Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dün Türk medyasının tamamıyla kahvaltıda bir araya geldi. Katılımın zenginliği, toplantıda herhangi bir akreditasyon uygulanmadığını gösteriyordu.
Hemen her düşünce ve medya grubu, Dolmabahçe Sarayı'ndaki Başbakanlık çalışma ofisinde temsil ediliyordu. Umarım bu manzara hem akredite haksızlığından medet uman bazı siyasî liderlere hem de Genelkurmay'ımıza hüsn-ü misal olur...
Toplantının girişinde Başbakan herkesle tek tek tokalaştı, herkesin hatırını sordu. Yoğun, hatta hırpalayıcı geçen referandum kampanyalarından simasına aksetmiş bir yorgunluk görmedim. Tam aksine, yüzüne büyük bir huzur havası hâkim olmuş. Toplantının başında televizyonların canlı yayınladığı bir konuşma yaptı. Konuşma metni harikaydı. Medya konusunda bir manifesto sunuluyordu adeta. O metni doğru dürüst okuyan herkes görecektir ki; bu ülkenin Başbakan'ı ne sansür talep ediyor ne de her konuda basınla aynı düşüncede olmayı tasavvur ediyor. Ancak eleştirilerin olumlu olmasını, kendilerine katkı sağlamasını, insaf ölçülerini aşmamasını, hakaretamiz bir üslupla incitici bir çizgi takip etmemesini arzuluyor...
Bir de ilginç bir yorum katıyor söylediklerine. Medyanın da özeleştiri yapmasını, dıştan gelen eleştirilere daha makul yaklaşmasını öneriyor. Kanaat-i acizanemce bu yaklaşım sağlıklı bir medya ortamının oluşması için önemli. Gazeteciliği "burnundan kıl aldırmayan adamlar" mesleğinden çıkartmak, halkın vicdanı haline getirmek, bağımsız olmanın cesaretiyle habercilik yapmak, hiçbir dış telkine ihtiyaç duyulmaksızın medyanın kendi yapacağı işler arasındadır. Bu yapılmadığı için medya eleştiriliyor ve ona duyulan güven süratle azalıyor.
Kürsüden yapılan konuşma sonrasında gazeteciler Başbakan'a sorular yöneltti. Adeta sorulmayan soru kalmadı. Oturumu yöneten AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, herkese söz hakkı verdi ve Başbakan art arda gelen sualleri sürekli not aldı. Sorular bitince cevap faslına geçildi. Başbakan toplantıya Hüseyin Çelik'in yanında, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, İçişleri Bakanı Beşir Atalay ve AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik'le birlikte gelmişti. Partili isimlerin dışında, Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürü Murat Karakaya, Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Mehmet Atalay, RTÜK Başkanı Davut Dursun, Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Hilmi Bengi ve TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin gibi isimler de oradaydı.
Bazı sorularda teknik bilgi gerektikçe Başbakan'ın önüne kâğıtlar geldi. Başbakan, hiçbir soruyu geri çevirmedi; ancak bazı soruları derinlemesine cevaplandırmadı. Çünkü o sorulara bu toplantıda karşılık verilmesi teknik bakımdan mümkün değildi.
Mesela yeni anayasanın içeriğine dair ayrıntıya girmedi. Doğru olan da buydu. Daha o aşamaya gelinmemiş; taslaklar, tartışmalar eşliğinde yapılmamıştı ki Erdoğan, teknik ayrıntılarla kendisini bağlasın. Söz alan Ulusal TV kanalı yöneticisi, kendi yetkili kişilerinin Silivri'de olduğunu söyleyince Başbakan, "Bilebildiğim kadarıyla gazetecilik suçundan orada değiller." deyip, meselenin yargıda olduğunu ve oraya müdahale edemeyeceklerini söyledi...
Bir ara masanın tamamına dikkatlice baktım. Medya, ne kadar çok sesli hale gelmişti. Eskiden medyada birkaç grup vardı; şimdi o kadar çok medya grubu var ki! Herkes bir şeyler sordu; hükümet politikalarını sorguladı, kimi söylemlere itiraz etti. Bunların hepsi o salonda büyük bir olgunlukla karşılanıyordu. Mesleğin eski duayenlerinden bir kısmı susmayı ve not almayı tercih etti. Ancak onların da bu toplantı vesilesiyle pek çok mevzuda aydınlandığı aşikârdı. Yüzlerindeki memnuniyetten böyle bir intibaa kapıldım doğrusu.
Başbakan Erdoğan ve toplantıya katılan bakanlar, herkesi tek tek uğurladı ve teşekkür etti. Çıkışta Başbakanlık tarafından hazırlanan "Enstrümantal Türk Müziği" isimli beş CD'lik bir albüm hediye edildi. Albümde Göksel Baktagir, Murat Salim Tokaç, Yurda Tokcan ve Serkan Çağrı'nın icrasıyla, çok sesli ve renkli Türk müziği eserleri bulunuyor. Kimi zaman karşılıklı durum değerlendirmesine dönüşen Başbakan-medya görüşmesinin faydalı olduğu çok açıktı. O yüzden bazı medya yöneticileri, bu tarz toplantıların devamını dillendirdi. Haksız da sayılmazlar; iletişimin dili iletişimciler olmadan bir işe yaramaz...