Başlık

Samanyoluhaber.com yazarlarından Hüseyin Odabaşı ilginç bir konuyu köşe yazısına taşıdı.
Yazı hazırlayan, köşe yazarlığı yapan, makale hazırlayanların en önemli problemlerinden biri, hazırladıkları yazıların başlıklarını doğru belirlemek, isabetli başlıklar atabilmektir.

Her makale isim konulması gereken bir bebektir. Çocuklarımıza doğduklarında ne isim koyalım diye zorlanırız. Koyacağımız ismi de çocuğumuzun kulağına, ağzı dualı biri ezanla-kametle okusun isteriz. Çünkü babaların en önemli görevi evlatlarına güzel bir isim koymaktır. Zira konulan isimler insan ruhunu etkiler. Peygamberimiz (sav) bu nedenle bazı sahabe isimlerini değiştirdi. Mesela “Asiye” adındaki bir hanıma, “isyan eden” anlamına geldiğinden “Cemile” adını verdi.  

“Hazreti Ömer’in bir kızı vardı. Ona Âsiye denirdi. Rasûlullah sallellahü aleyhi ve sellem onu Cemîle diye isimlendirdi.”   (5. Sahih-i Müslim, Edeb (3/ 1687))

Çocuklarımıza isim koyar gibi yazılarımıza veya kitaplarımıza titizlikle uygun bir isim koymalı başlık bulmalıyız. Makalelerimizin üzerine atacağımız başlık veya isim de yazının genel yapısını etkiler. Algımızı yönlendirir. Hatta yanlış bir başlık makaleyi çöp eder. Veya iyi başlık sıradan bir makalenin değerini en üst seviyelere de taşıyabilir. “Altının” isminin bir memlekette değiştirildiğini fakat bundan sizin haberdar olmadığınızı düşünün. Bu durum geçici de olsa cebimize veya ekonomimize zarar vermesi gibi başlığını bulamayan her yazı zihin dünyamıza sunması gereken katkıyı veremez, zarara uğrarız. Bu bakımdan “başlığını” bulamayan her makale bizim yitiğimizdir, kaybımızdır. 

Yazılarımıza başlık attığımız gibi, rehberimiz olan Kura'n-ı Kerim’deki 114 sureye Allah Zülcelal Hazretleri de başlık atmış, isimlendirmiştir. Bu bakımdan surelerin isimlendirmeleri (başlıkları) yazı ve makale hazırlayan bizler için incelenmesi gereken önemli bir konudur. Çünkü zaman zaman yazdıklarımıza uygun başlık bulamaz, zorlanırız. hatta kıvrandığımız olur.

Evvelen, Kuran’ın kendisinin bir adı vardır, bir başlığı vardır; “KURAN”.  “Okunan şey” anlamına gelir. Bu bakımdan inancımıza göre okunması gereken en önemli kitap Kuran’dır. Onu okumak dinen durumuna göre ya vacip veya farzdır. Çünkü farz olan namazlarımızın içindeki farzlardan biri Kuran’ın ayaktayken “kıraat” edilmesidir. Bu açıdan denir ki bütün okunan ve okunması gereken diğer kitapların aslı da Kuran’a dayanır. “Bütün kitaplar Kuranı okumak için okunur” sözü bir slogan olsa da anlamlıdır.  

Kuran’a isim koymamız bizden istenseydi nasıl bir isim, ad koyardık bir düşünün. “Allah kitabı”, “ayetler mecmuası”, “Rabbin buyrukları” gibi çeşitli ve değişik isimler koyabilirdik mesela. Fakat Allah kendi kitabına “Kuran” adını verdi. Ve en güzel isimle isimlendirdi. “Okunan veya okunması gereken kitaptır Kuran.”

Evet isimlendirme, başlık koyma deyip geçmeyiz. Eşyanın isimlerini bilme, eşyayı isimlendirebilme bildiğiniz gibi, Hz. Adem’in meleklere ve sair varlıklara rüçhaniyetinin (üstünlüğünün) temel saiki, sebebidir. Adem’e (a.s), Allah (c.c) emrettiği halde secde etmek istemeyen Şeytan’a karşı baş vurulan argüman, Hz. Adem’in eşyanın isimlerini biliyor veya öğretilmiş olmasıdır.

“Ve alleme ademel esmae kulleha summe aradahum alel melaiketi fe kale enbiuni bi esmai haulai in kuntum sadikin.- Allah, Adem'e bütün isimleri öğretti. Sonra onları meleklere sunup: "Eğer doğru söyleyenlerden iseniz bunların isimlerini bana bildirin." dedi.”(Bakara, 31)

Tabi buradaki eşya isimlerini bilmenin Allah’ın isimlerini bilmek anlamına geldiğini öngörmek gerekir. Bu ise tam bir marifet -i ilahidir. Cevşen’de zikredilen isimlere bir de bu gözle bakmalıyız. Allah’ın eşyaya yansıyan isimlerini bilmeyi ifade eden marifet-i ilahi ise Hz. Adem (a.s) babamızı O zamana kadar yaratılmış olanlardan daha üstün hale getirdi.

Bir sonraki ayette de melekler aciz kaldıklarını açıkça itiraf ettiler:

“Melekler: “Seni tesbih ve her türlü noksanlıktan tenzîh ederiz! Senin öğrettiğinden başka hiçbir bilgimiz yoktur. Elbette her şeyi hakkıyla bilen, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olan ancak sensin!” dediler.” (Bakara, 32)

Evet, yazılarımızı varsa kitaplarımızı veya makalelerimizi adlandırırken acaba Kuranın surelerine ad koyma ve isimlendirmedeki sure başlıkları ile metin ilişkisinden bir tecrübe olarak istifade edebilir miyiz?  Kuran’daki sure isimlerini incelemek yazdıklarına başlık bulmada zorlananlara deva olur, yol gösterir mi? Bu isimlendirmenin şifrelerini çözerek zihin alemimize yeni bir açılım sağlayabilir miyiz? Nihayetinde karşımızda metinlere isim koyma ve başlık atmada ilâhi bir örneklik var.

Sure İsimleri

Kuran’daki Surelere nasıl isim kondu? İmam İbn Cerir el Taberi Rahimehullah şöyle dedi: “Kur’an-ın isimlerini Rasulullah (Sav) koymuştur.” (Cami el Beyan 1/100)

“Surelerin isimleri Rasulullah (Sav) talimatıyla tevkifidir. Şüphesiz sure ismi, sıralaması ve ayetlerin sıralaması tüm bunların Cibril (a.s), Levhi el Mehfuzda bu şekilde olduğunu Rasulullah (Sav)’e bildirmiştir.  (Tuhfet el Habib ala Şerh el Hatib 2/163)

Fakat surelerin bazılarına alimler tarafından isimlendirildiği ile alakalı şaz yaklaşımlar da yok değildir.

Fatiha

Kuran’ın ilk suresinin adı Fatiha’dır. Fatiha “başlangıç, açılış” demektir. Kuran’ın açılışı bu sure iledir. İlk ayeti besmele olan 7 ayettir. Sureye verilen “Fatiha” başlığı içerikle ilgili değildir. Daha çok mahiyet ve misyonla alakalıdır. Yani surenin içinde herhangi bir açılıştan bahsedilmez. Ancak Kuran’ın açılışı, başlangıcı bu sure iledir. “Fatiha” kelime olarak bu surede bir kez bile geçmez. Fakat “besmelenin” Fatiha’nın ilk ayeti olması içeriğine çok uygundur. Çünkü biz her bir şeye ilahi emir gereği her kapıyı açarken “besmele çekerek” açarız, başlarız. 

Surenin Fatiha’dan başka da adları namı ve nişanı vardır.  Ümmü'l-Kitab, es-Seb'ul-Mesânî (tekrarlanan yedi ayet), el-Esâs, el-Vâfiye, el-Kâfiye, el-Kenz, eş-Şifâ, eş-Şükr, es-Salât gibi adları da vardır. Bu gerçeğe göre de bizim bazı makalelerimizin, kitaplarımızın birden fazla adı, namı veya nişanı olabilir.

Bakara

Bakara “inek” demektir. Veya bakara, boğa ve ineğin ortak soyunu ifade eden “sığır” anlamına da gelebilir. Bakara Suresi’nde Hz. Musa ile İsrailoğulları arasında cereyan eden “bakara olayından” dolayı bu ad verildi. Bakara suresi Kuran’ın en uzun suresi olduğundan bu surede “Bakara Olayından” farklı pek çok konuya değinilmiştir.

Burada anlatılan olayın özü; İsrailoğulları fail-i meçhul bir cinayetin aydınlanması için Hz. Musa’ya müracaat ettiler. Çünkü bir devletin en önemli görevi fail-i meçhul cinayetleri aydınlatarak toplumunu kaostan ve fitneden korumaktır. O da onlara bir sığırı kurban etmelerini emretti. Hz. Musa da (sav) kesilen sığır kurbanın etiyle maktule vurdu ve maktul, katilin kim olduğundan haber verdi. Böylece kaos meydana getiren fail-i meçhul bir cinayet gün yüzüne çıktı.

Bakara suresinin içinde ele alınan pek çok konu olmasına rağmen surenin adı, sadece “bakara olayına” münhasırdır.  “Bakara ve münafıklar” denmemiş mesela.  Aslında Kuran’ın bütün sure adları neredeyse tek bir kelimeden oluşur. Fatiha, Nahil, Meryem, Embiya, Mümin, Nisa, A’raf, Yusuf, Muhammet, İsra, Rum.. gibi.  Başlığa konulan tek bir adla surede ele alınan birden fazla olayın içinden başlığın ilgili olduğu olay veya nesne öne çıkar. Yani başlıkların genellikle surenin içerisinde ele alınan konuların bütününden haber verici bir özelliği yoktur.  

Al-i İmran

Sure adını 33. ayette geçen İmran ailesinden alır. Değişik rivayetler olsa da İmran, Hz. Meryem’in babasıdır. İmran ailesi de Hz. Meryem ve Hz. İsa olmaktadır. Mübahale bu surededir. Aslında ne Meryem’in ne de İsa’nın evlenmedikleri için çekirdek aileleri yoktu. Fakat başlık, bu mübarek silsilenin toplamını aile olarak görür. Ben olsaydım “İsa’nın dedesi olan İmran” gibi bir başlık atabilirdim sureye. Fakat burada başlık tek, sade, öğretici ve etkileyicidir. Merak ediyorsun bu İmran denilen büyük zat kimdir diye.

Aslında peygamber soyları Meryem ve İsa’nın soyu gibidir. Soyludurlar ve soyları bellidir. Kevser Suresi’nde bu konu değişik zaviyeden bir kere daha açık bir şekilde ele alınır. Bu yaklaşımdan Kuran-ı Kerim’de soyu ile nazara verilen pek çok peygambere ve onun varislerine düşmanlık yapan deccal tıynetli insanların ise soylarının problemli olduklarını  istimbat da edebiliriz.

Nisa, Meryem

Günümüzün ehl-i diyaneti toplansa ve deseydik ki Kuran’daki surelerin adlarını yeniden koyalım veya başlık atalım. Bir bayanın/kadının adını herhangi bir surenin başlığında görmemiz mümkün olur muydu? Bence olmazdı.

Neml , Ankebut, Nahil

Bu surelerde neml karınca, ankebut örümcek ve nahil de bal arısı demektir. Kainatın genel yapısı içinde kıymeti harbiyesi olmayan bu küçük üç hayvanın adı sure başlıklarıdır. Maddi yapıları küçük olan bu gibi varlıklar sanat açısından değeri büyüktür. Kuran sure adı olmasa da putları aciz bırakan sinekten de bahseder. Deveden bahseder, yaratılışını nazara verir. Fil ve sığır da iki surenin ismidir.

Rad, Nur, Duhan, Kamer, Hadid, Tekvir, Buruç, Fecr, Şems, Leyl, Duhan

Bu surelerin başlıkları dikkatimizi göklere, semaya, fezaya yöneltir. İlk dönem astrologların olması tesadüf değildir. Benu Musa’nin oğulları Bağdat’ta rasathane kurdular ve yıldızları gözlemlediler.

Velhasıl tüm bunlardan sonra “nun vel kalemi vama yesturun” diyen Rabbimizden kalem oynatanlar adına yardım ve inayet bekliyoruz.   
27 Mayıs 2025 13:28
DİĞER HABERLER