Samanyoluhaber.com yazarlarından Arif Asalıoğlu Rusya-Ukrayna savaşında gelinen noktayı ve barış görüşmelerinde son durumu köşesine taşıdı.
Moskova-Washington hattındaki gerilimin takibini yapmak, artık günlük değişimlere indirgendiği için çok daha zorlaştı. Ukrayna krizi merkezli, iki ülke arasındaki ilişkiler, çok yönlü uluslararası siyasetin dinamik yapısı gereği sürekli pragmatik ve pozisyon kapmaca şeklinde seyretmekte. Bu nedenle Alaska zirvesinde yeşeren umutlar sadece bir hafta devam etti ve ardından karşılıklı tehditlere dönüştü.
Geçen hafta Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, Trump ile sürpriz bir telefon görüşmesi gerçekleştirmesi ve bunun üzerine Budapeşte de yeni bir buluşma kararı, diplomasi masasında bütün kartların tekrar karılmasına neden oldu. Fakat bu kartlar daha oyunculara dağıtılmadan zirve beklentisi bitti. ABD ve AB’den aynı anda Rus enerji şirketleri ve finans sistemine yönelik ağır yaptırımlar geldi. Kremlin ise kendi dinamikleriyle karşılık verme hazırlığında.
ABD Hazine Bakanlığı, Rusya'nın enerji sektörüne yönelik yaptırımlarını sert bir şekilde genişleterek, iki dev petrol şirketi Rosneft ve Lukoil'i ve bu şirketlere ait onlarca yan kuruluşu yaptırım listesine ekledi. Karar, ABD yönetiminin Rusya'nın "barış sürecine yönelik ciddi bir niyetinin bulunmaması" gerekçesiyle attığı önemli bir adım olarak kayıtlara geçti.
Listeye eklenen şirketlerin ABD yetki alanındaki tüm mal varlıkları ve mülkiyet çıkarları dondurulacak. Ayrıca, bu şirketlerin doğrudan veya dolaylı olarak %50 veya daha fazla hissesine sahip olduğu yasal varlıklar da otomatik olarak yaptırım kapsamına girecek.
Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkeler ise Rusya'ya yönelik 19. yaptırım paketini onayladı. Rus petrol fiyat tavanının varil başına 60 Dolar'dan 47.6 Dolar'a düşürülmesi; Rus ödeme sistemi "Mir"e yönelik kısıtlayıcı önlemler; "Rosneft" ve "Gazprom Neft" şirketleriyle işlem yasağı; Rus petrolü taşıdığından şüphelenilen 118 gemiye yönelik yaptırımlar listede yer aldı. Daha önce, 15 Ekim'de İngiltere de benzer gerekçelerle aynı iki şirkete yaptırım uygulama kararı almıştı. İngiliz yaptırımları, şirket varlıklarının dondurulmasının yanı sıra, trust hizmetleri ve nakliye alanlarında da kısıtlamalar içeriyor.
Rusya’nın “bağışıklık” kazanması ve küresel sonuçlar
Geçen hafta yürürlüğe giren yaptırımlarda savunma sanayii de pakette önemli bir yer tutuyor. Rus savunma sanayiini desteklediği belirtilen ve 17'si Çin, Hindistan ve Tayland'da olmak üzere toplam 45 şirkete yönelik kısıtlamalar getirildi. İhracı yasaklanan malların listesi, savunma sanayii için kritik kimyasallar, mikroelektronik ve mühendislik ürünleriyle genişletildi. Rusya'nın en büyük altın üreticisi Polyus ve madencilik devi Evraz da yaptırım listesine eklendi.
Gelen haberlere göre, ABD yönetimi Rus ekonomisinin temel sektörlerini hedef alan yeni bir yaptırım paketi hazırlığı içerisinde. Bu yaptırımların özellikle Rus bankacılık sektörü ve petrol altyapısına odaklanacağı belirtiliyor. Çünkü Kiev yönetimi bu konuda, Washington’a sürekli baskı yapıyordu. Tüm Rus bankalarının dolar işlemlerini yapan finansal sistemden (SWIFT benzeri) tamamen çıkarılması da dahil olmak üzere yeni yaptırımlar öneriliyor.
Geçen hafta kararı alınan yaptırımların, Rus enerji sektörünü hedef alması, Moskova için hayati öneme sahip bir gelir kaynağını doğrudan etkilemeyi amaçlıyor. Ancak Kremlin'in yaptırımlara karşı geliştirdiği "ekonomik bağışıklık" iddiası, Batı'nın baskı stratejisinin etkinliği konusunda soru işaretleri oluşturuyor. Kremlin, petrol şirketlerine yönelik yaptırımları "Rusya'ya yönelik bir baskı girişimi" olarak nitelendirdi ve "dostane olmayan bir eylem" olarak değerlendi.
ABD yönetiminin Rus enerji sektörünün kalbine yönelttiği bu yaptırım hamlesi, küresel petrol piyasalarında derin bir belirsizlik dalgasına da neden oldu. Yatırımcılar, yaptırımların Rus petrol arzı üzerindeki uzun vadeli etkilerini ve bunun küresel enerji denkleminde yaratacağı sonuçları değerlendirmeye çalışıyor.
Temel anlaşmazlık noktaları halen kalkmadı
Bütün bu gelişmeler, taraflar arasında temel konularda derin bir görüş ayrılığını ve kısa vadede üst düzey bir diplomatik atılım beklentisinin düşük olduğunu gösteriyor. Bu nedenle, telefon diplomasisi sonrası bu köşemizdeki yazımızda “Budapeşte’ye giderken hangi şartlarda değişim oldu ki sonuç alınabilsin?” sorusunu sormuştuk.
Temel anlaşmazlık noktaları halen kalkmadı. Moskova, Ukrayna'daki çatışmanın çözümü için belirlediği koşulların değişmediğini ve Batı'nın bu koşulları kabul etmesi gerektiği hususunda geri adım atmıyor. Donbas, Lugansk, Zaporijya ve Herson bölgelerinden Ukrayna kuvvetlerinin çekilmesini talep ediyor. Kremlin, daha önce Ukrayna’ya territorial taviz verilmesinin söz konusu olmadığını defalarca vurgulamıştı. Ukrayna ise elinden geldiği kadar Rusya’nın toprak taleplerine karşı askeri, hukuki ve diplomatik mücadeleyi sürdürüyor. Ayrıca Rusya, Ukrayna'daki yabancı asker varlığının kabul edilemez olduğunu belirterek, Avrupa'nın Ukrayna'ya askeri destek sağlaması durumunda olası sonuçlara dikkat çekiyor.
Sanki Kremlin, telefon teması ile Ukrayna'ya yapılması planlanan Tomahawk füze sistemlerinin verilmemesini hedefledi. Tomahawk füzeleri somut bir askeri önlemden ziyade bir pazarlık kozu olarak kullanılmış gibi bir durum var. Putin, telefon görüşmesinde Trump’a net bir mesaj olarak, Ukrayna'ya yapılacak Tomahawk füze teslimatının iki ülke ilişkilerine "ciddi zarar vereceği" uyarısında bulundu. Putin, bu tür silahların savaşın seyrini değiştirmeyeceğini ancak diplomatik ilişkileri derinden etkileyeceğini vurguladı. İlave olarak krizin çözümümde bir şekilde mesafe alınırsa, Moskova ve Washington arasında enerji, değerli mineraller ve küresel silahlanma konularında iş birliğine bile gidilecekti.
Reuters haber ajansı, Rusya'nın ABD'ye Ukrayna'da bir barış anlaşması için koşullarını içeren gizli bir diplomatik nota ilettiğini iddia etti. İki Amerikalı yetkilinin açıklamalarına dayanarak, Rusya'nın Donetsk ve Lugansk bölgelerinde tüm toprakları üzerinde kontrolünün tanınması talebini teyit ediyor. Rusya'nın bu hamlesi, Trump'ın mevcut politikasıyla fiilen çelişiyor. Rusya'nın talepleri, Batı’nın üzerinde durduğu, Ukrayna'nın toprak bütünlüğü ilkesi ve mevcut uluslararası normlarla da doğrudan çelişiyor.
Burada tekrar Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Ekim ayı başında, Güvenlik Konseyi toplantısında yaptığı açıklamaları hatırlatmak istiyorum. Zira, Uluslararası kamuoyunda geniş yankı bulmuştu. İlk vurgu stratejik silahların sınırlandırılmasına yönelik olurken, ikinci vurgu “Rusya'nın her türlü stratejik tehdide sözde değil, askeri-teknik önlemlerle cevap vereceğini" dile getirmesiydi. Bu, Rusya'nın askerlerine veya altyapısına yönelik doğrudan bir saldırı olması durumunda askeri güç kullanmaktan çekinmeyeceği şeklinde yorumlanıyor. Sonuç olarak, Rusya ile Ukrayna arasında devam eden savaşta, telefon diplomasisi müzakere kapısını açmadı. Ve hatta Batının son yaptırımları ile bu gerilimde müzakere beklentilerini öteledi.