Merkez Bankası'nda başkan değişikliği seçime giderken rakamlara makyaj amacıyla mı yapıldı?
İktisat Profesörü Eser Karakaş, Merkez Bankası'nın görevden alınmasıyla ilgili
Ahval'de yayınlanan yazısında kararın hukuki olmadığının altını çizerken iktidarın bu kararı alırken üç anlamı var olabilir: ''Birincisi hukuksuzluk, ikincisi enflasyon, üçüncüsü ise dörtnala erken seçime gidiyor olmamız.''
Karakaş'ın yazısından ilgili bölüm şöyle:
Bu görevden alma meselesinin hukuki çerçeveyi çok aşan boyutları da var; Merkez Bankası bağımsızlığı bir ülke ekonomisinin etkin işleyebilmesi için çok önemli bir boyut.
Ancak, meselenin bu boyutu da ülkemizde sorunlu bir boyut çünkü enflasyon meselesi ülke düzeyinde çok iyi anlaşılmış bir konu pek değil.
Dünyada bu konuda çok sayıda ilginç araştırmalar var, merkez bankacılığı bağımsızlık derecesi ile enflasyon oranları arasında çok önemli nedensellik ilişkileri var, bir ülkede merkez bankacılığı bağımsızlık derecesi yükseldikçe o ülkede enflasyon oranları azalıyor. Bir ülkede Merkez Bankası bağımsızlık derecesi düştükçe ya da Merkez Bankası hiç bağımsız değilse o ülkede enflasyon oranı da o kadar yüksek oluyor.
Bizim necip ülkemizde Merkez Bankası bağımsızlığı meselesi maalesef çok ciddiye alınmıyor çünkü enflasyon süreçlerinin etkinlik boyutu değil de bölüşümsel boyutu hep öne çıkarılıyor. Oysa enflasyon süreçlerinin tabi ki bölüşümsel sonuçları vardır ama çok daha zararlı sonuçları piyasa mekanizmasını bozarak iktisadi etkinlik kaybı üzerinden büyümeye verdiği zararlardır.
Türkiye’de tüm kurumlar baş aşağı gitmektedir, maalesef Merkez Bankası da bir süre direnmekle birlikte bu kervana doludizgin katılanlar arasındadır; bu görevden alma ve atama hukuksuzluğu sonrası küresel piyasaların zaten dibe vurmuş ülke ekonomisine güvenme derecesi artık hiç kalmayacaktır.
Gelelim şimdi meselenin siyasi boyutuna.
Siyasi otoritenin merkez bankacılığı çok önemli kurumuna bu ölçekte bir müdahalesinin, hukuki boyutu dışında önce iktisadi, sonra da buna bağlı olarak bir siyasi hedefi vardır.
Merkez bankacılığına bu ölçekte müdahale siyasi otoritenin kısa vade tercihinin çok büyük oranda orta vade tercihinin önüne geçmesi anlamına (miyopi) gelmektedir.
Siyasetçinin kısa vade iktisadi tercihi her zaman düşük işsizlik olmuştur, düşük enflasyon yani piyasa etkinliği orta vade tercihi olarak kalmıştır ama bu aşamada bile kaçınılmaz yüksek enflasyon ve piyasa etkinliği çarpılması tercihinin kısa vadede bile düşük işsizlik hedefine ne kadar hizmet edebileceği belli değildir.
Siyasi otorite enflasyonun seçmen üzerinde yaratacağı tahribatı daha orta vadeli görmekte ve bir ölçüde de seçmenin yüksek parasal ücretler-yüksek fiyatlar sarmalında parasal yanılsamasına güvenmektedir, işsizlik meselesinin seçmen üzerinde etkisinin daha az makyajlanabileceğini düşünmektedir.
Peki, Türkiye’de siyasi otorite yani, adlı adına konuşalım, Cumhurbaşkanı Erdoğan bu kararla neyi amaçlamaktadır?
Bu kararın, yani idari kararlarla düşürülecek faiz oranları üzerinden artabilecek (?) yatırımlar üzerinden düşebilecek işsizliği kaçınılmaz olarak yükselecek kur-enflasyon sarmalına tercihinin akla getirdiği en büyük ihtimal çok da uzun olmayan bir vadede Türkiye’nin seçim sath-ı mahalline gireceğidir.
Düşürülecek faizler yatırımları artırır mı, hiç de zannetmiyorum çünkü yatırımların temel belirleyicisi artık beklentiler ve hukuk devleti yapısı; ancak, düşük faizlerin konut sektörüne bir canlılık getireceği beklenebilir, muhtemelen de Erdoğan bunu hedefliyor, yani inşaat sektörünün kıpırdanması ile bir şeyler bekliyor.
Seçimler kanımca yakındır çünkü böyle bir tercih sonrası yükselecek enflasyon oranları ile 2023’ü siyaseten beklemek Erdoğan için çok zordur. İdari kararlarla düşürülecek faiz oranları ile bir nebze gerileyecek ya da sabitleşecek işsizlik üzerinden (inşaat) sandığa gitmek isteyecektir.
Erdoğan’ın aklında, bu kararla birlikte seçimler yoksa Türkiye’yi çok ama çok sorunlu bir 2023 perspektifi bekliyor demektir.