Darbe girişimi sonrası yeni dönemde Türkiye ile Batı’nın ilişkileri ne yönde ilerleyecek? Uzmanlara göre, Batılı müttefiklerinin temkinli tutum takınmasının arkasında “Yeni Türkiye” ile ilgili kuşkular yatıyor.
Alman hükümeti, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Markus Ederer’ı hafta başında Ankara’ya göndererek, hem darbe girişimine karşı dayanışma mesajı verdi, hem de AKP hükümetinden soruşturmalarda hukuk devleti ilkelerine uyulması beklentisini iletti. Berlin, darbe girişimi suçuna karışanların yargılanarak cezalandırılmasına destek verirken, bu süreçte Anayasa ve uluslararası hukuk normlarına uyulmasının, cezalarda ve güvenlik tedbirlerinde orantılı olunmasının kilit öneme sahip olduğunu aktardı. Ankara ise hukuk devleti ilkelerine uyulacağı yönünde sözlü beyanda bulundu.
Avrupa başkentlerinde tüm dikkatler Türkiye’nin bu taahhütleriyle uyumlu hareket edip etmeyeceğine çevrilmiş durumda. Batılı ülkeler ihtiyatlı bir izleme, “bekle gör” tutumu benimserken, Avrupa Konseyi ve AGİT gibi uluslararası örgütler de devrede. Bu kuruluşlar, Türk Hükümeti’nin izleyeceği yol haritasının demokrasi ve evrensel hukuk normları dışına çıkmaması için yoğun temaslar yürütüyor. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenterler Asamblesi Başkanı Christina Muttonen başkanlığındaki bir heyetin15 Ağustos tarihinde Ankara'yı ziyaret ederek gelişmeler hakkında görüş alışverişinde bulunması bekleniyor. Yine AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Mogherini'nin de Türkiye seyahatine ilişkin öngörüşmelerin sürdüğü belirtiliyor. Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği ve AGİT Türkiye demokrasisine destek mesajı verirken, Türkiye'nin Avrupa'nın demokratik değerlerine, hukukun üstünlüğüne bağlılık göstermesi beklentisini taşıyor.
Diplomatik buz devri
Almanya gibi AB’nin önde gelen ülkelerinin darbe girişimi sonrasında takındığı ihtiyatlı tutum, en çok tartışılan konular arasında bulunuyor.
Alman Heinrich Böll Vakfı Türkiye Temsilcisi Kristian Brakel’ın “diplomatik buz devri” olarak nitelendirdiği bu dönemde, Türk Hükümeti’nin süreci darbe girişimi suçuna fiilen karışanların ötesine taşıdığı algısı etkili oluyor. Brakel, “Yüzde 95 oranında Gülen cemaati üyesi olanlara yönelik hamleler yapılıyor. Ancak Gülen taraftarı olup darbe girişimine katılmayanlara da süreç yansımış durumda. Alman Federal Hükümeti bunun daha da ileriye taşınabileceği kaygısını taşıyor” şeklinde konuştu. Brakel ayrıca Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın basın özgürlüğü ve demokrasiyi gerileten adımlarının Avrupa’da olumsuz bir imaja yol açtığı, Almanya’yı hedef alan sert açıklamalarının da genel seçimlere hazırlanan Merkel hükümetinin hareket alanını sınırlandırdığı görüşünde.
Odaklanılan konulardan birinin, Erdoğan’ın ilan ettiği devletin yeniden inşası ile planlanan anayasal değişiklikler olduğuna dikkat çeken Brakel, “Ben Anayasa değişikliklerinin kabul edilebilir ölçüde olacağını, sorunların daha çok uygulamada yaşanacağını düşünüyorum. Ama bu süreçte Cumhuriyet'i ayakta tutan sütunlar devrilirse bu tabi ki AB için sorun teşkil eder” diye konuştu.
Birinci Cumhuriyet yıkılıyor mu?
Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (ECFR) Berlin Bürosu Direktörü Josef Janning’e göreyse, Türkiye’de “Birinci Cumhuriyet” olarak adlandırılan bir dönem sona eriyor ve Batı’nın kuşkulu ve mesafeli tavrı bundan kaynaklanıyor. Janning, “Birinci Türkiye Cumhuriyeti, Kemalist Türkiye yıkılıyor, İkinci Cumhuriyet’e doğru yol alıyoruz. Belki yeni devlete ‘Erdoğan Cumhuriyeti’ diyeceğiz ve bu tıpkı Kemalist Cumhuriyetin ilk döneminde olduğu gibi, güçlü devlet yapısı inşa edilmesini hedefleyen otoriter bir sistem olacak” görüşünü dile getirdi.
Eski yapının bir devrimle yıkılmadığını, aşamalı olarak kurumların bilinçli bir şekilde zayıflatılarak yerinden söküldüğünü söyleyen Janning, “Erdoğan başkanlık sistemini inşa edip, gücü kendinde topladıktan sonra devlet kurumlarını İkinci Cumhuriyet’e hizmet etmesi için yeniden güçlendirecektir” şeklinde konuştu. Erdoğan’ın Gülen cemaati ile bağlantılı insanlara cemaat ile aralarına mesafe koyma fırsatı tanımadığını, gerilimi tırmandırdığını, aynı tavrı Kürt sorununda da sergilediğini savunan Janning, “Erdoğan ülkeyi İkinci Cumhuriyet’e taşıyabilmek için, geçiş sürecini meşrulaştırmak için kendisinin de pay sahibi olduğu istikrarsızlığı araçsallaştırıyor, varoluşçu bir tehlike ile değişimi gerekçelendiriyor” görüşünü kaydetti.
Janning, Erdoğan’ın devletin yeniden inşası söyleminin Batıda ne şekilde algılandığını şu sözlerle aktardı: “İnşa etmek istediği kamu idaresinin AKP’nin devlet algısıyla örtüşmesini istiyor. Erdoğan’ın devletinde kamu hayatında dinin rolü olacak ama devlet üzerinde dini denetim olmayacak. Çünkü mollaların denetimde olan bir başkan olmak çıkarına değil.”
'Batı Yeni Türkiye gerçeğini kabul etmekte zorlanıyor'
Josef Janning, Türkiye'deki güç mücadelesinin iç savaşın bazı unsurlarını taşıdığını söylerken, “Ancak modern, eğitimli, sivil elitler büyük bir hüsran yaşamakla birlikte savaş istemiyor. Birkaç nesil öncesini sembolize edenler karşısında çaresizler çok daha ileri dünyalara sahipler ve yaşananlar onlar için çok acı. Ülkeden ayrılırlar ama savaşmazlar. Çünkü bu kesim postmodern bir kesim.”
Batı’nın yeni Türkiye gerçeğini kabul etmekte zorlandığını, Avrupalıların Kemalist olmayan bir Türkiye’nin modern olamayacağı algısına sahip olduğunu aktaran Janning, “Batı yeni Türkiye gerçeğini kabul etmekte, bu Türkiye ile angaje olmakta, sorumlu ve ılımlı bir süreci teşvik etmekte zorlanıyor. Bugüne kadar Batı’da ‘Türkiye bizden birisi mi’ sorusuna yanıt aranıyordu şimdi ‘Türkiye ortağımız olabilecek mi’ sorusuna yanıt aranıyor. İlişkiler şu aşamada ancak ortak çıkarlar zemininde devam edecektir” yorumunu yaptı.