseyleri toplantısı yaptık.
Pakistan bizim can kardeşimizdir, İstiklal Harbinde bize verdikleri desteği hiç unutmadık. Ne zaman Türkiye'nin başı derde girse Pakistan, ne zaman Pakistan'ın başı derde girse Türkiye daha hiçbir talep olmadan devreye girer ve gereğini yapar.
Aynı şekilde Macaristan'la da çok köklü ilişkilerimiz var, tarihi derinliğe haiz ilişkilerimiz var. Orta Avrupa'nın bu önemli ülkesiyle de son derece önemli anlaşmalara imza attık ve Avrupa siyasetinde Türkiye'yle Macaristan'ın beraber hareket etmesi konusunda da prensip kararına vardık. Yine Macaristan'da biraz önce de zikrettiğim gibi Gül Baba türbesini, Galiçya şehitlerini ziyaret edip huzurlarında divana durdum.
Yurt dışından misafirlerimiz oldu, Irak Kürt Bölgesel Yönetim Başkanı Neçirvan Barzani, Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Usame Nuceyfi Türkiye'ye geldiler, dost ve kardeş Irak'taki gelişmeleri onlarla istişare imkânı buldum. Ayrıca Irak Başbakanı Sayın Abadi'yle bir telefon görüşmesinde de Irak'ın birliği, beraberliği için nelerin yapılabileceğini istişare etme imkânı da elde ettim.
Önümüzdeki günlerde yurt dışı seyahatlerim devam edecek, önümüzdeki hafta Pazartesi günü Portekiz'e giderek orada da yüksek düzeyli işbirliği konseyi toplantısı yapacağım. Oradan New York'a geçeceğim, New York'ta Türkiye'ye bir yatırım ülkesi olarak bakmalarını teşvik etmek üzere uluslararası yatırımcılarla buluşacağım. Uluslararası yatırımcılara Türkiye'deki ekonomik gelişmeyi, siyasi istikrarı anlatarak yükselen Türk ekonomisinin daha da cazibeli bir yatırım ülkesi haline gelmesi içini elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz. Ayrıca, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-Moon'la görüşeceğim ve Birleşmiş Milletler Genel Kuruluna da hitap edeceğim.
Gördüğünüz gibi, Şah Fırat Operasyonundan 3'üncü köprüye, İstanbul'un mega projelerinden Ordu-Giresun Havalimanına kadar değişik alanlarda heyecan verici projelerle dolu bir ay geçirdik, ama birlikte üzüldüğümüz olayları da yaşadık, yüreğimizde acıyla hissettiğimiz hatıraları Şubat ayında geride bıraktık.
Malatya'da eğitim uçuşu esnasında iki uçağımızın düşmesi sonucunda 4 kahraman pilotumuz şehit oldu. Kabil'de bir terör saldırısında yine kahraman bir askerimiz şehit oldu. Onlara Allah'tan rahmet diliyorum.
Büyük milletler dünyanın her yerinde biraz önce de zikrettiğim gibi sınamalarla karşı karşıya kalırlar. Ama büyük milletin fertleri olmak onur verici bir geçmişe, onur duyulan bir geleceğe hazırlanmak kadar bazı fedakârlıklar da yapmayı beraberinde getiriyor.
Yine bu ay içinde bizim yüreğimiz yakan bütün bir milleti infiale sevk eden birtakım cinayetlere de şahit olduk. Özgecan Aslan kızımızın hunharca katledilmesine bütün bir millet olarak tepki verdik. Şu anda sizler televizyonları başında beni izlerken hepiniz sağınızda belki kızınız, solunuz oğlunuz veya kardeşiniz oturuyor, herkesi bir muhasebeye davet ediyorum; bu toplumda şiddet kültürünü tümüyle yok etmeliyiz. Özgecan Aslan'ın ölümü üzerinden uyanan ortak bilinç, bu ölümün acı hatırasına rağmen hepimizde bir ümit yeşermesine de yol açtı, bu ortak bilinci harekete geçirmeliyiz. Bu ortak bilincin sözcüsü olan Özgecan'ın babası Mehmet Aslan'a bir kez daha teşekkür ediyorum. Hiçbir intikam hissi duymaksızın yaptığı çağrılar hepimizin kulağında ve kulağımızın ötesinde yüreğimizde derin izler bıraktı, işte Anadolu irfanına sahip yiğit bir insanın sözleriydi bunlar.
Cinayetin işlendiği günün hemen ertesi günü Antalya'da bir gençlik merkezine Özgecan'ın adını verdik ta ki Özgecan'ın hatırası unutulmasın, ta ki bir daha kadınlarımız, kızlarımız, çocuklarımız şiddete maruz kalmasınlar.
Dışişleri Bakanlığı kariyerimde en fazla gurur duyduğum olaylardan birisi, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Başkanlığını yaptığım 2012 başında İstanbul Sözleşmesi adını verdiğimiz kadına yönelik şiddet konusunda uluslararası bir sözleşmeyi hazırlamış ve Avrupa Konseyi'ne kabul ettirmiş olmamızdı. Hem uluslararası alanda, hem de ulusal alanda kadına ve çocuğa yönelik şiddet konusunda mücadele etmeye kararlıyız; hepimiz için bu ulvi bir görevdir.
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak da en önemli görevlerimin başında şiddet kültürünü bu toplumda mümkün olduğunca tasfiye etmek, özellikle de kadına ve çocuğa yönelik şiddet konusunda her türlü tedbiri almak olacaktır.
Yine acı bir olay da Ege Üniversitesi'nde Fırat Çakıroğlu kardeşimizi kaybettik. O gün onun da babasıyla görüştüğümde derin evlat acısını telefondaki sesinden hissettim.
Gençlerimize burada seslenmek istiyorum, sadece bu ülkeyi yönetme sorumluluğu üstlenmiş bin devlet adamı olarak değil, bir hoca olarak, bir baba olarak, hayatında öğrencileri arasında hiçbir zaman ideolojik ya da siyasi ayrım yapmamayı en temel ahlaki ilke edinmiş bir öğretim üyesi olarak, 70'li yıllarda kutuplaşmalardan çok acı çekmiş, gençliğini o yıllarda yaşamış bir üniversite öğrenci hareketi lideri olarak da, gençlerimizden her türlü konuda görüşlerini tartışmaya açmalarını, medeni bir şekilde tartışmalarını, görüş ayrılıkları konusunda ihtilaf etmekten çekinmemelerini, ama zinhar şiddete yönelmemelerini tavsiye ediyorum.
Üniversite gençliğinin farklı kanaatlere sahip olmasından daha doğal hiçbir şey olamaz, üniversite geçlerinin heyecanlı tartışmalarından daha doğal da bir şey olamaz, ama bu farklı kanaatler aranızdaki dostluğu, bu ülkenin vatandaşı olmaktan gelen ortak kader bilincini yok etmesin. Birbirinize yönelik şiddet sözleri sarf etmektense, fikirleri konuşturun. Şiddet yöntemlerine başvurmaktansa muhabbet yöntemleri kullanın. Emin olun, şiddetin yol açabileceği hiçbir başarı muhabbetle gönüllere girmenin başarısını örtemez.
Yine çok acı bir olayda hayatını kaybeden gazeteci Nuh Köklü'ye rahmet diliyor, ailesine taziyelerimi sunuyorum.
Hiçbir şekilde şiddet ve şiddete yönelik gidebilecek herhangi bir eylem içinde olmamalıyız. Özgürlüklerin korunması ve iç güvenlik reformunda temel amacımız, özgürlüklerin güvenlikle birlikte gerçekleşmesidir. Kesinlikle toplantı, gösteri yürüyüşü yapma özgürlüğü de dahil hiçbir özgürlüğe herhangi kısıtlama gelmeyecektir, böyle bir niyetimiz söz konusu olamaz. Ancak, toplantı ve gösteri yapmak özgürlüğünü istismar ederek 6-7 Ekim olaylarında olduğu gibi şehirlerimizde şiddeti hakim kılmak, tahripkarlık yapmak, vandalizme yönelmek isteyenlere karşı da tedbir almak devlet görevidir. Bu tedbirlerin hepsi Avrupa standartlarındadır, defaatle bunlarla ilgili bilgi verdim. Farklı kanaati olanları dinlemeye hazırız, ancak Avrupa Birliği standartlarında güvenliği sağlayan, güvenliği temin ederek özgürlüklerin en iyi şekilde yaşanmasını garanti altına alan bir düzenleme söz konusu. Bu paket içinde nüfus işleriyle ilgili devrim mahiyetinde adımlar var, Jandarma Genel Komutanlığımızın İçişleri'ne bağlanması var, emniyet teşkilat yapısının demokratikleşerek yeniden yapılanması var, kolluk kuvvetlerine tanınan yetkiler dışında kolluk kuvvetlerinin denetimi de var. Dolayısıyla, Türkiye demokratik bir ülke olarak geleceğe yönelik attığı her adımda evresel insan hakları ve özgürlükleri esas alır.
Hazır bu şiddet ortamı üzerinde konuşmuşken, bu şiddet ortamını ve Türkiye'de geçmişte ortaya çıkan birçok yarayı sarmak üzere başlattığımız hayati bir sürece de tekrar atıfta bulunmak istiyorum. Hemen anladınız herhalde, çözüm süreci. Çözüm süreci, bu milleti bir kardeşlik bağıyla birbirine irtibatlandıran bir süreçtir. Çözüm süreci, demokratik haklar üzerinden vatandaşların eşitlik içinde birarada yaşama kültürünü ortaya koyacağı bir süreçtir. Çözüm süreci, 2005 Sayın Cumhurbaşkanımızın Diyarbakır konuşmasından bu yana çok ciddi merhalelerden geçti, büyük engellerle de karşılaştı. Türkiye'nin etrafındaki ateş çemberine Türkiye'yi sokmak isteyenler, Türkiye'de terörün yaygınlaşması ve şiddet ortamının derinleşmesi için çok çaba sarf ettiler. Çözüm süreci artık milletin malıdır, çözüm süreci milli bir süreçtir, yerli bir süreçtir, bu ülkenin bütün vatandaşlarının sahiplendiği bir süreçtir. Önümüzdeki günlerde çözüm süreci konusunda çok daha sağlam adımlar atılacağına inancımız devam etmektedir.
Bütün vatandaşlarımızı da Türkiye'yi Suriye ve Irak gibi kaos ortamına sürüklemek isteyenlere karış çözüm sürecini ve Türkiye'deki demokratikleşme sürecini sahiplenmeye davet ediyorum.
Hangi mezhep veya etnik kökenden olursa olsun, bütün vatandaşlarımız bizim için azizdir, bütün vatandaşlarımızın can güvenliği, hayat hakkı kutsaldır, bütün vatandaşlarımızın özgürlükleri insanlık onurunun bir parçasıdır. Bu özgürlükleri ve Türkiye'nin demokrasisini teminat altına almak için hep beraber 7 Haziran seçimlerine yürüyoruz.
Bugün aslında bu açıdan son derece anlamlı bir gün, 28 Şubat, Türk demokrasisine, seçilmiş bir hükümete karşı yürütülen örtülü bir darbe faaliyetinin yıldönümündeyiz. Artık 28 Şubat ve onun dayandığı eski Türkiye mantığı zihniyeti tamamıyla devre dışıdır. Yeni Türkiye'de bir daha meşruiyetini ve gücünü halktan almayan hiçbir hareket bu milletin kaderine hükmedemeyecek.
Çok emin bir şekilde demokrasimiz sağlam temellerde ilerliyor. 7 Haziran bu anlamda büyük bir şanstır. Hangi partiye oy verirse versin, verecek olursa olsun bütün vatandaşlarımızı 7 Haziran'da sandık başına gitmeye davet ediyoruz. Ülkenin geleceği ancak ve ancak halkın iradesini yansıtan sandıklardan çıkar. Ülkeyle ilgili, ülkenin geleceğiyle ilgili söz sahibi olmak isteyen herkes demokratik seçimler üzerinden aday olmalı ya da aday olanlara oy vermeli. Seçme ve seçilme hakkı bir insanlık hakkıdır, bir insanlık onurudur. Bu anlamda vatandaşlarımızın, her zaman demokrasiye sahip çıkmış vatandaşlarımızın 7 Haziran'da da sandığa sahip çıkacağına inancım tamdır. Herkes demokratik hakkını kullanmalı ve Türkiye bir demokrasi destanı daha yazmalı.
Aziz milletim, dünyadaki ekonomik küresel krizi takip ediyorsunuz, çevremizdeki ateş çemberini de görüyorsunuz, ama Türkiye'nin bu ekonomik kriz içinde yükselen bir ekonomiye, çevredeki ateş çemberi içinde istikrarlı bir yönetim sahip olmasını da hep beraber gururla izliyorsunuz. Hiç merak etmeyiniz, Türkiye geleceğe emin adımla yürüyecektir, hiçbir şekilde kaos ortamına sürüklenmeyecektir, ekonomisi hiçbir şekilde kriz ortamına girmeyecektir. Geleceğe emin bir şekilde yürüyünüz, geleceğe güvenerek bakınız. Türkiye 2023'e yürürken yükselen ekonomisi, sağlam demokrasisiyle parlak bir geleceğe de yürüyor.
Hepinize hayırlı akşamlar diliyorum." CİHAN